Politika

Hüseyin Çelik: Yerel seçimler 2013 sonbaharında

Çelik, MHP’nin yerel seçimlerin öne alınmasına destek vermesiyle CHP’ye gerek kalmadan anayasa değişikliği yapılabileceğini söyledi

06 Ağustos 2012 17:12

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, MHP’nin yerel seçimlerin öne alınmasına destek vermesiyle CHP’ye gerek kalmadan anayasa değişikliği yapılabileceğini söyledi. Çelik, “2013 Eylül, Ekim, Kasım aylarında yerel seçimler yapılabilir” dedi.

Çelik bu açıklamayı Seda Şimşek'in Bugün gazetesinde yayımlanan söyleşisinde yaptı. İşte Çelik'in açıklamaları:

 

'Yerel seçimler Kasım 2012'te olacak gibi'

 

Yerel seçimlerin öne alınması konusunda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli destek vereceklerini açıkladı, yerel seçimler öne alınır mı?

Bahçeli destek verirse CHP destek vermese de anayasa değişikliği için yeterli sayı bulunacak demektir. Referanduma da gerek kalmadan anayasa değişikliği yapılır ve 2014 Mart ayında değil de 2013 Eylül, Ekim, Kasım aylarında yerel seçimler yapılabilir.

Bu açıklamadan sonra AK Parti adım atar mı?

Tabii, AK Parti muhalefetten destek bekliyordu, Sayın Bahçeli olumlu bir sinyal verdiğine göre biz MHP ile görüşür, teklifi veririz.

Meclis erken mi açılır bu durumda?

Erken toplanmasına ihtiyaç olmadan yapılabilir. Muhalefet olur dedikten sonra, AK Parti bu değişiklikle ilgili adım atar. Bir teklif hazırlanır, o teklif Meclis açıldığında yani ekim ayında gündeme gelir, seçimlerin 2013 Kasım ayında yapılması düzenlenirse Meclis'in erken açılmasına da gerek kalmaz. Grup Başkanvekilleri bu konuda biraraya gelir, görüşürler.

Terörle mücadele konusunda izlenecek yöntem konusunda parti içinde bir fikir ayrılığı mı var?

Bugüne kadar AK Parti'de böyle kakofonik bir durum asla ortaya çıkmadı. Bu, yüzde yüz, hepimizin, her konuda aynı düşündüğü anlamına gelmez. Hepimiz aynı tornadan çıkmış malzeme filan değiliz. Farklı düşünceler konuşulup, görüşülüyor, ortak bir irade ortaya çıkıyor, herkes de buna uyuyor. İstişare mekanizması işletildikten sonra bir problem olmuyor.

 

'Aramızda husumet olmaz'

 

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'e yönelik bir açıklamanız oldu, sizin ve onun çevresinde bir kümelenme mi var?

Hayır. AK Parti'de herkes genel başkanın etrafında kümelenir. Bizim aramızda, kan davası, kin davası, husumet ve rekabet olmaz. Biz, bizim dışımızdaki unsurlarla rekabet ederiz. Rekabet içinde olduğumuz insanlarla da asla husumet içinde olmayız. Birbirimize murakebe eden insanlar konumunda olmalıyız. Birbirimizin eksiğini tamamlama, yanlışları söyleme durumundayız. Bunu genellikle kamuoyu önünde yapmayız, birbirimizle konuşarak yaparız. Kamuoyuna yönelik bir açıklama sonucu yanlış bir algı doğmuşsa da bu açıklamayı kamuoyuna yaparız. Yaptığım açıklama da bunun gereğiydi.

O açıklamadan sonra küs müsünüz?

Yok, niye küselim? Çocuklar küser, "küstüm oynamıyorum" der. Daha 1-2 gün önce bir televizyon programına çıkacaktım, İçişleri Bakanlığı'nın icraatlarını ilgilendiren konularla ilgili kendisini aradım. Uzun boylu telefonda konuştuk.

İyi polis kötü polisi mi oynuyorsunuz?

Biz polis değiliz, onun için iyi polisin, kötü polisin ne anlama geldiğini bilmiyoruz. Bu maskeli insanlar için geçerlidir. Biz hiç bir zaman maske takmadık. Hayatımız boyunca bir hünerimiz varsa o da samimiyetimizdir. "Ben böyle söyleyeyim de siz şöyle söyleyin" diye bir rol paylaşımı asla söz konusu olmadı. Böyle bir şey aklımızdan bile geçmedi.

 

'Aralarındaki ilişki test edildi'

 

Böyle bir açıklama yapacağınızdan Başbakan'ın haberi var mıydı?

