Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, Türkiye'nin Suriye'de kalıcı çözüm üretemediğini belirterek, "Suriye politikası bu şekilde bir çıkmaza girmiş olmasaydı İstanbul'da, Ankara'da, Gaziantep'te, Elazığ'da bombalar patlamayacaktı. Hatta Türkiye bölgedeki birtakım güçlerle, örneğin Rusya ile bir yıldır devam eden gerilimin içerisine girmeyecekti" dedi.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Basın İlan Kurumu'nun ‘Basın Hayatı' dergisine, 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında yaşanan gelişmeler ile Fırat Kalkanı operasyonunu değerlendirdi.
Kurtulmuş, vekalet savaşlarının ilanihaye sürdürülemeyeceğinin altını çizerek, "Çünkü bir müddet sonra bu silahlı grupları kullananlar, yani sahipleri savaşmaya başlar. İşin artık Suriye'de, örgütlerin arkasındaki güçlerin savaşabileceği bir noktaya geldiği uyarısını, iki yıldır yapmaya gayret ediyorduk ve uyarılarımızı yapıyorduk. Yani bundan sonra ABD, Rusya ve Avrupa ülkelerinin bilfiil savaşın tarafı haline gelecekleri bir noktadayız" görüşüne yer verdi.
“ABD, 10 bin kilometre öteden bu işe müdahil oluyor”
Suriye meselesinin bir an önce çözüme kavuşması gerektiğini belirten Kurtulmuş, "ABD, 10 bin kilometre öteden bu işe müdahil oluyor, Avrupa ülkeleri de 4-5 bin kilometre öteden. Cerablus dediğiniz yer Türkiye'nin 2 kilometre, Kobani dediğiniz yerse 2-3 kilometre güneyi. Suriye ile 911 kilometre sınırımız var ve o sınırın öte tarafında olan her şey, Türkiye'yi birinci derecede etkiliyor" değerlendirmesinde bulundu.
“Türkiye, Suriye’deki siyasi istikrarsızlığın bedelini ödüyor”
Türkiye'nin, Suruç katliamından bu yana IŞİD'in, PKK'nın ve bazı başka örgütlerin tehdidi altında olduğunu ve bir güvenlik sorunu yaşadığını anımsatan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Türkiye, bu güvenlik sorununu iki ölçekte yaşıyor. Birinci olarak, sınırımızın güneyinden Türkiye'ye taciz atışları yapılıyor. Burada çok sayıda vatandaşımız da hayatını kaybetti. Kilis füzelerle taciz edildi, halkımız büyük bir tedirginlik yaşadı. Ayrıca canlı bombalar ve bombalı araç saldırıları ile Türkiye'nin birçok şehrinde katliamlar yapıldı, İstanbul'da, Ankara'da, Elazığ'da ve en son Gaziantep'te çok ciddi şekilde katliamlar yapıldı. Bunların arkasında da DAEŞ ve PKK terör örgütlerinin olduğunu biliyoruz. Türkiye, Suriye sorununa müdahil olan diğer taraflardan farklı olarak Suriye'deki bu siyasi istikrarsızlığın bedelini bire bir ödeyen ülkelerin başında geliyor."
“Tahammül edilemez bir noktaya gelindi”
Cerablus'taki gelişmelerin Türkiye açısından tahammül edilemez bir noktaya geldiğinin açık olduğuna değinen Kurtulmuş, başından beri koalisyon güçleri ve ABD ile olan mutabakatlarda Türkiye'nin, "Fırat'ın batısında hiçbir PYD unsurunun olmaması ve bu bölgede diğer terör örgütlerine müsamaha edilmemesi" konusunun altını çizdiğini belirtti.
“Operasyon, uluslararası hukuka uygun”
Türkiye'nin, Fırat Kalkanı operasyonuna ilişkin amacının sorulması üzerine Kurtulmuş, Türkiye'nin, IŞİD'e karşı Fırat Kalkanı operasyonu ile Cerablus'u emniyet altına aldığını bildirdi.
