DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, partisinin grup toplantısında, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in "Dersim isyanı" ile ilgili sözlerine tepki gösterek"Katliamı meşru görüyor, Kürtleri ve Alevileri düşman olarak tanımlıyor" diye konuştu.
Açılım süreci ile ilgili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı da eleştiren Türk, "İki Başbakan var. Hangisi gölgesi bilmek istiyoruz" dedi.
Türk, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmasına, ölümünün 9. yılında Ahmet Kaya'yı anarak başladı.
Çözüm adına somut bir yol haritası çıkmasa da, "Kürt sorunuyla" ilgili bir tartışma sürecinin başlaması açısından Meclis'te yapılan genel görüşmeyi önemsediklerini ve kayda değer bir başlangıç olarak gördüklerini belirten Türk, "Çözüm sürecinin gelişebilmesi için siyaset kanallarının açık tutulması, Meclis'in partiler üstü bir anlayışla işletilmesi gerekir" diye konuştu.
Genel görüşmenin, "Yıllardır varlığı inkar edilen Kürt sorununun, geleneksel politikalarla ortadan kaldırılamayacağı gerçeğinin kabul edilmesi" sonucunu ortaya çıkardığını ifade eden Türk, şunları kaydetti:
"10 Kasım'da başlayan ön görüşmeler ile Meclis; 86 yıldan bu yana siyasetin gündeminden çıkarılmış, temel bir sorunun ilk defa konuşulmasına tanıklık etti. Tabi ki, neredeyse bir asra yakın yok sayılmış bir sorunun konuşulması, soruna temel teşkil eden zihniyetin de bütün açıklığıyla ortaya çıkmasını sağladı. CHP adına konuşan sözcü, devletin kuruluşundan bugüne kadar, Kürtler ve Aleviler şahsında, tüm farklı kimlik ve kültürlere karşı ayrımcı yaklaşımını açık seçik ortaya koydu.
CHP'ye göre, Kürtlerin, Alevilerin ve tüm farklı grupların hak ve özgürlük talepleri; şiddetle üzerine gidilmesi gereken konulardır. Çünkü bu demokratik talepler, CHP'ye göre, devletin üstten bir proje ile topluma dayattığı tek tipleştirmeye karşı bir isyan, bir ayaklanmadır. CHP'ye göre, nasıl ki emperyal ordulara karşı bir Kurtuluş Savaşı yürütüldü ise Dersim ve diğer olaylarda da görüldüğü gibi, iç düşmanlara karşı da benzer bir savaş yürütülmesi gerekiyordu. Bu mantığa göre; Kürtler, Aleviler ve diğer tüm farklılıklar, zaten potansiyel olarak iç düşmandırlar.
Ve eğer devletin dayattığı tek tip kalıbı reddederlerse, korkunç katliamlarla bastırılmaları işin doğası gereğidir. Söylediklerinin anlamı şudur: 'Kürt sorunu konusunda da aynı yöntem kullanılmaya devam edilmelidir. Kesinlikle, diyaloğa-barışçıl ve siyasal çözümlere karşı her türlü müdahale yapılmalıdır. Bu müdahaleler; talepler, bastırılıncaya kadar devam etmelidir.' Açıktır ki; bu zihniyet, tek parti döneminin otoriter zihniyetinin ta kendisidir.
"CHP sosyal demokrasiden bağlarını kopardı"
CHP'nin sosyal demokrasiden bağlarını tamamen kopardığını yıllardan beri biliyorduk. Fakat, bu kadar açık-seçik bir şekilde özüne rücu ettiğine biz de ilk kez tanık olduk. Bu bir gaf değil. İstenmeden söylenen bir söz de değil. Niyetini aşan, kazara edilmiş bir söylem hiç değil. Kürtleri ve Alevileri düşman olarak tanımlıyor. Korkunç Dersim katliamını meşru görüyor. Bunu iktidara bir yöntem olarak önermeye devam ediyor. Şimdi soruyorum; Böyle bir zihniyet nasıl iflah olur? 21. yüzyılda böyle bir zihniyetin yeri olabilir mi? Dersim katliamı insanlık tarihinin şahit olduğu en büyük dramlardan birisidir."
Konuyla ilgili hazırlanan belgeselden alıntılar yapan Türk, bu konunun açıklığa kavuşması için verdikleri araştırma önergelerinin gündeme getirilmesini istedi.
