Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, darbe girişiminin ardından üç ay süreyle ilan edilen olağanüstü hâl uygulamasıyla ilgili olarak "15 Temmuz darbe girişimi bahane edilerek, olağanüstü hal uygulaması olağan hal getirilecek gibi. Hayal ettikleri tek adam yönetimini anayasayı değiştirerek yapamayacaklarını gördüler, şimdi aynı yönetim biçimini olağanüstü hal uygulaması görüntüsü altında Türkiye’ye dayatıyorlar" dedi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, olağanüstü hal uygulamasının uzatılabileceğini söylemişti
Mehmet Yakup Yılmaz'ın "Olağanüstü hal olağanlaşacak" başlığıyla yayımlanan (21 Eylül 2016) yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, olağanüstü hal uygulamasının uzatılabileceğini söyledi.
“Üç aylığına veya daha fazla uzatılabilir. Gülen’in adamları her yere gizlice sızmış. Darbecilerin kimliğini belirlemeye ve onları yakalamaya devam edeceğiz.
OHAL’in uzatılması da bu sürece katkı sunacak” dedi.
Oysa Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, olağanüstü hal ilan edildiğinde şöyle diyordu:
“Amacımızı olağanüstü hali mümkün olduğu kadar kısa tutmaktır. İnşallah 3 aya kadar dahi gerek kalmadan, 1–1.5 ay içerisinde işimizi bitirip, atmamız gereken adımları atarak tamamlarız ve Türkiye tamamıyla normale dönmüş olur. Hiçbir başka partiden arkadaşımızın, vatandaşımızın rahatsız olmaması, toplumdaki farklı hayat tarzları, siyasi kanaatler, düşüncelere sahip hiçbir vatandaşımızın rahatsız olmayacağı bir uygulamayı ortaya koymaya çalışacağız. İnşallah 40-45 gün içerisinde bu uygulamanın sona erdirilmesine hep beraber şahit olmayı ümit ediyoruz.”
Bunca insan işten atıldı ama Cumhurbaşkanı’na göre Fetullahçılar her yerdeler ve o nedenle olağanüstü hal uygulaması uzatılacak.
Hükümet üç aydan kısa süreceği sözünü vermişti ama Cumhurbaşkanı işaret etti ki en az bir üç ay daha bu uygulama ile yaşayacağız.
100 bin kişi Fetullahçı diye devletten atıldı, yüzlerce işadamının milyar dolarlık mallarına el koyuldu ama daha hâlâ Fetullahçıların temizliğinin bitirilemediğini söylüyorlar.
Bana öyle geliyor ki asıl neden bu değil.
Hükümet bu sayede, muhalif kişilikleri ile tanınan çok sayıda üniversite hocasını ve öğretmeni de işten atma olanağını buldu.
Mahkeme kararına gerek duymadan seçilmiş belediye başkanlarının yerine memurlardan kayyumlar atadı.
Öyle görünüyor ki bu iş hükümetin de fazlasıyla hoşuna gitti!
15 Temmuz darbe girişimi bahane edilerek, olağanüstü hal uygulaması olağan hal getirilecek gibi.
Hayal ettikleri tek adam yönetimini anayasayı değiştirerek yapamayacaklarını gördüler, şimdi aynı yönetim biçimini olağanüstü hal uygulaması görüntüsü altında Türkiye’ye dayatıyorlar.
Olan biten bundan ibarettir.
Zaten elleri de mecbur
Aslında olağanüstü hal uygulamasının uzayacağını Cumhurbaşkanı’nın söylemesi de gerekmiyordu. Çünkü AKP iktidarı zaten bu uygulamayı uzatmak zorundaydı.
Olağanüstü halin ilan edilmesinden beri Fetullahçıları devletten ve Türkiye’den temizlemek gerekçesiyle birçok adım atıldı.
