Yaşam

'İktidar karizmayı çizdirmemek adına Gezi'de kabahati dışarıda arıyor'

Ahmet Hakan: Böyle demokrasi paketi falan olmaz. Bir kere, tepeden inmeci bir paket hiç olmaz. 'Bakın size paket getiriyorum, içinde çok acayip sürprizler var' diyerek yapılmaz bu iş

18 Ekim 2013 18:09

Gazeteci Ahmet Hakan, Gezi Parkı olaylarıyla Mısır’da yaşanan iç karışıklığın karşılaştırılmasıyla ilgili olarak, “Bu olayı Mısır’a benzetmezsen, Otpor- Amerika- İsrail yaptı demezsen, ne diyeceksin? Biz halkımıza kötü davrandık, onlar da bizi protesto ettiler demek zorunda kalırsın. Bunu dile getirmekten korktukları için de sağa sola yüklüyorlar sorumluluğu. Karizmayı çizdirmemek adına kabahati dışarıda arıyor, iktidar” dedi.

Taraf’ın yeni hayat eki Etraf’tan Tunca Öğreten’e konuşan gazeteci Ahmet Hakan, sosyal medyadan siyasi gündeme çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Tunca Öğreten’in Ahmet Hakan’la yaptığı söyleşi şöyle:

Bugüne kadar sosyal medyanın size kazandırdığı ve kaybettirdiği ne oldu?

Birçok arkadaş kazandırdı ama zaman kaybettirdi.

Eskiden ünlülere ulaşmak bu kadar kolay değildi. Twitter’la mümkün. Bu iyi bir şey mi?

Bence harika. İletişim çağı ve teknoloji gazetecilik ahlakını da, içerisindeki hiyerarşik düzeni de darmadağın etti. Eskiden kendini tepede gören, burnundan kıl aldırmayan, buyurgan tavırlarıyla yazı yazan köşe yazarları tarihin çöp sepetindeki yerini aldı. Bunu hâlâ yapanlar var tabii. Ancak varlıklarının bile unutulduğunun farkında değiller. Bu hatta; sürekli gazetecinin, köşe yazarının konuşup yazdığı değil, biraz da oturup dinlediği yeni bir dönem. Buna Twitter mı yol açtı bilmiyorum ama büyük hizmeti olduğunu görmezden gelemeyiz. Mizaç olarak da ben hep kolay ulaşılabilir olmayı tercih ettim. Meslek gereği bu durum işime de geliyor.

Restoranda yaşadığınız Ömer Çelik ve Zeynep Damla Gürel olayından sonra Twitter’dan korktuğunuz oldu mu?

Korkacak bir şey yok aslında. Bu olayın yaşandığı dönemde Twitter bu kadar yoğun kullanılmıyordu. Hani derler ya; “Buralar dutluktu...” Zeynep Damla da olayı fazla abarttı. Hepimizin yaptığı bir şey bu aslında. Tanıdık sima yan masaya geldiğinde, siz yazmıyor musunuz sanki?

Tarafsız Bölge’de, Celalettin Kolot stüdyoyu terk ettikten hemen sonra olayı Twitter’dan duyurdunuz. Bu bir bağımlılık mı, yoksa “Önce ben yazayım da, sosyal medyaya malzeme olmaktan kurtulayım” durumu muydu?

Her ikisi de olabilir. Evet, Twitter’dakilerin mavra atmaları acımasızca. Çoğu zaman önüne geçmek için çaba harcadığım oluyor. “Önden ben bir şey söyleyeyim de, önünü keseyim” dediğim çok oluyor.

Bazen çok acımasızca eleştirildiğiniz oluyor. Ne İsa’ya, ne de Musa’ya yaranamadığınızı düşünüyor musunuz?

Hayır. Bazen çok ahlaksızca eleştiriler geldiği oluyor. Ancak ben onları “dikkat çekmek için saç çeken” yaramaz çocuklara benzetiyorum. Çok ciddiye almıyorum.

Canan Barlas’ın yakın zamanda attığı bir tweet’i (Kenan Evren bizim eve Cumhurbaşkanı iken yine işsiz kalınan bir dönemde geçmiş olsun için geldi) eleştirdiniz. Twitter da alkol gibi, insanın içini dışına çıkarıyor olabilir mi?