Ayrıca Türkiye'nin sınırlarında, sınır güvenliğini artıracak tedbirlerini artırdığına dikkati çeken Kurtulmuş, açıklamasını şöyle sürdürdü: "Böylece hem Türkiye için Suriye topraklarındaki gelişmelerin, güvenlik tehdidi oluşturmasının hem de Suriye politikamızın en önemli kırmızı çizgisi olan Suriye'nin toprak bütünlüğünün sağlanması bakımından, 911 kilometrelik alanın tek bir örgütün eline geçmesinin önüne geçilmeye çalışılıyor. Her ikisi de Türkiye için hayati önemde konular. Bu iki konuda uluslararası camia ile müttefik olarak çalışmalar sürdürülerek bu operasyonlar yapılmaktadır ve Türkiye bu operasyonları tamamen uluslararası hukuka uygun bir şekilde sürdürmektedir."
“Rusya dahil herkes anladı ki…”
"Bizim gayretlerimiz Suriye'nin bütünlüğünü sağlayabilmek için yeterli mi? Rusya'nın, Amerika'nın, İran'ın, bölgedeki diğer aktörlerin hatta küresel aktörlerin bu anlamdaki hedeflerini önleyebilir mi?" sorusuna karşılık Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı:
"Bugün Suriye'de barışa yaklaşma noktasında geçmiş döneme göre daha olumlu bir noktada olduğumuzun altını çizmek isterim. Amerika, Rusya dahil herkes anladı ki artık Suriye'de hiç kimse tek başına istediği bir çözümü dayatamaz. Suriye çok parçalı bir yapı haline gelmiştir ve Suriye'nin bir örgütler konfederasyonu haline gelmiş olmasının, uluslararası camiaya ödettiği bedel çok büyük olmuştur. Bu bedelin iki ayağı var, bunlardan biri göçmen sorunudur. Avrupa beş sene evvel böylesine göç krizi ile karşı karşıya değilken bugün Suriye kaynaklı göç krizi dalgasının altında boğulmaktadır. Bu göç kriziyle birlikte buna bağlı olarak gelişen aşırı sağ, faşist akımlarla da boğuşmaktadır. Avrupa siyasetinin çivisi çıkmıştır.
“Suriye politikası çıkmaza girmiş olmasaydı bombalar patlamayacaktı”
Kurtulmuş, "Türkiye'nin Suriye politikası değişiyor mu?" sorusu üzerine, şunları kaydetti:
"Maalesef Türkiye olarak da bizim tek başımıza orada bir çözüm üretme imkanımız yoktu, biz de kalıcı bir çözüm üretemedik. Dolayısıyla eğer Suriye'deki bu siyasi istikrarsızlık olmasaydı bugün DAEŞ diye bir örgüt olmayacaktı. Eğer Suriye'deki bu siyasi istikrarsızlık olmasaydı, Suriye'nin kuzeyinde neredeyse bölgenin tamamını kantonlar üzerinden ele geçirmiş olan PYD/YPG unsurları olmayacak, bugün Türkiye'de karşı karşıya kaldığımız hendek siyasetiyle, çukur siyasetiyle karşılaşılmayacak, birileri Türkiye'deki şehirleri işgal etme cesaretini ve niyetini kendinde bulamayacaktı. Suriye politikası bu şekilde bir çıkmaza girmiş olmasaydı İstanbul'da, Ankara'da, Gaziantep'te, Elazığ'da bombalar patlamayacaktı. Hatta Türkiye bölgedeki birtakım güçlerle, örneğin Rusya ile bir yıldır devam eden gerilimin içerisine girmeyecekti. Türkiye, İran ile birçok konuda anlaşmazlık yaşamayacaktı ve belki Fethullahçı Terör Örgütü, ortamın bu kadar rahat olduğunu görüp Türkiye'de bir darbe teşebbüsüne kalkışmayacaktı. Bütün günah Suriye'nindir demiyorum ama sonuçta Suriye ortaya bütün ülkeleri etkileyen fevkalade ciddi bir siyasi istikrarsızlık tablosu çıkardı. Türkiye 3.5 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor. 15 milyar dolara yakın para harcadı. Türkiye'nin bazı şehirlerinin sosyolojik yapısı değişti."