Ülkeler ardı ardına iklim değişikliği konusunda harekete geçme sözü veriyor. Sadece harekete geçmenin yeterli olmadığını söyleyenlerin dikkat çektiği bir konu var: İklim adaleti.
ABD Başkanı Joe Biden, geçen ay dünya liderlerini davet ettiği Küresel İklim Zirvesi'nde ülkesinin 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını 2005'e kıyasla yarıya indirmeyi hedeflediğini açıklarken, Çin ve Hindistan gibi ülkeleri de benzer adımlar atmaya çağırdı. Daha önceki hedeflere göre daha iddialı görünen bu hedef çevrecileri pek memnun etmedi. Bağımsız bir araştırma projesi olan Climate Action Tracker'a göre, yapılacak olan kesintiler, ülkelerin Paris Anlaşması'nda mutabık olduğu "küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin altında tutma" hedefini tutturmak için ABD'nin payına düşenin altında kalıyor. Hareket değil adalet Adalet meselesi de burada devreye giriyor. Atmosferi gezegendeki birçok ülkeye göre daha fazla kirleten ABD'nin bununla başa çıkabilecek yeterince parası var. Climate Action Tracker ile birlikte iklim araştırmaları yapan Climate Analytics'den araştırmacı Andreas Geiges'e göre, Biden'ın sözünü verdiği emisyonu azaltma, küresel ısınmayı "2 santigrat derecenin altında tutma" hedefi için belirlenen miktara "çok yakın" denebilir.
Ancak, ABD'nin bu konudaki tarihsel sorumluluğu hesaba katılmadan bile söz konusu azalmanın daha ileri bir hedef olan küresel ısınmayı "1.5 santigrat derecenin altında tutma" için yeterli olduğunu söylemek mümkün değil. Kasım ayında düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Konferansı'nda (COP26) liderler iklim konusunda daha hızlı hareket etme sözü verdi. Ancak aktivist Greta Thunberg'den BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e kadar iklim konusunu yakından takip edenlerin talebi "harekete geçmek" değil, "iklim adaletinin" sağlanması. İklim adaleti kavramı, kitlesel bir harekete dönüşen çevre protestolarında sık sık dile getirilen bir konu.
Her ne kadar salgın önlemleri insanları bir araya gelmekten alıkoysa da salgın boyunca iklim adaleti temalı paylaşımlar sosyal medyada eksik olmadı. Ayrıca hem bilimsel çalışmalarda hem de siyasi konuşma metinlerinde kendine daha fazla yer edindi.
Biden'ın emisyonun daha fazla azaltılması sözü verdiği Küresel İklim Zirvesi'nde liderlere seslenen 19 yaşındaki Meksikalı çevre aktivisti Xiye Bastida, "Çevreyi yağmalayarak, güney yarı küredeki siyah ve yerli halkları sistematik olarak hedef almaktan vazgeçmenizi talep ediyoruz" diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: "Bulunacak çözümler, iklim adaletinin bir sosyal adalet meselesi olduğu gerçeğiyle uyumlu olmalı."
İklim adaleti nedir?
İklim adaleti, fosil yakıtların yakılmasından daha fazla sorumlu olanların, iklim üzerindeki etkilerinden daha az gördüğü varsayımına dayanan bir terim. Bu, yaş, zenginlik ve ırkın yanı sıra cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ve engellilik konularındaki farklılıklardan, fosil yakıt endüstrilerinde çalışanları korumaya ve temiz enerjiye geçmeye yönelik politikalara kadar geniş bir alanı kapsıyor.
DW'nin Undercurrent bülteninin Mart ayındaki sayısına iklim adaleti konusunda konuşan Georgetown Üniversitesi'nden Olúfẹ́mi Táíwò'nun ifadesiyle "Hepimiz bu iklim krizinin içindeyiz, ancak hepimiz birlikte değiliz." Lancet Planetary Health dergisinde eylül ayında yayınlanan bir araştırmaya göre dünyanın kuzeyindeki gelişmiş ülkeler atmosferdeki fazla karbon emisyonun yüzde 92'sinden sorumlu. Japonya ve İsrail hariç, Asya, Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu'nun toplamı ise küresel karbon emisyon yalnızca yüzde 8'inin sorumluluğunu taşıyor. Çalışmada ayrıca ortalama karbon emisyon salımı değerleri üzerinden her ülkenin iklim değişikliğindeki "sorumluluğu" da hesaplandı. Zaman içinde değişen nüfus ve sanayileşmeye geçiş de hesaba katıldığında, bugün dünyada en fazla karbon emisyonundan sorumlu olan Çin'in dahi kendi payına düşenin sadece biraz üzerinde emisyona neden olduğunu ortaya koydu. Daha önceki çalışmalarda da daha küçük çapta ama benzer eşitsizlikler ortaya çıkmıştı. ABD gibi zengin ülkeler ise her yıl Hindistan'a göre yaklaşık 10, Nijerya'ya göre 20 kat fazla karbon emisyonuna yol açıyor. Dahası, sanayileşmiş ülkelerin gezegeni çok daha uzun süredir kirlettiği de hesaba katıldığında karbon emisyonu konusunda ülkelerarası eşitsizlik daha da derinleşiyor.
