HDP Adana milletvekili Meral Danış Beştaş, sadece MHP ve AKP arasında yapılan anayasa görüşmelerine tepki göstererek “Bir köyde bir muhtar seçilirken, bir sitede yönetici seçilirken orada verilen kararlara katılırız. Davet ediliriz en azından. Bu bile bir demokrasi örneğidir. Ama şu anda 78 milyon insanı ilgilendiren bir toplum sözleşmesi iki parti arasında -en iyi ihtimalle 8 kişi arasında- konuşuluyor” dedi. Beştaş, anayasa yapım sürecinde “siyasi partilerin, demokrasi güçlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, baroların, üniversitelerin, kadınların, Kürtlerin, Alevilerin, Romanların, Ezidilerin, Çerkeslerin, Pomakların, yani bir bütün olarak 78 milyonun” olması gerektiğini vurguladı.
Beştaş, devam eden anayasa sürecine ilişkin olarak Meclis’te bir basın toplantısı düzenlendi. Beştaş’ın açıklamaları şöyle:
Gerçekten anayasa mı tartışılıyor? Anayasayı kim istiyor ne istiyor neden istiyor? Başkanlık sistemi, uzun süredir istenen bir şey ve bu uğurda ülkenin geldiği hali görüyoruz.
2011 yılında, şimdiki cumhurbaşkanı tek başına anayasa yapmak için halktan yetki isteyip alamamıştı. Bir uzlaşma komisyonu kuruldu, dört parti bu komisyonda görev aldı. 60 maddede uzlaşıldı ve sonra bu çalışma rafa kaldırıldı. Belki de o çalışma göstermelikti. Bunlar şimdi daha net bir şekilde ortaya çıkıyor.
"Bu toplumsal sözleşme değil"
Şu anda tartışılan kişiye özgü bir model arayışı. Cumhurbaşkanı makamında oturan şahsın istediği çerçevede bir anayasa yapımı siparişi üzerine herkes kolları sıvamış -o ‘herkes’in içinde Halkların Demokratik Partisi yok tabi ki- Anayasa gündemi tartışılıyor. Bu toplumsal bir sözleşme değil, halk için yapılan bir anayasa değil. Şu anda Türkiye anayasasız bir ülke. Türkiye’ de yasa yok, hukuk yok, mevzuat yok, meclis yok. Önce ülke anayasasızlaştırıldı, sonra anayasa çalışmalarına başlandı.
Ne yapılıyor peki? Yeni anayasadan vazgeçtiler, beş on maddelik bir şeyler tartışılıyor. Kafalarına göre. İçeriğini henüz bilmiyoruz. Bunlar son ana kadar her an değişebilecek metinler. Bir yandan idam tartışmaları yapılıyor, bir yandan dar bölge daraltılmış bölge sistemleri tartışılıyor.
Şu anda milliyetçi cephenin oluşturduğu bir anayasa çalışması var. CHP bunun içindeydi. Bunu kamuoyu unutmuş ya da unutturulmak isteniyor.
"HDP'nin dışlandığı bir çalışma vardı"
15 Temmuz darbe girişiminden den sonra da üçlü bir mini anayasa paketi çalışması başlandı. Bu çalışmanın içinde CHP’li Bülent Tezcan, MHP’li Mehmet Parsak ve AKP’li Abdülhamit Gül vardı. HDP’nin dışlandığı üçlü bir mini anayasa çalışması vardı, şimdi ikiye düştü.
Dün Siirt, Dersim ve Cizre belediye eşbaşkanlar tutuklandı. Bugün bu ülkede iki büyükşehir belediyesine kayyum atandı. 50’ye yakın yönetici gözaltında. HDP’nin bileşenlerinin başkanları, sendika başkanları tutuklandı. Tutuklamaları normalleştirmeye çalışıyorlar. Bu kadar önemli gelişmeler olurken bunları konuşmak tartışmak yazmak yasak, bunları söyleyenlerin TV’lere çıkması da yasak. Tartışmanın kökten kesilmesi ile karşı karşıyayız. Böyle bir ortamda Anayasa çalışması yapılıyor. Buna sadece gülerler. Bunlar kendileri çalıp kendileri oynuyorlar.
"Anayasa toplumsal sözleşmedir, böyle hazırlanmaz"
82 Anayasası’nın darbe ürünü olduğunu hepimiz biliyoruz. Bugün yapılanın da ondan hiçbir farkı yoktur. Hatta daha vahim koşullarda gündeme getirilmiştir. Bunlar anayasanın ne olduğunu bilmiyorlar. Anayasa adı üstünde temel yasadır, toplumsal sözleşmedir. Toplumsal sözleşme halkla yapılır, toplumla yapılır. Bunlarınki toplumla yapılmış bir sözleşme değil, toplumdan arındırılmış bir sözleşme. Bu anayasa değildir, bu gizli bir anlaşmadır. Öyle ki AKP kendi üyelerine verdiği bir talimatla anayasa hakkında konuşmayı yasaklamıştır. Bu anayasa olamaz, bu toplum sözleşmesi değil olamaz. Bu gizli bir anlaşmanın gizli bir ittifakın, milliyetçi cephenin ortaya çıkarmaya çalıştığı belgedir. Burada MHP, AKP'ye yedeklenmemiştir. AKP, MHP’ye yedeklenmiştir. AKP, MHP’nin peşinden koşmaktadır. Asıl meselelerinin de Kürtlere karşı savaşı devam ettirilmek olduğunu biliyoruz. Türkiye’deki farklılıklara, sivil toplum örgütlerine, muhalefete, demokrasi güçlerine ve halkların demokratik partisine yönelen operasyonlar anlaşmanın tam merkezinde yer almaktadır.