Hayır, Sayın Başbakan yurtdışındaydı. Kazakistan'da yoğun bir programı vardı. Beni parti sözcüsü yapmış. Ben her yaptığım açıklamadan önce o kadar yoğun programı içinde "şöyle bir şey var, bir açıklama yapalım mı" demiyorum. Madem bana itimat edilmiş, böyle bir göreve getirilmişiz, çok önemli meselelerde elbette sorarsınız da ama günlük icraatlarda bile her mesele Başbakan'a götürülmez. Başbakan'a Başbakanlık yaptırmayız o zaman.

Cumhurbaşkanı Gül bir açıklama yaptı, Başbakan ile ilişkilerinin kardeşlik hukukunun da ötesinde olduğunu söylüyor.

Heveskâr olanların hevesleri kursaklarında kaldı. Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında hiç bir mevkii ve makama feda edilemeyecek derinlemesine bir yol arkadaşlığı ve kardeşlik hukuku vardır. Onlar da insandır, beşerdir ama bugüne kadar aralarındaki ilişki, güven duygusu tabiri caizse test edilmiş ve onaylanmıştır. Cumhurbaşkanı, Başbakan adına kimsenin kaygı duymasına gerek yok. Biz çatışarak ülkeye zarar veren bir ekip değiliz. Bu ekipten bu ülkeye her zaman iyilik, güzellik gelir ama fenalık gelmez.

Eylülde kongre var, 3 dönem kısıtlaması nasıl etkiler parti yönetimini?

Bizim kongrelerimizin hepsi olağan kongre. CHP gibi, 3 öğün yemek yer gibi kongre yapmıyoruz. Uzun günlerde 2, kısa günlerde 1 kongre de yapmıyoruz. 3 dönem meselesi milletvekilliği ve belediye başkanlığı içindir. Bu kural parti yönetimi için geçerli değil. Diyelim ki ben 2015'te milletvekili adayı olmadım, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, parti yöneticisi olamayacağım anlamına gelmiyor. Duvara dayanma yıkılır, insana dayanma ölür. İnsanlar fani, ilkeler esas olduktan sonra bu kervan yoluna devam eder. Bu AK Parti'nin dert ettiği bir mesele değil, dostlarımız da dert etmesin.

 

‘Vur kal’la çok büyük zaiyat verdiler'

 

Şemdinli'de ne olup bitiyor?

 

Terör örgütü Arap Baharı gibi orada, bir küçük ilçe de olsa, "acaba geçici de olsa ele geçirerek dünyada bir 'Kürt Baharı' tabiri yerleştirebilir miyiz" gibi bir hülya ile Mehmetçiğin kanına girdikleri gibi, yüzlerce genç Kürt'ün de ölmesine sebebiyet veriyorlar. Herkes aklını başını alsın. PKK bir strateji değişikliği yaptı, Şemdinli'de biraz Kamışlı'daki görüntüyü oluşturmaya çalışıyorlar. Eskiden daha çok "vur - kaç" yapıyorladı, şimdi "vur - kal"ı denediler. Bu da onlar açısından çok büyük zaiyatlara sebep oldu. Devlet böyle bir görüntüye müsaade etmez. AK Parti Hükümeti'nin demokratik çabalarına karşı ırkçı Kürtler'in tavrı ortadadır. Terör örgütünün, PKK'nın artık bir Kürt meselesi yoktur, Kürtler'in bir PKK meselesi vardır. PKK, artık kendi varlığını idame etmek için mücadele ediyor. Şu anda PKK'nın yöneticileri bile "Biz artık bağmıız bir Kürt devleti istemiyoruz" diyor, demokratik vatandaşlıktan söz ediliyorsa hâlâ silah niye konuşuyor? Bu silahlar niye susmuyor?

 

'PKK silah bırakmadan kazanım olmaz'

 

Yeni adımlar mı atılması bekleniyor?

Dünyanın her yerinde silahla saldıranla mücadele silahla yapılır. Silahla saldıranlara çiçek buketleriyle karşılık verilmez. “Silahı bırakıyoruz, bu işten vazgeçtik” demezlerse bu sürecin kazananı olmaz. Yeni bir anayasa yapılmaya çalışılıyor. Yeni anayasada bugüne kadar yapılamayanlar, eksik kalanlar da tamamlanır.

 

'1. Dünya Savaşı sonrası çizilen sınırlara istemeden katlanıyoruz'

 

Irak'ın kuzeyinden sonra Suriye'nin kuzeyinde bir Kürt oluşumu Türkiye'deki Kürtler'i nasıl etkiler?