"CHP bu şekilde aklanamaz"
Türk, "CHP Genel Başkan Yardımcısı olan zat, yükselen demokratik tepkiler karşısında istifa da edebilir, görevinden de alınabilir. Fakat bunlar olsa bile CHP bu şekilde aklanamaz. Temize çıkamaz. CHP, otoriter tek partili yılların zihniyetini, yıllardan beri makyajlayarak insanlara sunmaya çalışıyordu. Fakat geçtiğimiz haftadan itibaren takke düştü, kel göründü" dedi.
"Kürt halkından özür dilenmesi gerekmiyor mu?"
"Kürt diye bir halk var mıdır, yok mudur? Kürtçe bir dil midir, değil midir?" gibi tartışmaların artık geride kaldığını, "Kürtler bir halktır" dedikleri için aydınlar, yazarlar, insan hakları savunucularının yıllarca hapis yattığını belirten Türk, "Şimdi soruyorum; Kürt halkından bir özür dilenmesi gerekmiyor mu?" diye sordu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın sözlerinden alıntılar yaparak, bu sözleri eleştiren Türk, "Bu sözlerin mantığında Kürtleri bir halk olarak değil, bazı bireysel haklar temelinde tanımak vardır. AKP Hükümeti'nin açılım konusuna temel yaklaşımı da bireysel haklar düzeyindedir" dedi.
"Baykal'ın dili bu ülkeyi böler"
"Anadil değil, Baykal'ın bu dili ülkeyi böler. Bir halkın dilini sonunda kabul eden ancak, onun özgürleşmesi ve gelişmesine karşı çıkan işte bu zihniyet, Türkiye'yi böler" diyen Türk, İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın atılacak bazı adımları ifade ettiğini hatırlattı.
Türk, "Elbette bunlar önemlidir. Küçümsemiyoruz. Ama sormadan da geçemeyeceğim; Bu kısa ve orta vadeli önlemler paketi dedikleriniz, zaten normal bir demokraside olması gerekenler değil midir?" diye konuştu.
Türk, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Burada asıl belirleyici olan Kürt sorununda yapısal adımların atılması zorunluluğudur. Yani, Sayın İçişleri Bakanı'nın da bahsettiği Anayasa değişikliğidir. Kürt sorununun çözümünde atılacak en önemli yapısal adım, köklü bir Anayasa değişikliği olacaktır. Bu yapılmak zorundadır. Sorun, Anayasal sorundur. Sorun, eşit yurttaşlığın tanınmaması, hakların Anayasal-yasal statüye kavuşmaması sorunudur. Hükümet, bir an önce bu belirsizliği netleştirmeli ve Anayasal adımlarla ilgili olarak somut bir yol haritası ortaya koymalıdır."
Başbakan Erdoğan'ın "operasyonlar sürecek" ve "ölümleri durduralım" sözlerini sarf ettiğini ifade eden Türk, "Şimdi sormak istiyorum; hangisi Başbakan'dır? Hangisi gölgesidir? Bundan emin olmak istiyoruz" dedi. Türk, "Barış cesaret ister, kararlılık ister. Bu cesareti gösterebilenler ancak gerçek ve kalıcı bir barışı tesis edebilir. Biz, barış konusunda son derece cesuruz. Kararlıyız. Hazırız. İşte size olanak, işte size fırsat. Sayın Başbakan'a sormak istiyorum: Siz de barış için cesur ve kararlı olmaya hazır mısınız?" diye konuştu.
Telefon dinlemeleri
Türk, "Kürt sorununun kalıcı ve barışçıl bir şekilde çözülmesi için, yoğun bir çalışmayı önlerine koyduklarını ve toplumun her kesimiyle buluşacaklarını" kaydetti.
Türk, "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" belgesiyle hala hukuki anlamda tatmin edici bir mesafe alınamadığını dile getirdi. Telefon dinlemelerinin de gündemde olduğunu belirten Türk, şunları ifade etti:
"Bizler, 1994 yılında dokunulmazlıklarımız kaldırılıp, polis tarafından sorgulandığımızda, delil olarak sunulan tek şey, telefon ve ortam dinlemeleriydi. Bunun üzerine suçlandık, yargılandık ve cezalandırıldık. Kimse, bu usulsüzdür demedi. Bugün Yargıtay Başkanı haklı olarak 'kanunda varsa bunu değiştirmek lazım. Bu hukuka aykırıdır' diyor. Tabii ki geçmişte bunlar yaşanırken tepki göstermeyenlerin, kendileri dinlendiği için tepki göstermeleri, onları gerçek bir demokrat, hukukçu yapmaz."
Türk, "KESK yöneticilerinin aylardır, haksız ve hukuksuz bir biçimde cezaevinde tutulduğunu savunarak, 19 Kasım'da ilk duruşmaya DTP'li milletvekilleri olarak katılacaklarını ifade etti.