"Konuşulan anayasa, Cumhurbaşkanı’nın siparişi"
Bunun toplumsal sözleşme olmadığı Cumhurbaşkanı’nın son demecinden de anlaşılıyor. "Cumhurbaşkanlığı ifadesi sıkıntı olmaz" demiş. Cumhurbaşkanı anayasayı kendisi sipariş ediyor, bütün ayrıntıları tespit ediyor. Sonra diyor ki, “Bir şey olmaz, cumhurbaşkanı da olabilir.” Tabi ki önemli değil ne isim verdiğiniz. Cumhur mu demişsin, cumhurbaşkanı mı demişsin, padişah, paşa, kral, başkan, führer mi demişsin. Önemli olan o en baştaki isme verilen yetkilerdir. Bütün yurttaşların aklıyla alay ediyorsunuz. Ama herkes bu gerçeklerin farkında.
"Sitede yönetici seçilse böyle yapılmaz"
Sayın Erdoğan farklı dönemlerde farklı beyanlarda da bulunuyor 16 Ocak 2016’da “Benim kişisel meselem değil” demişti ama öyle olmadığını her gün tekrar tekrar gözümüze sokuyorlar. Bir köyde bir muhtar seçilirken, bir sitede yönetici seçilirken orada verilen kararlara katılırız. Davet ediliriz en azından. Bu bile bir demokrasi örneğidir. Ama şu anda 78 milyon insanı ilgilendiren bir toplum sözleşmesi iki parti arasında -en iyi ihtimalle 8 kişi arasında- konuşuluyor. Kendi kendilerine tartışıyorlar, nasıl bir anayasa değişikliği yapalım diye.
Yanlış anlaşılmasın, bizim sadece Meclis’ten dışlanmaya çalışan HDP’nin sözünün olmamasına itirazımız yok. Meclis dışındaki siyasi partilerin, demokrasi güçlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, baroların, üniversitelerin, kadınların, Kürtlerin, Alevilerin, Romanların, Ezidilerin, Çerkeslerin, Pomakların, yani bir bütün olarak 78 milyonun anayasaya yapım sürecinde katılım sistemi oluşturulmak zorundadır. Kendi yaşamlarının dizayn edildiği bir sözleşmede, böyle darbe ortamında demokratik söylemler bizi acı acı gülümsetir sadece.
"Göstermelik de olsa halkın görüşleri alınmaya çalışıldı"
2011’de anayasa uzlaşma komisyonunda Meclis Başkanı Cemil Çiçek göstermelik de olsa halkın görüşlerini almaya çalıştı, televizyon tartışmaları oldu. Şu anda bizi görebiliyor musunuz televizyonda? Bizim çıkarılmamız için talimat var. Çünkü biz hakikati temsil ediyoruz. Şu anda hakikatten korktukları kadar hiçbir şeyden korkmuyorlar. Burada CHP’nin rolü de vebali de çok büyük. Üçlü mini anayasa paketini reddetmiş olsaydı şimdi “Hadi treni kaçırmayın, gelin” söylemlerine maruz kalmayacaktı.
"Hitler Almanyası’nda var ancak..."
Varsayalım ki, gizli anlaşma sonucu adı anayasa olan bir metin çıktı ve referanduma gidildi. Olay bu ya. Pazarlıklardan yansıyanlara bakacak olursak proje bu. Peki referandum koşulları var mı? Var diyorlarsa Hitler Almanyası’ndaki gibi var ancak. Hayır diyecek partiler, toplumsal kesimler özgürce çalışma yapabilecek mi? Halk serbest oy hakkını kullanabilecek mi? Örneğin bu sistemin antidemokratik olduğunu demokrasi istediğimizi ve bunun bir diktatörlük olduğunu söyleyebilecek miyiz? Toplumun farklı kesimleri ya diktatörlük ya demokrasi seçimini özgürce yapabilecek mi? Peki Başkanlığa hayır diyenler TV programlarına çıkıp tartışıp konuşabilecek mi? Hayır! Çünkü tartışmak, konuşmak yasak! Oy pusulası Hitler Almanyası’nda olduğu gibi olsun. Hitler Almanyası’nda ‘Evet’ büyük bir daire ‘hayır' ise görülemeyecek kadar küçük bir pusulayla halka gitmişler. Hatta bizce ‘hayır’ı bir nokta haline de yapabilirler. ‘Demokrasiye evet’ demek yasak zaten.
"Anayasa tartışmaları meşru değildir"
HDP’nin Eş Genel Başkanları, rehin alındıkları için Erdoğan anayasasına ilişkin tartışmalarda yoklar. Bu durum meşru değildir. Kendi siyasi rakiplerini bin bir hukuksuzluk ve keyfiyetle cezaevlerine koyan Cumhurbaşkanı, anayasasını yaparken bunu devam ettirecektir. Eşbaşkanlarımızın tutuklatılmasındaki bir sebep de, bu anayasa tartışmalarından uzaklaştırmaktır.
Diyelim ki anayasayı referandumdan da geçirdiler. Peki bu adı anayasa olan gizli anlaşmaya kim anayasa diyebilir? Ne dünya, ne biz, ne demokrasiyi savunanlar buna anayasa demeyecektir, bu böyle bilinsin.