Yaşam

“Hayvanlara huzur vermeyen toplum huzur bulamaz!”

HAYTAP: Türkiye'de hayvan sevgisi, hayvan seçme üzerine kurulu

30 Ocak 2016 18:21

Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Yönetim Kurulu Başkanı Av. Ahmet Kemal Şenpolat, Türkiye’de hayvan sevgisinin hayvan seçme üzerine kurulu olduğunu söylerken, “Genel olarak hayvanat bahçesinde bir filin yaşadığı dram , bir ayının demir kafes ardında kalması kimsenin umrunda değil” dedi. Şenpolat, hayvanlara huzur vermeyen bir toplumun kendi içinde de huzurlu olmayacağını belirtti.

Sözcü’den Gizem Özlen’e konuşan Şenpolat’ın açıklamaları şöyle:

Ülkemizde hayvanlara verilen değer nedir?

Türkiye’de hayvan sevgisi biraz daha hayvan seçerlik üzerine kurulu. Yani ağırlıklı olarak kedi ve köpeğe karşı bir sempati olsa da genel olarak hayvanat bahçesinde bir filin yaşadığı dram , bir ayının demir kafes ardında kalması kimsenin umrunda değil. Yahut hayvanlı sirklere belediyelerin izin vermesi, okulların topluca gitmesi hem bir bilinçsizlik örneği hem de her konuda olduğu gibi bu konuda da araştırmadan bilgi sahibi olmadan cehenneme giden yola iyi niyet taşlarının döşenmesi şeklide. Ama şunu özellikle söylemek isterim: Hayvanlara huzur vermeyen bir toplumun kendisi de huzur bulamaz.

Yasal olarak yaptırımların yok denecek düzeyde olması, hayvana zarar verenlerin “mala zarar verme” kabahatinden komik cezalar alıyor oluşu bir etken mi?

Çünkü hayvan hayvan olmasından dolayı değil , mal olmasından yani malın zarara uğramasından dolayı mahkeme yolu açık. Acı. Çok acı bir durum. Hayvan sahipli ise mahkeme yolu açık , sahipsiz bir kedi ise basit idari para cezaları. Yıllardan beri bu ikilemi göremeyen ve bunu bir araya gelip anlatamayan bir hayvansever kitlesi var. STÖ çatısında birlikte olsalar , bilime hukuka inansalar , takım çalışmasını yapabilseler çok kısa sürede birçok şey yapılabilirdi.

Türk hukuk sisteminde hayvanlara ilişkin yasaları ve uygulamaları incelediğimizde maalesef sahipli hayvan ile sahipsiz hayvan arasında bile ayırımı yapıldığını ve bunlara uygulanacak cezaların da farklı olduğunu görüyoruz. Yani sahipsiz hayvan maalesef maddi değeri olmayan bir “eşya” olarak kabul edilmekte iken sahipli hayvan ise manevi olarak bir değeri olduğuna dair mahkemelerde yerleşmiş bir kanaati de zaten fazlaca olmadığı gibi mevcut değeri de “kıymeti ne kadar ise o oranda tazminat“ olarak ölçülüyor. Sahipli hayvana eziyet eden ceza kanunu kapsamında mahkemelerde fatura değeri olan bir olması nedeniyle yargılanabilirken , sahipsiz hayvana eziyet kabahatler kanunu kapsamında değerlendirilip mahkemeye bile çıkamıyor.

Peki sahipli hayvanlara eziyet?

Her ne kadar sahipli hayvana eziyet eden kişi mahkemelerde TCK md 151/2 kapsamında yargılansa da , bu yargılanma hayvanın eziyet görmesinden değil , sahibinin faturalı malının değer kaybetmesinden dolayı olmaya devam ediyor. Nitekim 2011 yılında İzmir’de bir zavallı yaşlı ve hasta kediye uykusundayken hunharca öldüren ve tesadüfen kameralara kayıt edilen kişi için , hayvanının yine tesadüf eseri sahipli olması nedeniyle TCK ‘nın bu maddesi nedeniyle HAYTAP öncülüğünde dava açılabilmiştir. Yani , hayvanın hayvan olmasından ve eziyet görmesinden değil maalesef “malın” fatura değerinde meydana gelen zarar nedeniyle savcılık iddianame düzenlemiştir. Hayvan sahipsiz olmuş olsaydı bu dava dahi maalesef açılamayacaktı. Kabahatler kanunu kapsamı gereği idari para cezası ile geçiştirilecekti. Keşke hayvanın hayvan olmasından dolayı gördüğü eziyetten dolayı dava açılabilmiş olsaydı ve mevzuatta buna ilişkin madde olsaydı.  Yıllardan beri HAYTAP olarak meclisten istediğimiz böyle bir düzenlemenin artık yapılması. Kaldı ki bunu başbakanla yaptığımız görüşmede de, CHP lideri Kılıçdaroğlu ile yaptığımız görüşmede de açıkça dile getirdik. MHP’li milletvekillerine de söyledik. Aslında kimse itiraz etmiyor ama bir türlü de bizim cancağızlara sıra gelmiyor. Bu davanın aslında buna vesile olmasını ve yasa değişikliğinin bir an önce gündeme gelmesini istiyoruz. Yoksa kapalı alanda sigara içen adama verilen cezayla , sokakta nara atan adama verilen cezayla hayvana eziyeti aynı potada değerlendiren bir ülke nasıl AB ye kabul edilebilir ? Bırakın Avrupayı nasıl kamu vicdanı rahatlayabilir ?

Eğer bunu önleyemezsek , toplumdaki en zayıf halkayı savunamazsak toplumdaki giderek artan şiddettin önüne nasıl geçeceğiz ?


Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın