Sabah yazarı Hıncal Uluç, yıkımı tepkilere neden olan tarihi Emek Sineması'ndaki restorasyon çalışmalarını kaleme aldı. Sinema'nın yeni halini çok beğendiğini söyleyen Uluç, "Nasıl güzel, nasıl ferah, nasıl ışıl ışıl.. Salonu, locaları ile muhteşem Emek, tüm süslemeleri ile aynen karşımda.. Tek eksiği, fareleri ve örümcek ağları.." ifadelerini kullandı.
Hıncal Uluç'un "Beyoğlu'nda bir gurur anıtı... Emek!.." başlığıyla yayımlanan (19 Ocak 2016) yazısı şu şekilde:
İşi başından beri destekliyordum, okurlarım bilirler.. Ama böylesini inanın tahmin bile edemiyordum..
Koltukları arasında fareler dolaşan, iki, üç kişiye film oynayan bir leşi kurtarma, eski parlak günlerine, onuruna kavuşturma projesiydi Emek!. Sevgili dostum, sinemanın emektar müdürü Hikmet'in, kapı önünde cambazhane çığırtkanı gibi, hiç değilse tanıdıklarını içeri çekebilme ızdırabına son vermekti.
O leş, o kulisi bile olmadığı için, ayda yılda bir gala yapmak için dahi kullanılamayan Emek Apartmanı müştemilatı tarihi sinema, şimdi bir restorasyonla, günümüz sinema işletmeciliğinin artık kaçınılmazı bir "Kompleks"in içine taşınacak, ölümden yaşama dönecekti.Eski Emek'in tarihi değeri, salonu aynen yeni yerine naklolurken, salonda cirit atan farelerin yerini, yeniden insanlar alacaktı.
"Eski eser taşınır mı" dediler.. Binlerce yıllık Abu Simbel gibi binlerce tonluk kayalardan oluşan hem de Unesco Kültür Mirası bir anıtın "İmkansız" denen taşınmasını örnek verdim. Aldırmadılar..
Bu ülkede, Yeniçeri genleri taşıyan "İstemezük"çüler var.. Kazan kaldırdılar.. Muhsin Ertuğrul adını taşıyan leşin yeniden yapılmasına karşı çıktıkları gibi.. Birbirlerine gaz verip ne gösteriler yaptılar.. Öyle ki, Emek'in sahibi "Bu gösteri yapanlar, bilet alıp sinemaya gelseler, Emek ölmezdi" dedi.
Beni en çok şaşırtan Atilla Dorsay'ın kendini Azap Askeri gibi öne atması ve feda etmesi oldu. Bu ülkenin en iyi sinema yazarı Dorsay "Emek yoksa ben de yokum" diye akıl almaz bir Don Kişot'luğa soyundu ve kalemi bıraktı.
Emek restorasyonu, Büyük Kulüp/Circle d'Orient restorasyonu içinde başladı..
Cuma günü gittim, artık sona ermek üzere olan çalışmaları görmeye.. O cumayı ayrı anlatacağım, anlatacağım çok şey var çünkü.. Sevgili Dostum Ahmet Misbah Demircan, Beyoğlu Belediye Başkanı beni önce yemeğe sonra da sürprizlerini gezmeye davet edince, koştum gittim..
İstanbul'da kültür ve sanata gerçekten düşkün altı Belediye Başkanı tanıdım. Kadıköy, Bakırköy, Maltepe ve Beşiktaş Belediye Başkanlarını Mustafa Sarıgül'e kanan Kemal Kılıçdaroğlu temizledi ki, yerlerine Sarıgül'ün adamlarını yerleştirsin. B.Çekmece Başkanı Hasan Akgün nasılsa yerinde kaldı. Demircan, 12 yıldır Beyoğlu'nda..
Birlikte Büyük Kulüp binasının içinden geçip arkaya, Emek blokuna yürürken, bir başka eski dost Remzi Buharalı çıkmaz mı karşıma..
