Elçin Poyrazlar - BBCTürkçe
Beşiktaş’ta bodrum katındaki dairenin kapısını sarışın bir kadın açıyor.
“Hoşgeldin” diyerek iki yanağımdan öpüyor beni.“Kusura bakma bugün temizlik günü” diyor, beni içeriye buyur ederken. Cansel ve ev arkadaşı yerleri silip tozları alırken ben oturma odasında bekliyorum.
Televizyonda bir kadın programı açık. Sonunda Cansel gelip oturuyor karşıma. Üstünde siyah bir eşofman altı ve beyaz askılı bir tişört var.
Sohbete başlamadan önce kayıt aletini çalıştırıp yanına koyuyorum. “Çekiyor mu bu” diye soruyor. Çalıştığını öğrenince “Ayol dur kız, beni bekle” diyor alete ve kayıt cihazını kucağına alıp başlıyor anlatmaya.
'Zorunlu seks işçiliği'
Cansel bir transseksüel. İşini “zorunlu seks işçiliği” olarak tanımlıyor. Zorunlu, çünkü hayatını kazanabileceği başka bir seçeneği ya da fırsatı yok. Cansel, bu işi neden yaptığını soranlara devlet kaynaklı olduğunu söylediğini anlatıyor.
“İlk önce bu devlet beni kabul etsin. Devlet dairelerine gittiğimde bana üçüncü sınıf vatandaş muamelesi yapılmasın. Devlet dairesinde işe başvursam alırlar mı beni?” diye dert yanıyor.
Seks işçiliğini artık sokakta yapıyor Cansel.
Önceden arkadaşlarıyla Beyoğlu’nda birlikte çalıştıkları ortak bir evden söz ediyor. Ona göre hayat garantisi yüzde 70’lere çıkmış, o dönem.
Ama polisin önce rüşvet talepleri, sonra da baskıları yıldırmış onları. Artık Elmadağ’da sokakta devam ediyor, fahişeliğe.
Bazen sokakların karanlık köşelerinde bazen müşterilerin arabalarında birlikte oluyor erkeklerle. Ne kadar kazandığı da değişiyor. Kimi zaman 100 TL, kimi zaman 40TL, işler çok kötü olduğunda da kimi zaman 25 TL’ye aşk satıyor.
“Bu işi yaparken büyük bir yaşam riskim var” diyor, Cansel.
Müşterileri çoğunlukla eşcinsel ya da biseksüel erkekler. Kadın iç çamaşırları giyen erkekler, üç-dört çocuklu, eşcinsel olduğunu sadece onunlayken kabul eden aile babaları, polis, doktor, profesör ya da savcılar var müşterileri arasında.
Cansel bu adamların çoğunun bastırılmış eşcinsel olduğunu anlatıyor. Gündüz başka, gece başka yaşam süren insanlar.
Cansel de hayatının bir döneminde böyle yaşasa da zincirleri kırmayı başarabilmiş. Ailesi Karadenizli olmasına ve küçük bir kasabada büyümesine karşın ruhunu takip ettiğini anlatıyor.
“Kendimi bildim bileli kız hissettim ben. İlkokula giderken erkek vücudunda olduğumu anladım. İlkokul öğretmenime aşık oldum. Uzun boylu yakışıklı bir adamdı. İlk aşkım odur” diyor, Cansel.
Cansel aile konusunda pek çok eşcinsele göre daha şanslı. Kendisiyle ilgili konuştuğunda annesinin ona bu durumu “Allahtan” diyerek açıkladığını, babasının ise biraz zor da olsa sonunda kabul ettiğini söylüyor.
Eşcinselliği ispatlamak
Cansel’in devletle ilk ilişkisi askere çağrıldığında rapor almak için gittiği askeri hastanede olmuş. Eşcinselliğini “ispatlamak” için makatının fotoğrafının çekildiğini, göğüslerinin ve cinsel bölgelerinin ellendiğini söylüyor Cansel.
Açıkça taciz yaşamış ancak şikayet etmeyi aklına getirmeyecek kadar gençmiş.
