Sabah yazarı Hıncal Uluç, aralarında eş genel başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın da bulundupu 9 HDP milletvekilinin tutuklanmasıyla ilgili olarak "Tükenmekte olduklarını gördüler. Bir dahaki seçimde barajı bile aşamayacaklardı belki de. Çare 'mağdur' duruma düşmekti. Hazır dokunulmazlıklar da kaldırılmışken 'Tutuklanmamızı sağlarlarsak durumu kurtarabiliriz belki' dediler. Böylece yurt içinde ve dışında sempati yaratacaklarını ve prim yapacaklarını hesaplıyorlardı" görüşünü savundu.
Hıncal Uluç'un "Tutuklamaları iyi düşünmek gerek" başlığıyla yayımlanan (8 Kasım 2016) yazısı şöyle:
Ben "Tutuklu yargılanma"ya başından beri karşıyım.. Hem hukuksal, hem insancıl sebeplerle..
Çünkü Ceza Hukuku'nda "Hakkında kesin hüküm verilene kadar herkes masumdur"ilkesine inanırım.
Başından beri "Ceza Muhakemeleri Usul Yasası"nda değişiklik yapılmasını ve başta Amerika, pek çok Batı demokrasisinde olduğu gibi, davalının kefalet karşılığı serbest bırakılarak, tutuksuz yargılanması"nı savundum. Savunmaya da devam edeceğim.. Bu bir..
"Bir kişi suçsuz yere bir gün yatacağına, bin suçlu aramızda dolaşsın" da gene hukuk ilkemdir, iki.. Tutukluluk halinin cezaya dönüştürülmesini kabul etmem mümkün değildir, bu da üç!.
***
Şimdi HDP davası özeline gelelim. Bana kalırsa, Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının tuzağına düştük..
Başından anlatayım..
Ben önceleri HDP'yi hep destekledim.. Kürt Partisi olarak destekledim. Çünkü yıllardan beri devam eden "Düşük Yoğunluklu" ama bol şehitli savaşın, ancak siyasal yollarla sona erdirileceğine inandım. PKK'yı besleyen unsurlar Kürt gençleri arasından çıkıyor. Genç yaşında herkes kendine göre devrimci olur. Delikanlılığın doğasında, hadi genel deyimi ile fıtratında vardır bu..
12 Eylül öncesi elde silah sokağa dökülen devrimcilerle ülkücülerin eylem açısından farkları var mıydı?.
Şimdi Kürt genci, bölgesinin geri bırakılmışlığına ve ezildiğine inanmış. Yöresi ve halkı için savaşacak.. Nasıl?.
Ya siyasal yollarla.. Oyuyla, ya da partisine girerek eylemiyle... Ya da ölümü göze alıp PKK'ya katılarak..
Ona siyasal yolları açarsak, PKK'cı olmasına gerek kalır mı?. Kandil onu artık kandırabilir mi?.
Siyasal yolun açılmasını ve açık tutulmasını o yüzden çok istedim.
Ülkeyi yönetenler de istedi. Çözüm süreci İktidar/ HDP işbirliği ile başladı..
İyiye doğru da gitti.. Hem de öyle iyi gitti ki, başta Selahattin Demirtaş, HDP'liler, bir yerel değil, ülkenin tümünü kapsayan bir parti olduğu yolunda söylemlere ve eylemlere de başladılar. 7 Haziran öncesini çok iyi yürüttüler ve bunun sandığa yansımasını da gördüler..
HDP'nin başarısından en fazla mutsuz olanlar, Kandil ağalarıydı. Doğu siyasal çözüme kavuşursa, Kandil diktası ona erecek, kendileri belirsiz bir sona mahkum olacaklardı. Gençleri ölüme yollayıp Kandil'de sefa sürme bitecekti. 4 Haziran katliamı bu sebeple planlandı ve gerçekleştirildi.
Ama Selahattin Demirtaş ve arkadaşları, 4 Haziran katliamında esas hedefin kendileri olduğunu görmediler, ya da görmezden geldiler. Tam tersine, adeta Kandil'den emir alırcasına davranmaya başladılar.
Güneydoğu'da kentler, kasabalar, mahalleler işgal edilir, hendekler barikatlar kurulur, oradaki insanların yaşam hakları gasp edilirken (Dükkan açamaz, satış yapamaz, çocuğunu okula gönderemezsen, Kürt olsan ne olur?.) HDP, Kandil'e karşı kesin tavır almadı. Ses yükseltmedi. Yükseltti de, ben mi duymadım?. Başından beri HDP'nin gelişmesini, siyasetin isyanı bitirmesini isteyen ben?.