Evet katılıyorum. Kesinlikle Twitter bazı insanların içini dışına çıkarıyor. En azından Canan Barlas’ta yaptığı kesin. Başka türlü öyle bir cümleyi yazmak mümkün değil çünkü. Yok, efendim bunlar işsiz kalmış da, Kenan Paşa “geçmiş olsun”a gelmiş... Kenan Paşa o dönemde birçok gazeteciyi içeriye atıp işkence yapıyordu. Kök söktürüyordu...

Geçenlerde bir milyon 600 bin liraya satılan Abdülmecid Efendi’nin tablosu için köşenizde; “Tabloyu alacak muhafazakâr zenginimiz yok mu” diye çağrıda bulundunuz. Siz neden almadınız?

Çok para. Bende o kadar para ne gezer? Gerçi olsa da almazdım. Benim tarzım değil. Nü sevmiyorum ben. Çıplak kadın vücutlarını yansıtan eserler ilgimi çekmiyor.

Çağdaşlığı çıplaklıkla karıştırıyor muyuz?

Kesinlikle. Eserde çıplak kadın olur, çok çağdaş olursunuz ama berbat bir resim yapmış olursunuz. Ben halifenin çağdaş olmasına da takılmadım aslında. “Bak halife ne kadar da çağdaşmış” demedim. Sen Osmanlıcılık, halifecilik yapıyorsun fakat senin yaptığın bu muhafazakârlık gelip burada bir şeye tosluyor. Yani Osmanlıcılık yapan bir muhafazakârsan, bu tipolojiyle önce yüzleşmen lazım. Bu adamın dejenere bir halife olduğunu düşünüyorsan, o zaman Osmanlı’da dejenere halifeler vardı diyebilmek ve oturup Osmanlı’yı gözden geçirmek gerekir. Cumhuriyet’in kurucuları için Batı özentisi diyorsan, kalkıp bunlarla da yüzleşmelisin. Bir tek Abdülmecid Efendi miydi batılılaşan Osmanlı’da? Bunların tartışılması gerekiyor. Demek istediğim bu.

CHP heyetiyle Bağdat’a gittiniz. Uçağa binmeden önce Twitter’da helallik istediniz. Akabinde bir sürü beddua mesajı geldi. Bu sizi korkutmadı mı?

Batıl inançlara kapı açmam. Bu nefret hâli, Türkiye’nin cepheleşmiş olmasını gösteriyor.

Aslında siz iki farklı cepheye de ait değilsiniz...

İşte problem de bu. Ülkedeki cepheleşmenin ne denli ürkütücü noktaya geldiğinin bir göstergesi bu. Bu nasıl ve ne zaman kırılır bilmiyorum. Konu hakkında bir öngörüm yok. Tek bildiğim bunun böyle gitmeyeceği. Birbirinden nefret eden iki kesimin oluşması ve hükümetin sürekli; “Sandıkta kim galip gelirse onun borusu öter” şeklinde açıklama yapması, millette huzursuzluğa yol açıyor. Allah göstermesin, bir iç savaş çıkmaz ama iyi bir gidişat da değil bu.

Son zamanlarda Türkiye’yi Mısır’la kıyaslayanlar oldu. Sizin böyle bir düşünceniz var mı?

Hiçbir benzerlik yok bence. Mısır’da asker darbe yaptı. Türkiye’de böyle bir şey sözkonusu bile olamaz. Genelkurmay Başkanı’nı içeri atmışsın, ordu sesini çıkarmamış. Nasıl darbe yapacak? Bu işin gerçeği şu aslında: Bu olayı Mısır’a benzetmezsen, Otpor- Amerika- İsrail yaptı demezsen, ne diyeceksin? Biz halkımıza kötü davrandık, onlar da bizi protesto ettiler demek zorunda kalırsın. Bunu dile getirmekten korktukları için de sağa sola yüklüyorlar sorumluluğu. Karizmayı çizdirmemek adına kabahati dışarıda arıyor, iktidar.

Geçmiş dönemlere bakarak, bu hükümetin nispeten daha demokratik olduğunu düşünmüyor musunuz hiç?