Eşcinsel raporunu aldıktan sonra İstanbul’a gelmek için yola çıkmış. Başta travesti arkadaşlarının evlerine gündelik temizliğe gidiyormuş. Yemeklerini de yapmaktan gayet memnunmuş.
Dokuz yaşından beri komilik, hademelik, bulaşıkçılık, aşçı yardımcılığı gibi işlerde çalışan Cansel’in tek hayali iyi bir aşçı olabilmekmiş. Ancak bu hayal şu ana kadar gerçekleşmemiş.
Temizlikten kazandığı parayla geçinemediği için yavaş yavaş o da kendini aynı çarkın içinde bulmuş. Önce daha kadınsı giysiler satın almış sonra burnunu yaptırmış, ardından göğüslerini büyütmek için hormon almış sonra da kendini sokakta bulmuş.
“O anda ne yaptığını gerçekte bilmiyorsun” diye anlatıyor Cansel. “21 yaşındasın. Ne anne ne baba ne de başka bir desteğin var. Tek başınasın. Seni ancak para kurtarır düşüncesiyle mecburen çalışmaya başlamışsın.” İki gün sonra da karakolla tanışıyor Cansel.
“Artık ben buyum” diyen Cansel 25 yaşındayken ameliyat olarak kadın olmuş.
Bugün 39 yaşındaki Cansel’e hiç aşık olup olmadığını sordum. “Kadınlığa geçtikten sonra aşık oldum. Çok iyi bir çocuktu. 8 ay sevgili olduk. Ama çok dindar bir aileden geliyordu ve baskılar sonucu bir kızla evlendirildi” diye anlatıyor.
Ayrıldıktan bir yıl sonra eski sevgilisinin tekrar ilişkiye devam etmek istediğini hatta çocuğu olduktan sonra da kendisine geldiğini anlatan Cansel onu reddettiğini söylüyor. Cansel o ilişkisinden sonra kimseye aşık olmamış.
Kadınlar ve transseksüeller
Cansel’in yaşadığı duygusal travmalar bununla sınırlı değil. Eve çağrıldığı bir gece beş kişi tarafından dövüldüğünü, tecavüze uğradığını ve parasının çalındığını anlattı. Polise şikayetten söz ettiğimizde “Polise gitsem bir de onlardan dayak yerdim” diyor yüksek sesle.
90’lı yılların sonunda alındığı bir karakolda arkadaşlarıyla çırılçıplak bir saat boyunca tazyikli suyla yıkandıklarını, kış ortasında tek kişilik hücrelerde zifiri karanlıkta çıplak bırakıldıklarını ve ertesi gün oral seks karşılığında kendisine yarım ekmek verildiğini de ekledi.
Cansel polislerin hem psikolojik hem de fiziksel saldırılarına maruz kalmasının yanısıra hakkında polise mukavemet suçundan açılan davalarla da bezdirildiğini söylüyor.
Kimi savcı ve hakimlerin homofobik olduğunu savunan Cansel “Ben asla ne yargıya ne polise ne de bu devlete güvenirim.” diyor.
Cansel’i derinden yaralayan en yakın dostunu mecburi seks işçiliği yüzünden kaybetmiş olması.
Sevgi isimli transseksüel arkadaşı bu işi artık kaldıramadığı için 5 ay önce Boğaziçi köprüsünden kendisini atmış.
Cansel “Bu hayattan kurtulabilmek için güzellik merkezinin kurslarına gitti ve 100 üzerinden 99 puanla mezun oldu. Her yere iş başvurusu yaptı ama herkes 'Geri döneriz' dedi. Kimse geri dönmedi ama. Bir gün dışarı çıkıyorum diyerek evden ayrıldı ve kendini köprüden attı” diyor yoğun bir acıyla.
“Kendimi her yönden kıstırılmış hissediyorum. Devlet yargısıyla polisiyle eziyor bizi” diye devam ediyor Cansel.
“Biz hiç eşit değiliz. Kadınlardan da kötüyüz. Onlar hayata 1-0 geride başlıyorsa biz 2-0 geriden başlıyoruz.”