Connecticut Üniversitesi'nde iklim adaleti üzerine çalışan Siyaset Bilimi Profesörü Prakash Kashwan, "Akıllara durgunluk verecek cinsten. Bizleri, mevcut iklim krizine götüren eşitsizlikler, inanılmaz derecede çok ancak üzerinde yeterince konuşulmuyor" diyor. Zenginlerin emisyonu Emisyonlar sadece ülkeler arasında değil, ülke içinde de eşit değiller. İngiltere merkezli sivil toplum kuruluşu Oxfam ile İsveç'teki Stockholm Çevre Enstitüsü'nün eylül ayında ortak yayımladığı bir çalışmaya göre, dünyanın en zengin yüzde biri, en yoksul yüzde ellinin iki katından fazla karbon emisyonuna neden oluyor. Zenginler arasındaki bu emisyonların üçte birlik payı ABD'deki zenginler alsa da Orta Doğu ve Çin'deki zenginler hemen ardından geliyor. Araştırmada ayrıca, Çin ve Hindistan gibi ülkelerde patlayan orta sınıftan kaynaklanan emisyonun hâlâ önemli olduğu ancak "toplam emisyondaki büyük artış ve buna bağlı olarak gelişen iklim krizi hasarlarının kategorik olarak dünyanın daha yoksul olan nüfusunun yarısına yararı olmadığına" dikkat çekiliyor.
İklim adaleti için kampanya yürüten bilim insanı Payal Parekh, bunları "Dünya o kadar eşitsiz ki bu iklim değişikliği konusunda da bu öne çıkıyor" sözleriyle değerlendiriyor. Krizin etkilerinde eşitsizlik Tüm bu eşitsizlikler iklim değişikliğinin etkilerinde de kendini gösteriyor. Öyle ki, yoksul ülkeler, küresel ısınmaya bağlı olan çevre felaketlerinden daha çok etkileniyor.
Araştırmalar Afrika genelinde sıcaklığın şiddetli bir biçimde artmasıyla, bazı bölgelerin on yıllar içinde yaşanmaz hâle gelebileceğine, büyük şehirlerin güvenli bir şekilde dışarı çıkılamayacak kadar sıcak olabileceğine ve klima alamayanlar için kapalı alanlarda serin kalmanın bir mücadele haline dönüşebileceğine işaret ediyor. Kuraklıklar Doğu ve Güney Afrika'da yoğunlaşırken, çöllerin kıtanın geneline yayılması ve verimli tarım arazilerini yutması tehlikesi bulunuyor. Asya'da ise Hindukuş ve Himalaya Dağları'ndaki buzulların en az dörtte birinin 2050'ye kadar tümüyle eriyebileceği tahmin ediliyor. Buzullar eriyerek, nehirlerdeki su seviyesini arttırmasıyla tarım arazilerinde 1,5 milyar kişiyi etkileyebilecek sel felaketlerinin meydana gelmesinden endişe ediliyor.
Ayrıca deniz seviyesinin aşırı yükselmesiyle, eskiden yüzyılda bir oluşan kıyı taşkınlarının her yıl birçok şehri vurması ve kıtanın yoğun nüfuslu ve deniz seviyesinin altındaki alanlarını tahrip etmesi riski bulunuyor. Bu sebeple iklim adaleti çağrısında bulunan aktivistler, dünya liderlerinden iklim değişikliğinin olumsuz olmasının yanı sıra "adaletsiz" olduğu anlayışıyla hareket etmelerini talep ediyorlar. Küresel İklim Zirvesi'nde konuşan Gelecek İçin Cumalar hareketinin Almanya'daki öncü aktivistlerinden Line Niedeggen, "Herkes iklim krizinden farklı ölçülerde etkilendi" diyor.
Kenya'dan iklim ve çevre aktivisti Kevin Mtai ise "Çevremizi yok ediyorlar" derken şu çağrıyı yineliyor: "Daha sonra değil, şimdi harekete geçmeniz gerekiyor."