Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yakınlığıyla bilinen ve AKP çevrelerinde görüşleri dikkatle takip edilen Yeni Şafak yazarı ilahiyatçı Prof. Hayrettin Karaman, Türkiye ile birlikte 34 ülkenin yer aldığı 'Teröre karşı İslâm ittifakı'na ilişkin olarak, “Teröre karşı, derken hangi gruplar kastediliyor? İran ve Irak niçin dışarıda kalıyor veya bırakılıyor?" sorularını yöneltti. Kaaraman, "Mesela Mısır'a göre islâmî demokrasiyi savunan ve silaha başvurmadan hak arayan İhvan, imha edilmesi gereken bir terörist gruptur; Mısır'da otuzdörtler bunlara karşı mı savaşacak?" diye sordu.
Karaman'ın Yeni Şafak'ta "Müslümanlar ittifakı" başlığıyla yayımlanan (17 Aralık 2015) yazısı şöyle:
Allah Teâlâ müminlerin ancak kardeş olacaklarını, kurşunla yapıştırılmış bina parçaları gibi olmaları gerektiğini, bir vücudun organları gibi olduğunu, müminin mümini asla darda bırakmayacağını, imkanı kadar yardımına koşacağını… bildirdiği, ancak buna razı olduğunu açıkladığı halde daha Raşid Halifeler zamanından başlayarak ümmetin parçalanmasının, birbirine düşmesinin, düşmanı bırakıp dostu vurmasının bir türlü önüne geçilemedi.
Tabiî bu acı durumun sebepleri arasında İslam'ın ilan edildiği günden beri onu yok etmek için ellerinden geleni ardlarına koymayan İslam düşmanları var, ama bunu bahane ederek, suçu ötekine atarak sorumluluktan kurtulmak ve aklanmak da mümkün değildir. Bunca uleması, meşayihi, hukemâsı ile ümmet bu beladan kurtulmalı idi. Allahu a'lem en büyük sebep kanaat önderi durumunda olan insanların fedakârlık, ferâğat ve gayret erdemlerini hakkıyla kullanmamalarıdır.
Dün şu haberi okudum:
“Suudi Arabistan öncülüğünde 34 İslam ülkesi 'Teröre karşı İslam İttifakı' adıyla yeni bir koalisyon oluşturdu. Afganistan, Libya, Suriye, Irak ve Mısır'daki “tüm terör gruplarını” hedef alacak olan koalisyona İran ve Irak dahil edilmedi.”
Birkaç gün önce de şu haber medyada boy gösterdi:
“BAE, Tunus'ta darbeye hazırlanıyor. Cezayirli yetkililer, Birleşik Arap Emirlikleri'nin Tunus'taki demokratik geçiş sürecini Mısır'a benzer bir darbeyle bozmaya çalıştığı konusunda Tunus'u uyardı.”
Bu iki haberi ve konu ile ilgili diğer bazı bilgileri göz önüne alınca insan, aslında çok sevinmesi ve ümide kapılması gereken ilk habere (Teröre karşı islam ittifakı haberine) sevinemiyor. Ve şu sorular peşi peşine zihni işgal ediyor:
“Teröre karşı” derken hangi gruplar kastediliyor?
İran ve Irak niçin dışarıda kalıyor veya bırakılıyor?
“Afganistan, Libya, Suriye, Irak ve Mısır'daki “tüm terör grupları”ndan hangileri kastediliyor?
Suriye ve Irak olaylarında İran'ın iyi bir imtihan vermediğinde şüphe yok. İran'ın tavrını yalnızca mezhepçilikle izah etmek de eksik kalır; çünkü Caferîlik ile Nusayrîliği aynı veya yakın mezhebler olarak görmek mümkün değildir. Asıl sebebin maddi ve dünyalık olduğu apaçıktır.
Birçok ülke Suriye'de yalnızca Daiş'i terörist ve el-Kaide ile Nusra'yı aşırı sayarken, Suriye, İran, Irak ve özellikle Rusya mutedil muhalifleri de terörist saymakta ve “Esed'e karşı savaşan bütün grupların ya teslim alınması veya imha edilmesi” tezini savunmaktadır. Bu otuzdörtlere göre terörist gruplar hangileridir? Mesela Mısır'a göre islâmî demokrasiyi savunan ve silaha başvurmadan hak arayan İhvan, imha edilmesi gereken bir terörist gruptur; Mısır'da otuzdörtler bunlara karşı mı savaşacak?
BAE, Tunus'taki demokratik devrimi devirmek ve yerine totaliter bir yönetim getirmek için planlar yapıyormuş? Otuzdörtlerin içinde bu iki devlet de var; peki Tunus'ta terörist kim ve kime karşı ortak mücadele verilecek?
Bu sorulardan ve îmâlardan maksadım her şeye rağmen yapılmış bir ittifakı peşinen itham etmek veya karalamak değildir; problemlere, açıklara, muhtemel tuzaklara dikkat çekmek ve iyi niyetlileri uyarmaktır.