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü iken, Mardin Cumhuriyet Meydanı'nda o unutulmaz konseri veren adam.. Yıl 2003.. Orkestra.. Koro.. Solistler, sevgili Rahmetli Ömer Yılmaz, Şenol Talınlı, Tuncer Tercan, Tuncay Kurtoğlu, hatırladıklarım.. Dansçılar.. Tam 160 sanatçı.. Ben de ordayım tabii..
Sabahtan doldurmuştu Mardin halkı, meydana giden yollar dahil.. Saatlerce beklemiş ve sonuna dek izlemişlerdi. Alkış kıyamet.. O Mardin ve bu Mardin.. Ah ki, ah!.
"Sen ne arıyorsun burda" dememle Remzi'ye, işte o yazımın başındaki "Ama böylesini inanın tahmin bile edemiyordum" dediğim sürprizle karşılaştım..
Büyük Kulüp ve Emek restorasyonunu Yap İşlet Devret sistemi içinde yüklenen iş adamı Ahmet Akbalık içinde Emek'in de olduğu bloğu bir Kültür Sitesi haline getirmiş. 25 yıl işletmek üzere de bir vakıf kurmuş.. Emek Sanat ve Kültür Vakfı.. ESKV!. Vakfın Genel Müdürlüğü'ne de, Remzi Buharalı gibi harika bir ustayı yerleştirmiş..
Remzi hem gezdirdi, hem anlattı.. Sitede 11 salon var.. Önce Büyük Salona gittik.. Burası Emek.. Gözlerime inanamadım. Nasıl güzel, nasıl ferah, nasıl ışıl ışıl.. Salonu, locaları ile muhteşem Emek, tüm süslemeleri ile aynen karşımda.. Tek eksiği, fareleri ve örümcek ağları..
Remzi, dosyasından bir plan çıkardı.. Öndeki koltuklar kaldırılıyor, içerden bir mekanizma ile salona doğru bir sahne uzanıyor.. Tiyatro, Opera, Bale temsilleri yapılabilecek Kadıköy Süreyya'ya dönüşüyor o zaman, sinema salonu..
Remzi "Bu salonu sadece sinema değil, tüm performans sanatları için düşündük" dedi.. Tüm akustik düzenlemeleri yaptırmış..
Önünde çok ama çok büyük bir kulis var.. Terasa açılan kapılarıyla.. Yaz geceleri o terasla birlikte akıllara seza bir de kulis olmuş ki, Emek'te en güzel galalar yapılabilsin..
Sonra en küçük salonu gösterdi Remzi.. "Bu salon genç yönetmen ve yapımcılara ayrıldı. Hani büyük işletmecilere filmlerine, beğendiremedikleri için salon bulamayan genç sinemacılara.. Gelecekler, burada, Beyoğlu'nun göbeğinde vizyona girecekler.."
..Ve sonra, 8 modern sinema salonu.. Vizyonda hangi film varsa, onları gösterecek.. ..Ve de bir tiyatro salonu.. Ayın 15 günü Devlet Tiyatrosu gelecek Beyoğlu'na.. 15 günü de özel tiyatrolar.. Güzelliğe bakar mısınız?.
Sağımdaki Ahmet Misbah Demircan Başkana, solumdaki Remzi Buharalı Müdüre sarıldım ve sımsıcak kucakladım..
Sonra da bu Vakfın Halkla İlişkileri'ni yüklenen Sibel Asna'yı aradım. Yakınlarda kaybettiğimiz sevgili kardeşim Alaaddin Asna'nın eşi.. "Benim için Ahmet Bey'i yürekten kutla.. Kültür ve sanatta artık devletin yerini özel teşebbüs alacak, inanıyorum.. Ahmet Akbalık çok güzel bir örnek oldu" dedim..
Ahmet Misbah Demircan ile geçirdiğim cuma gününün başını ve sonunu yarın anlatacağım size..