Neredeyse 12 senedir bu hükümetle yaşıyoruz. Yekpare bir hükümet için oldukça uzun bir süre bu. Genele bakmaktansa, dönemleri inceleyerek değerlendirmek gerekir. İlk dönem çok iyiydi mesela. Avrupa Birliği uyum yasaları... Yani, demokrasi paketi açıkladığında iyi, ancak millete gaz sıktığında kötü. AKP iyi mi, kötü mü sorusuna bir tek şu cevap verilir: Bazen iyi, bazen kötü.

Demokrasi paketi?

Böyle demokrasi paketi falan olmaz. Bir kere, tepeden inmeci bir paket hiç olmaz. “Bakın size paket getiriyorum, içinde çok acayip sürprizler var” diyerek yapılmaz bu iş. Müzakere, karar alma ve iknayla yapılır. “Bakın ben bunu yaptım, şunu da yaptım” demek çok yanlış. İnsanlar senelerce hapislerde yatarak, işkencelerden geçerek birçoğunu söke söke aldılar zaten. Sen büyük bir iş yapıyormuş gibi bunu yasalaştırıp, caka satamazsın. Örneğin “Mor Gabriel” meselesi. Sen gasp etmişsin yeri, adamlar da yargıya gitmişler. Neredeyse AİHM’lik olacaksın ve zaten kaybedeceksin. Çat! diye yasa çıkarıp, büyük bir lütufmuş gibi “Bak verdik” diyorsun. Adam zaten alıyor kardeşim. Alevilere de hiçbir şey yapmamışsın. Komik...

Cemeviyle cami yan yana olur mu?

Olur tabii, neden olmasın?

Aleviler neden tepki gösterdi sizce? Fethullah Gülen ismi rahatsızlık vermiş olabilir mi?

Onun da etkisi var tabii. Ben de ilk zamanlar saçma buldum, tepkilerini. Sonra anladım ki, sen adamlara; “Ben sana ibadet özgürlüğünü anca benim camimin dibinde olursan müsaade ederim” diyorsun. Bu da bir patlamaya dönüşüyor doğal olarak.

Sol görüşlü olduğunu iddia eden bir gazeteyle polemik yaşadınız. Ki siz Kanal 7 döneminde katledilişlerinin yıldönümünde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını anmış ve Savcı Baki Tuğ’u arayıp “pişman olup olmadığını” sormuştunuz... Aynı hassasiyeti “sol” kesimden de bekler miydiniz?

Sol gazetesinin adında “Sol” var diye solcu olduğu anlamına gelmiyor. Doğu Perinçek’in partisinin adı da İşçi Partisi ama TİP’in devamı diyebilir miyiz? Olayın aslı şu, Başbakan’ın “dinî temalı dersler seçin” önerisi seni rahatsız edebilir. Bunu dile getirebilirsin. Said-i Nursi’nin görüşleri seni rahatsız edebilir. Bunu da dile getirebilirsin. Ancak bir insana inancı ya da fikri nedeniyle ya da içinde sadece dinî tema geçiyor diye “yobaz”, “gerici” diyerek hakaret edemezsin. Benim söylediğim buydu. Bir Müslüman kalkıp yaramazlık yapsa, “Bütün Müslümanlar yaramazdır” diyebilir misiniz? Ben bunların solcu olduğuna inanmıyorum. Bunlar da solun yobazı işte. Yobazlık bir kişilik meselesi, ideolojik bir mesele değil.

Gezi olayları sürecinde, medyanın hükümetin elinde olmasıyla ilgili bir yazı kaleme aldınız. Yaklaşık bir milyonluk tiraja sahip bir grupta gazetecilik yapıyorsunuz ve bu cümleleri yazabildiniz. İlginç değil mi?

AKP hükümeti, iktidarının ilk yarısında, “Biz medyaya ve saldırgan manşetlerine rağmen iktidar olduk” diyordu. Bu sözlere hâlâ devam ediyor. Benim demek istediğim şu: Ya bu cümleleri kullanmaktan vazgeç, ya da medyaya egemen olmaktan. Bence vazgeç, medya seni çatır çatır eleştirsin, sen de buna rağmen iktidar olmaya devam et. Bence bu daha değerli bir duruş.