Ancak şunu söylemek zorundayız ki olağanüstü hal uygulaması anayasal olarak meşru bir uygulama olmakla birlikte, hükümetin buna dayanarak çıkardığı KHK’lar hukuki açıdan zayıf ve ömürleri OHAL ile sınırlı.
Çünkü OHAL uygulaması Anayasa’ya göre “geçici” bir uygulama.
Bu çerçevede çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler, OHAL ilanını gerektiren konularla sınırlı olmak durumunda. Bugüne kadar çıkan KHK’larda bu sınır aşıldı.
KHK’lar eğer TBMM tarafından onaylanıp yasalaşmazlar ise “geçici” olarak hüküm ifade ederler ve OHAL’in kalkmasıyla birlikte geçerliliklerini kaybederler.
Bu durumda KHK’lar ile işinden atılan, malına el koyulanların hakları, yargı konusu olur, Türkiye’de hukuku hatırlayan bir mahkeme çıkmasa bile AİHM bu hakları teslim eder.
KHK’lar eğer TBMM’de kabul edilir ve yasalaşırlarsa da Anayasa Mahkemesi’nin yargısına açık hale gelirler ve mahkeme bunları Anayasa’ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygunluk açısından denetlemek durumundadır.
Bütün bunları göz önüne aldığımızda hükümetin OHAL’i kısa sürede kaldırmasının mümkün olamayacağı ortaya çıkıyor.
Çünkü hükümet, bir sonraki adımı düşünmeden hareket ediyor, toptancı bir yaklaşım ve panikle at izini, it izine karıştırıyor.
Onun için bu uygulamanın kısa sürede kalkacağını filan beklemeyin.
Bu hükümet bu avantajından kolayca vazgeçmeyecektir.
AKP'liyse Fetullahçılıktan değil, saygıdan öper
15 Temmuz’dan beri yaşadığımız olayları hatırlayın. Sırf maaşı Bank Asya’ya yatırıldığı için mesleğinden atılanları gözünüzün önüne getirin ve soracağım şu soruya bir cevap verin lütfen:
Bir adam düşünün: Fetullahçı çetenin imamlarından biri. Darbe gecesi, bir kamu kurumunu basmaya giden askerlerin önünde yol gösterdiği tespit edilmiş.
Çalıştığı kamu kuruluşunun işgali sırasında darbeciler ile birlikteymiş.
Ve herhangi bir kişinin, bu adamın elini öperken fotoğrafı ortaya çıkıyor.
Başına ne gelirdi dersiniz? Yanıtlarınızı tahmin ediyor ve buraya da aktarıyorum:
Eğer hâkim, savcı, öğretmen, polis gibi bir memursa meslekten atılmış, muhtemelen tutuklu yargılanmak üzere cezaevine de gönderilmişti.
Eğer bu kişi bir işadamı olmuş olsaydı, mallarına el koyulmuş, kendisi de hapse atılmıştı.
Eğer bu kişi bir CHP ya da MHP milletvekili olmuş olsaydı, dokunulmazlığı kaldırılmıştı. Yandaş medya her gün bunun çığırtkanlığını yapıyor, muhalefet liderlerini bile Fetullahçılıkla, darbecilikle suçluyor olurdu.
Muhalif bir gazeteci olsaydı, ne darbeciliği kalmıştı ne subliminal darbe mesajları verdiği, doğrudan hapse tıkılmıştı.
Ama o fotoğraftaki kişiye hiçbir şey olmadı.
Çünkü el öpen AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin İmar ve Bayındırlık Komisyonu Başkanı!
Bir diğer ifadeyle kupon arazilere verilecek inşaat ve imar izinlerine bakıyor
Komisyon Başkanı’nın elini öptüğü kişi, darbe gecesi, askerlere belediye binasını işgalleri sırasında rehberlik yapan İBB Savunma Sekreteri.
Elini neden öpüyormuş dersiniz: Yaşlıya saygıdan!
“Her yere sızmış Fetullahçıların” nedense AKP’ye hiç sızmamış olmasının nedeni de bu: Saygıdan!