Kandil'den yana tavır alarak, HDP kendi kaynağını kuruttu. Kimisi "Bu böyle olmuyor" diye Kandil'e sığındı. Kimisi, "Benim burada rahat yaşamam HDP ile mümkün olmayacak" dedi. Oyunu, kendisine en yakın gördüğü iktidar partisine döndürdü..
Bu HDP'yi daha da dehşete düşürdü. Tükenmekte olduklarını gördüler. Bir dahaki seçimde barajı bile aşamayacaklardı belki de..
Çare?. Çare "Mağdur" duruma düşmekti..
Hazır dokunulmazlıklar da kaldırılmışken "Tutuklanmamızı sağlarlarsak durumu kurtarabiliriz belki" dediler. Böylece yurt içinde ve dışında sempati yaratacaklarını ve prim yapacaklarını hesaplıyorlardı.
Bu ülke yasalarında yargı kararlarına uymayıp, ifade vermeye gitmemek, polis zoru ile ifadeye götürülmeyi gerektirir. Sanık değil, tanık bile olsanız.. Bu yasayı kullandılar." Demirtaş "Biz bu mahkemelere ifade vermeyeceğiz" dedi ve direniş çağrısı yaptı. Bu sözleri de ayrıca suçtu. Gözaltına alınmakla kalmayıp, işi tutuklanmaya götüren bu direniş çağrısı oldu.
Gözaltına itirazım yok. Kanun önünde herkes eşittir. İfade vermeye gitmezsen, götürürler. Gözaltına alındığın halde, polise ve savcıya gene ifade vermezsen, mahkemeye sevk edilirsin. Bunlardan kaçış yoktur. Kim olursan ol!.
Ama ötesi..
Mahkeme ifadeyi almış.. "Tutuksuz yargılama" dese.. Ne olacak?.
Şu!.
Kurulan tuzağa düşmemiş olacaksın."Mağdur edebiyatı" yapamayacaklar.. Daha dün onlara öfke ile bakanların acıma duygularını istismar edemeyecekler..
Yurt dışında bahane arayan Türkiye ve Orta Doğu üzerine özel hesapları olanlara koz vermeyeceksin.
Günlerdir ekranlara göz atıyorum.. En iktidar yanlısı yorumcular bile lafa "Tutuklamaya karşıyım ama.." diye başlıyorlar..
Çünkü "Tutuklu yargılanma"yı hem de bir siyasetçi ve gazeteci de savunup da ardından "Fikir özgürlüğü" demek zor.
***
Bu söylediklerimi düşünmek için dehaya falan gerek yok. Semt pazarına gidin, teyzeler, amcalarla konuşun, onlar da bu basit gerçeği görecekler..
Peki o zaman, bunca okumuş, hukuk ve sosyoloji eğitimi almış, savcı ve yargıçlar nasıl düşünmüyorlar?.
Düşünmüyorlar mı acaba?.
Ama şunu da düşünüyorlardır..
Bu ülkede bürokrasinin her dalını örümcek gibi sarmış o korkunç FETÖ canavarının en çok sızdığı güçlerden biri de Yargı.. 15 Temmuz'dan bu yana, "Fet ö'cü" diye işten el çektirilen, tutuklanan yığınla savcı ve yargıç var..
Adil Öksüz gözaltına alınmışken serbest bırakıldı.. "Kim bıraktı" diye kıyamet kopmadı mı?.
Şimdi, HDP'liler ve de Cumhuriyet gurubundan birileri, "Terörist ya da Fetöcü" diye savcıya, yargıca giderse, o savcı, o yargıç bu baskıları üzerinde hissetmez mi?.
Dahası.. Yargı gücünün FETÖ'cülerden temizlenmesi tamamlandı mı acaba?. Hala içeride olanların en iyi yapacağı şey, taraftarlarından bir kaç kurban verme pahasına, ülkeyi karıştırmak olamaz mı?
***
Yargı, FETÖ illetinden tamamen temizlenene dek, tekrar tekrar söylüyorum, bazı kararlara kızsak da, öfkelensek, eleştirsek de sabırla beklememiz gerek.
FETÖ'cü takımı tamamen temizlenmeden bu ülkede yargıya güven geri dönmez.
O zaman mesele Adalet Bakanı'na düşüyor.. Bu ülkede "Mağdur edebiyatı" yaptırmanın önüne geçmek ona düşüyor..
Yoo.. Mahkemelere baskı değil. Ohal var. Kanun Hükmünde Kararname çıkarmak on dakika..
Ceza Muhakemeleri Usul Yasası'nda bir değişiklik, "Tutuksuz yargılama" kararı verecekyargıçları rahatlatacaktır..
Kamuoyunu da!..
Hatta, rekor üstüne rekor kıran doları da!.