Hafta boyunca sinemalarda izleyiciyi 7 yeni film bekliyor.
Atilla Dorsay'ın vizyona giren filmlerle ilgili Sabah'taki yazısı şöyle;
Bir İngiliz yazarının kişisel deneyimlerinden yola çıkıp yazdığı roman, Amerikan yaşamına iyi uyarlanmış. Öylesine ki, birçok sahnede filmin ne denli tipik Amerikan olduğunu düşünüyorsunuz.
İngilizler yapsaydı farklı olurdu. Amerikalılar belki hikâyeye gereken çılgınlık ve gösteriş dozunu daha iyi eklemişler.
Carrey, hayatı işiyle (banka) evi arasında geçen, boşandığı karısını unutamamış, sanki her şeye küsmüş, eğlence sözünü tümüyle unutmuş ve sürekli 'hayır' diyen mutsuz adam Carl Allen'i oynuyor.
Kimliği, günümüzde toplumdan soyutlanmış (veya kendisini soyutlamış) çok kişiye uygun düşüyor.
Günün birinde bir dostu onu, yeni bir tarikatın karizmatik liderinin konferansına götürüyor.
Adam, başlıca sloganı "Evet de," olan bir felsefe sunuyor: Her şeye açık olmak, her deneyime balıklama dalmak, her fırsata ve her teklife 'evet' diyebilmek... Carl kısa zamanda bu ilkeleri benimsiyor. Ve hayatı değişiyor.
Carrey, zaman zaman eski filmlerindeki gibi kişisel stand up'a kalkışıyor, abartılı mimiklere sığınan komediyi deniyor. Ve gördüğüm kadarıyla, pek güldüremiyor. Ayrıca biraz yaşlanmış; yüzündeki ifade bazen komik olmaktan hüzünlü, hatta korkutucu olmaya doğru kayıyor! Ama onun dışında bu, ilgiye değer bir komedi. Bir temele, bir dünya görüşüne ve sığ da olsa bir felsefeye dayanıyor. Terence Stamp'in liderliğindeki mezhep, bu ülkede sık sık ortaya çıkan ve kitleleri peşine takan modern tarikatları hatırlatıyor (İngiltere'de de var mı acaba?). Oyuncular yeterince sempatik ve yer yer çılgın! Keyifle izlenirken, zaman zaman dersler veren bir film, iyi bir hafta sonu eğlenceliği...
Bay Evet
( Yes Man)
Yönetmen: Peyton Reed
Senaryo: Nicholas Stoller, Jarrad Paul, Andrew Mogel
Görüntü: Robert D. Yeoman
Müzik: Mark Everett, Lyle Workman
Oyuncular: Jim Carrey, Zooey Deschanel, Sasha Alexander, Bradley Cooper, Terence Stamp, Danny Matserson, Molly Sims Amerikan filmi.
Gençler isterlerse buyursun, ama ben almayayım!
Yapımcı Faruk Aksoy, son dönemdeki deneyimlerini iyi değerlendiriyor. Artık sanırım yönetmenlikte bir iddiası yok.
Yapımcı olarak, Çılgın Dershane serisine hatırı sayılır gişe sağlayan gençlik kesimini hedef alıyor. Yakında yeni halkasını izleyeceğimiz Recep İvedik'le ise, klasik komedi filmi seyircisine ek olarak, sokaktaki ya da varoşlardaki adamı, bilimsel deyişiyle lümpen kesimi hedefliyor. Ve görünen o ki, her halde hedefini tutturuyor.
İki güzide firmamızın, Aksoy Film ve Fida Film'in bir araya gelerek çektikleri bu yeni gençlik filmi de öyle mi olacak? Bilemem. Ama kağıt üzerinde hesaplar gayet iyi. Bir yandan zengin çocuklarının gittiği bir lise ve yaşları liseden çok üniversiteli gibi gözüken gençlerin devam ettikleri en lüks mekânlar: Saray gibi evler, gözde Boğaz kıyısı diskotekleri, havuz başı partileri, jimnastik salonları... Böylece, hem bu hayatı yaşayan sosyetikler hazır seyirci olacak, hem de bu hayata özenen/özendirilen garibanlar...
Ama öte yandan, eski Yeşilçam'dan beri gözde olmayı koruyan o ezeli tema: Fakir gençle zengin kızın aşkı... Boş zamanlarında garsonluk yapan, tornacı çocuğu genç yakışıklıyla, özel lisenin ve de ailesinin gülü, beyaz zambak genç kızımız... Arada kötüler, hınzırlar, tembeller, idealistlerle boşverenler vb. yelpazesine yayılan genç karikatürleri. Ve elbette fakir çocuğa kol-kanat geren altın kalpli hoca, o 'sevgili öğretmenim'... Tüm bu unsurlar, ticari bir film yapmaya yeter sanırım.
Ama iyi bir film yapmaya kesinlikle yetmiyor. Sınıf esprileri düzeyinde eski Hababam Sınıfı serisini aşamayan bir gırgır, kavga sahnelerinde en bıçkın TV dizisini bile utandıracak bir hızlı kamera/patlayan müzik işbirliği, özenilmiş dekorlarda bile iç bayıltan bir yapaylık. Ve tümüyle bir lise müsameresi düzeyindeki oyunculuk...