Birbirine bitişik 21 tane Arap ülkesi var, "Aynı etnik kökenden olan insanlar illa aynı devletin, aynı özerk bölgenin, aynı coğrafyanın sınırları içinde yaşar" diye bir şey yok. Hangisinden diğer tarafa adam kaçıp gidiyor veya akıyor? Sonuçta, insanlar refaha, insanca yaşayabilecekleri yere doğru giderler. Eğer, bugün Kuzey Irak'taki insanlar Van'a, Diyarbakır'a, Antalya'ya, İstanbul'a geldiklerinde kendilerini Paris'e, Londra'ya gitmiş gibi hissediyorlarsa bu bizim onlardan çok ileride olduğumuz anlamına geliyor. 90'lı yıllarda Azerbaycan Sovyetler'den ayrılıp bağımsız olduğunda nüfusu 7-8 milyondu. İran'da 22 milyon nüfusa sahip Güney Azerbaycan var. İran o gün "Azerbaycan'ın bağımsız olması benim ülkem için tehdittir" deyip Azerbaycan'a savaş açsaydı ne kadar akılcı olurdu? "Kuzey Irak'taki bir oluşum bizim için savaş sebebidir" deniyordu. Niçin kardeşim? Kuzey Irak senin hükümranlık haklarının olduğu bir yer değil ki, orası Irak'tır. Irak'taki Kürt'ün ne yapacağına sen buradan karar veremezsin. Suriye'deki Kürt'ün ne tür hak talebinde bulunacağına da sen buradan karar veremezsin. Soydaşlık hesabı yaparsanız bu sefer buradaki Kürt'e de kendi soydaşı ile dayanışma çağrısında bulunmuş olursunuz.

PYD ile PKK ilişkisine yönelik bir hassasiyet ortaya çıkıyor.

Türkiye'ye hasmane tutum sergileyen bir terör örgütü var. Birileri terör örgütü ile kolkola girdiği zaman mesela Suriye'deki PYD gibi, o zaman işin şekli değişir, Türkiye alması gereken tavrı alır. Burnumuzun dibinde, Suriye'de PYD'nin hamiliğinde, ev sahipliğinde eğer PKK'lı unsurlar getirilip oraya yerleştirilirse bu Türkiye'ye karşı Suriye içerinde hasım kampların oluştuğu anlamına gelir. Türkiye buna müsaade etmez.

 

'Milli yemin etmiştikm ama alınmadı'

 

Bütün bu gelişmelerle birlikte 1. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan sınırların yeniden çizilmesi beklenen bir gelişme midir?

Bizim coğrafyamızdaki sınırlar zaten hayali hatlar olarak çizilmiş. Bu sınırlar bizim çok arzu ederek ulaştığımız sonuç filan değil, istemeden katlandığımız bir sonuçtur. Birileri milliyetçi bir ağızla bize saldırıyor, oysa Misak-ı Milli sınırları içinde Musul da var. Nerede Musul? Ant içmiştik, milli yemin etmiştik ama alınamadı. Irak sınırı adeta bizim başımıza bela örecek şekilde, Suriye sınırı sanki cetvelle çizilmiş. 1. Dünya Savaşı'ndan sonra maalesef Fransızlar, İngilizler, galip olan ülkeler bu sınırları çizdi. Onların arzu ettiği sınırlardı, bizim istediğimiz sınırlar değildi. Öyle yerler var ki, cami bu tarafta, minare öbür tarafta. Demografik olarak doğru değil, hangi tarafından bakılırsa bakılsın bu sınırlar doğru sınırlar değil. Bugünkü şartlarda yeniden bütün dünyayı toplayıp, "gelin bu sınırlarımızı çizin" diyecek halimiz yok. Bizim kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok ama kimsenin de bizim toprağımıza göz dikmesine müsaade etmiyoruz.

 

'Paranoyaya kapılmamalıyız'

 

- Orta Doğu'da yaşananların Kürt meselesini nasıl etkilemesi bekleniyor?

Kapı komşumuz, bitişik nizamda bulunan adam çılgın, evini yakıyor. "Bana ne" diyemezsiniz. O adam evini yaktığı zaman yangının bizim evimize sıçraması yüzde bin 500 ihtimal. Etrafımızda olup bitenler tabii ki Türkiye'deki Kürtler'i de, coğrafyamızı da etkiler ancak biz "Bak, Suriye'de Kürtler hak istiyorlar, İran'da da istiyorlar" gibi bir paranoyaya kapılmamalıyız. Orada yaşayan Kürtler varsa, hak istemelerini kimse yadırgayamaz. Biz yeter ki kendi Kürtlerimiz'i memmun, ülkesine, milletine bağlı insanlar haline getirelim. Kalkınma ve refahla birlikte insan hakları, demokratik hak standartlarımızı yükseltirsek kendi Kürdümüzden de, başka ülkelerdeki Kürtler'in hak taleplerinden de korkmamıza, çekinmemize gerek kalmaz.