Tekrar sosyal medyaya dönelim. “Siyaset sardı dört bir yanımızı zaten.” Melih Gökçek’le televizyon programı biraz tutuk geçti. Twitter’daki tadı vermedi. Sizce de öyle mi?

Twitter’ın dili ve üslubu televizyondan çok farklı. Aynı tadı yakalamak isteyince insanlar, olmadı tabii. Bir de tartışma programı, sanki bir horoz dövüşü gibi olsun istediler. Melih Bey’le buna müsaade etmedik tabii ki. Onun siyasi, benim de gazeteci kimliğimi bir kenara bırakın, 25 senelik arkadaşım benim. Ancak Melih Bey’in Gezi sürecindeki sözlerini ve görüşlerini çok eleştirdim. Hiç yakıştıramadım ona. Provokatif bir üslubu olmasına karşın, esprileri kaldırması ve televizyon programına katılması tabii ki olumluydu.

 

Zehir gibi insanları ben de takip ederim

 

Twitter âleminde sizi diğer ünlü simalardan ayıran bir düsturunuz da var. Birçok takipçinizi, siz de takip ediyorsunuz.

Ben takip ederim... Bazıları takip etmiyor. Neden bunu hasis bir biçimde kullanırlar bilmem. Onlarda, takip etmenin prensibi neye dayanıyor, onu da anlamıyorum.

Takipçi sayısının, edilenden fazla olması diğerlerine daha havalı geliyor olabilir mi?

Galiba. Daha önce hiç böyle bakmamıştım. Eğer mevcut durum buysa, benim öyle bir stilim yok. Takipçiyi biraz kafa dengi buluyorsam, hoş bir şeyler paylaşıyorsaaleyhimde bile olsa hemen takip ediyorum. Kendime, “Zehir gibi bir çocuk, takip et onu” diyorum.

Paylaşımda bulunurken otosansür uyguladığınız oluyor mu? Göz önünde olmadığınız bir meslekle uğraşsaydınız, daha farklı paylaşımlarda bulunur muydunuz?

Tabii ki. Daha dikkat ediyorum. Süper bir rahatlık ve kendini kaptırma durumu olmuyor bende.

Twitter’dan tanışıp, dostluğu ilerlettiğiniz insanlar oldu mu?

Çok fazla. Farklı mesleklerden ve yaşam tarzlarından birçok dostum oldu. Arada sırada organizasyonlar tertipliyorum. Sinemaya ya da yemeğe gidiyoruz beraber. Türkiye’nin değişik yerlerinden, çok iyi insanlarla tanıştım.

 

Vicdanlar körelince biz de cesur olduk...

 

“O eski hâlinizden eser yok şimdi...” Gezi süreci sizi biraz değiştirdi mi ne?

Her şey gözümüzün önünde oldu. Vicdanlı, hakkaniyet sahibi her insanın bu olaya tepki göstermesi gerekirdi. Orada 200-300 kişi “Bu parka bir şey yapma” diye eylem yapıyor, sen ona üç gün boyunca saldırıp duruyorsun. Acımasızca çadırlarını yakıyorsun, biber gazı kullanıyorsun. Doğal olarak da millet patlıyor. Bu kadar basit bir olay aslında.

Polis orantısız güç kullandı... Peki ya vandalizm?

Bu kadar olaydan sonra eylemcilerin önüne geçilemedi tabii. Zaman zaman vandalizme kaçan hareketler oldu. Başbakan son zamanlarda kötü bir üslup kullandı. Üstten konuşarak, hakaretamiz tavırlar sergiledi. Eylemcileri şiddete iten en büyük etken buydu. 10 gün sonra kalkıyorsun açıklama yapıyorsun: Yok efendim Otpor yaptı, yok arkasında Amerika ve Yahudiler var... Bu kadar temiz ve saf bir eylemi yanlışlarınla örtmeye kalkıyorsun. Benim sessiz kalamadığım nokta bu.

Sizin gibi düşünmeyen gazetecilerin sayısı da oldukça fazla...

Onlar partizanlık yapıyor. Sırtlarını hükümete dayamış, güç ne istiyorsa, onlar da onu dile getiriyorlar. Bu yüzden bizim yaptığımız farklı bir şeymiş, cesaretmiş gibi algılanıyor. Hâlbuki vicdanlı her insanın yapacağı şeyi yaptım ben.