İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun cinsel saldırı şüphelisi uzman çavuş Musa Orhan'a ilişkin "Elbette bu olayın bazı çevreler tarafından sürekli gündeme getirilmesinin temel nedeni HDP milletvekilinin yaptıklarının üstünü örtmektir" açıklamasına yanıt veren HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, "Bugün bu olayın üstünü örtme çabası içinde olan kişiye hesap vermek zorunda değiliz. Genç kadının tecavüze uğrayıp, intihara sürüklenmesi bu kişilerin hassasiyeti değil, hassasiyet failin kimliği. Eğer gerçekten hassasiyetleri olsaydı bu meseleyi araştırır, cezalandırılması için ellerinden geleni yaparlardı" açıklamasını yaptı.
HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, sokağa çıkma yasakları ve 90’lı yıllarda yaşanan cinsel saldırı vakalarını hatırlatarak, devlet eliyle 'özel savaş politikası uygulandığını' söyledi. Başaran, Soylu’nun uzman çavul Musa Orhan'a ilişkin, "Elbette bu olayın bazı çevreler tarafından sürekli gündeme getirilmesinin temel nedeni HDP milletvekilinin ve diğer PKK’lıların yaptıklarının üstünü örtmektir. Tecavüze de şiddete de zerre kadar prim vermeyiz. Her ikisine de tabii ki hayır!" sözlerine de yanıt verdi.
Parti genel merkezinde basın toplantısı düzenleyen Başaran, sözlerine Batman’da 18 yaşındaki İpek Er’in uzman çavuş Musa Orhan’ın tarafından tecavüzüne maruz kalması sonrası intihara sürüklenmesi olayıyla başladı. Kadınlara yönelik tecavüzün yüzyıllardır bir savaş taktiği olarak kullanıldığını, tarihin en eski savaşlarından dünya savaşlarına kadar bu durumun süregeldiğini anlatan Başaran, cinsel istismar ve tecavüz olaylarının da devlet eliyle “özel savaş politikası” olarak uygulandığını öne sürdü.
Musa Çitil hatırlatması
Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, sokağa çıkma yasakları döneminde özel harekat polislerinin yurttaşların yatak odalarına girip cinsiyetçi yazılar yazdığını ve bu yazılamalar önünde poz verdiğini hatırlattı.
Başaran, “90’lı yıllarda da bu özel savaş politikaları uygulanıyordu. Bunların en bilinen örneğinin Musa Çitil’in dosyasına yansıyan tecavüz vakalarıydı. Maalesef o olayda da tıpkı bugün Musa Orhan’da olduğu gibi bu meseleyi gündeme getiren gazeteciler hakkında soruşturma başlatıldı. Musa Çitil hakkında beraat kararı verildi” diye konuştu.
Yine 2013 yılında Mardin’in Midyat ilçesinde korucuların kaçırarak tecavüz ettikleri bir kadınının ölümüne neden oldukları örneğini veren Başaran, kadının ailesinin 7 yıldır adalet mücadelesi verdiğini söyledi.
"Yetkililer tek bir açıklama yapılmadı"
Kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Kent A.Ş.’de görev verilen polis memuru Ercan Usluer’in “tacizci” olduğunu söyleyen Başaran, şöyle konuştu: “Bununla ilgili göstermelik cezalar verildi. Ama o dönemden bu döneme Ercan Usluer’in nerede olduğu konusunda bilgi yok. Yine bir uzman çavuş Alpaslan Akbudak, 13 yaşındaki kız çocuğunu taciz etti. Bu durum Kürt illerinde, Kürdistan’da savaş taktiği olarak uygulandığının en önemli göstergelerinden. Musa Orhan genç bir kadına tecavüz etti, 20 gün boyunca alıkoydu. Genç kadın defalarca başvuruda bulundu, sesini ulaştırmak istedi ancak ulaştıramadı, çığlığını duyuramadı. Maalesef çığlığını intihar ettiği gün duyurdu. Uzman çavuşun kendisine gönderdiği mesajlara rağmen herhangi bir işlem yapılmadı. Alkollü olarak gösterildi ve korundu. Yetkililerden tek bir açıklama yapılmadı. Yetkililer ne yaptı? Olayın üstünü kapatmak için ellerinden geleni yaptılar. Çünkü tecavüze uğrayan bir Kürt kadınıydı ve bunu gerçekleştiren üniformalı bir uzman çavuştu. Genç kadının cenazesini ailesine saatlerce teslim etmediler. Karanlığın bu suçun üstünü örteceğini düşünerek, karanlıkta defnettiler.”
"Soylu bizi sorgulayacak en son kişi"
Başaran, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun HDP’yi hedef alan açıklamalarına da yanıt verdi. Başaran, Soylu’ya yönelik “Biz kurulduğumuz günden bugüne, geldiğimiz gelenek ve bileşenlerimizin geldiği gelenek; onlarca yıldır kadın mücadelesi yürüten bir partiyiz. Amasız, fakatsız kadına karşı şiddet, taciz ve tecavüzün karşısında duruyoruz. Bizi sorgulayacak en son kişidir. Bugün bu olayın üstünü örtme çabası içinde olan kişiye hesap vermek zorunda değiliz” ifadelerini kullandı.
"Hassasiyet failin kimliğine"
Başaran, Soylu’nun açıklamalarına dair sözlerine şöyle sürdürdü: “Genç kadının abisinin polis olması kendileri açısından hassasiyet meselesiymiş. Genç kadının tecavüze uğrayıp, intihara sürüklenmesi bu kişilerin hassasiyeti değil, hassasiyet failin kimliği. Eğer gerçekten hassasiyetleri olsaydı bu meseleyi araştırır, cezalandırılması için ellerinden geleni yaparlardı. Eksik adalet, erkek adalet ne zaman geldi, sosyal medyada paylaşım yaptıktan sonra lütfedip bu kişiyi tutukladır. Türkiye’de adalet sosyal medyada aranıyor. Adliye saraylarında adalet yok.”
"Sözleşme ile derdiniz ne?"
İstanbul Sözleşmesi’nin hedef alınmasına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Başaran, bu konuda “Bütün kanallarda öncelikli bir gündem olarak İstanbul Sözleşmesi ele alınıyor. Ama artıları ile değil daha çok ortadan kaldırılması için toplumsal kabulü nasıl oluşturabiliriz çalışması yapılıyor. Sözleşme zaten uygulanmıyor. Eğer uygulansa bu genç kadın intihara sürüklenmezdi. Uygulansa kadınlar sosyal medyada adalet aramazdı. Neden kaldırmak istiyorsunuz? Derdiniz ne? İstanbul Sözleşmesi, kadına her türlü desteği sağlayın, toplumsal cinsiyet eşitliğine göre bütün alanları düzenleyin dediği için mi rahatsız oluyorsunuz? Sözleşmenin kaldırılması için bir manipülasyon çalışması yürütülüyor. Kanallarda erkekler oturup tartışıyorlar. İstanbul Sözleşmesi, AKP MYK’sında tartışılacak bir konu değildir. Kadınların büyük mücadelelerle elde ettiği bir kazanımdır. Sözleşmeyi korumaya ve mücadele etmeye devam edeceğiz” diye konuştu. (MA)