Gençler sever mi? Vallahi isterlerse sevsinler. Ama ben almayayım!
Ayakta Kal
Yönetmen: Adnan Güler
Senaryo: Saruhan, Selim Çiput
Görüntü: Ferhan Akgün
Oyuncular: Mehmet Aslan, Sinem Kobal, Irmak Ünal, Okan Karaca, Emre Tetikel Aksoy Film-Fida Film yapımı
Erkekler pek hoş... Ama korku aramayın...
Çok satan bir gençlik romanları serisinden (art arda yayınlanmış dört kitap) uyarlanan bir 'vampir filmi'. Ama adına 'korku filmi' dediğimiz türün yıllar boyu oluşmuş tüm kalıplarını silkip atan, onların yerine de ne yazık ki pek bir şeyler koyamayan bir film...ABD içinde yola çıkıp Arizona eyaletindeki annesinin yanından Washington civarındaki Forks kasabasında yaşayan polis şefi babasının yanına gelen genç bir kızın öyküsü bu...
(Anababanın çoktan boşanmış olduğunu anladınız tabii...) Gizemli esmer güzeli Bella Swan, yeni okulunda esrarengiz bir grupla karşılaşıyor: hepsi aynı aileden olan, hepsi sarışın, saydam, hüzünlü bakışlı ve garip tavırlı bir gençler grubu... Babaları, kasabanın doktoru Cullen de aynen çocukları gibi gizemli bir sarışındır. Genç Edward'ın cazibesine kapılan Bella, ailenin mahremiyetine girer ve onların yüzyıllardır süregelen ve ölümsüzlüğe mahkum bir vampir ailesi olduğunu anlar. Ama bu, tutku haline gelen aşkını engellemez.
Film, bir tür vampir-insan arasındaki aşk öyküsü. Ve böyle bir aşkın mümkün olduğuna dair romantik bir bakışı var.
Ama aynı şeyi yıllar önce Coppola Dracula ile, Neil Jordan ise Vampirle Görüşme'yle öylesine görkemli biçimde söylemişlerdi ki... Böylece, Carl Dreyer'den (sessiz Vampir) F. M.
Murnau'ya (yine sessiz Nosferatu), Tod Browning'den (1931 yılının ünlü Dracula'sı) Werner Herzog'a (Nosferatu), Roger Vadim'den (Kan ve Gül), Andy Warhol'a (eşcinsel soslu Andy Warhol'un Dracula'sı) çok yönetmeni etkileyen bu türe, yeni bir halka eklenmiş oluyor.
Bu kez bu işe kadınlar el atmış: Senaryo da, yönetim de kadınlara ait.
Bu, bir ölçüde seziliyor; filmin erkekleri öylesine cinsellik saçıyorlar ki... Yalnızca vampir aile değil, polis babadan genç kızılderili çocuğa dek herkes... Ancak bir kadın, bu oyuncuları bulup böylesine ön plana çıkarabilirdi. Ne yazık ki yenilik burada bitiyor.
Bir vampir hikâyesini alıp, deyim yerindeyse gün ışığına çıkarmak, karanlık dekorları tümüyle reddetmek, uzayan dişlerden onlar için öldürücü haça, kalbe çakılan kazıktan sarımsağa her klasik aksesuardan vazgeçmek ve de korku yerine romantizmi öne çıkarmak, bu türe yaramamış. Bu, belli ölçüde estetik ama kesinlikle korkutmayan, hatta korkuyu akla bile getirmeyen bir film.
Bir korku filmi için ne acıklı bir akıbet!
Alacakaranlık
( Twilight)
Yönetmen: Catherine Hardwicke
Senaryo: Melissa Rosenberg
Görüntü: Elliot Davis/ Müzik: Carter Burwell
Oyuncular: Kristen Stewart, Robert Pattinson, Billy Burke, Ashley Greene, Nikki Reed, Jackson Rathbone, Kellan Lutz, Cam Gigandet. Amerikan filmi.
*Bu hafta vizyona giren diğer yapımlar ise şunlar;
Şafak Sezer ile Alp Kırşan’ın başrolünü üstlendiği “Kadri’nin Götürdüğü Yere Git” izleyiciyle buluşacak. Yönetmenliğini Onur Tan’ın üstlendiği filmin senaryosu Uğur Uludağ’ın imzasını taşıyor. Komedi filminde Sezer ile Kırşan’a, Ahmet Mümtaz Taylan, Esin Civangil, Eylem Şenkal ve Koray Şahinbaş’ın eşlik ediyor.
Animasyon yapımı “Çılgın Dostlar-Open Season 2”, haftanın beşinci yeni filmi. Bu sevimli yapımı Matthew O’Callaghan ve Todd Wilderman’ın yönetiyor.
“İz - Scar” izleyiciyle buluştu. Jed Weintrob’un yönettiği filmde Angela Bettis, Kirby Bliss Blanton, Devon Graye ile Chris Titus oynuyor.
Oyuncu kadrosunun neredeyse tamamını Batman ve köylerinde yaşayan insanların oluşturduğu “Havar”, vizyona girdi. Yönetmenliğini Mehmet Güleryüz’ün yaptığı filmde dedikodular yüzünden infazına hükmedilen bir gençkızın babasıyla kurban - cellât ilişkisine dönüşen serüveni anlatılıyor.