CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Hakan Fidan'ın AKP'nin içindeki kirli ilişkileri bildiğini, bu yüzden de söylediklerini kabul ettirdiklerini belirterek, "Cumhurbaşkanı ile başbakanın, adeta 'emredersiniz, madem ki sen böyle istedin, ihtiyacımız vardı ama buraya geliyorsun, buyur gel' demenin dışında söyleyecekleri birşey kalmadı" dedi.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, NTV'de katıldığı canlı yayında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
"MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın milletvekili adaylığı için görevinden istifa etmesinin" sorulduğu Kılıçdaroğlu, "MİT Müsteşarlığını yapanların hep siyasal partilere eşit mesafede durdukları söylenir. Bunun bir iki istisnası vardır 1950'li yıllarda ama kurum oturduktan sonra, istihbarat teşkilatının başında olanlar gerçek anlamda MİT'i yönetmişlerdir. Yani milli olma özelliklerini korumuşlardır" yanıtını verdi.
'Devletin sır küpü olmanız gerekirken, bir kişinin sır küpü oluyorsunuz'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Fidan için "Benim sır küpüm" dediğini aktaran Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: "Adında 'milli' ifadesi olan bir kurumun, bir kişinin sır küpü olması ne demektir? 'Benim sır küpüm' diyor, 'devletin sır küpü' demiyor. Böyle bir anlayışı bizim kabul etmemiz mümkün değil. Ne demek, siz MİT'in müsteşarısınız ama bir kişinin sır küpüsünüz? Devletin sır küpü olmanız gerekirken, devleti bir tarafa itiyorsunuz, bir kişinin sır küpü oluyorsunuz. Ben neden sır küpü olduğunu gayet iyi biliyorum. Ona hangi bilgilerin servis edildiğini de çok iyi biliyorum. Siyasal partilerin nasıl izlendiğini, dinlendiğini, fişlendiğini ve o bilgilerin nasıl iktidar partisine götürüp servis edildiğini de çok iyi biliyorum. Dönemin başbakanının gözlükleri takarken, belli kasetleri nasıl izlediğini de çok iyi biliyorum.
'İstanbul'da bir kız çocuğumuz otobüste yakıldı molotofkokteyliyle, kim attı, bir MİT görevlisi'
MİT müsteşarları siyasete girmezler, girmemeliler. Şimdi Parlamentoya gelecek, Roboski'nin hesabını verecek mi? Çocuklarımız öldürüldü. Yine dönemin Genelkurmay Başkanı açıklamıştı 'milli kaynaklardan bilgiyi aldık, onun üzerine gidip bombaladık' diye. Peki milli kaynaklardan bilgi aldınız da milli kaynak neresi? Herhalde CHP Genel Merkezi değil, adı gayet üstünde, açık, Milli İstihbarat Teşkilatı. Şimdi biz, bunu soracağız. Milletvekili olarak çıkıp bunun yanıtını verecek mi? İstanbul'da bir kız çocuğumuz otobüste yakıldı molotofkokteyliyle. Atan kimdi? Bir MİT görevlisi. Herhalde bunu da soracağız, bu MİT görevlisinin başka işi, gücü mü yok?"
'MİT'i Gestapo'ya benzettim'
Normalde, MİT Müsteşarlarının görevi bittikten sonra bir köşeye çekildiğini, bütün sırlarıyla toprağa gittiğini belirten Kılıçdaroğlu, şunları ifade etti:
"Çünkü onlar kendi ülkelerinin bekası için çalışmışlardır ve elde ettikleri bilgileri de devletin geleneklerine uygun olarak, devletin yetkililerine servis etmişlerdir. Fakat siyasal partileri gözleyip, iktidar partisine bilgi sunduğunuz zaman, Almanya'daki Gestapo'ya dönüşürsünüz. O da yasayla kurulmuştu ama onun görevi, elde ettiği bilgileri devlete değil, iktidardaki siyasi partinin yetkililerine aktarmaktı. Ben de zaman zaman bugünkü MİT'i Gestapo'ya benzettim. Bizi dinliyorsunuz, milletvekillerimizi fişliyorsunuz ve götürüp iktidar partisine servis ediyorsunuz diye."
'Bir Başbakan benim nefes alışımı nasıl takip eder'
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, başbakanlığı döneminde "Ey Kılıçdaroğlu, senin nefes alışını bile takip ediyoruz" dediğini ileri süren Kılıçdaroğlu, "Bir başbakan, benim nefes alışımı nasıl takip eder? Herhalde kendisi gelip beni dinlemiyordur. Devletin yetkili kurumları var, dinleme konusunda ihtisaslaşmış. 'Ben, onlara talimat verdim, seni dinliyorlar ve sonra da bana bilgi servis ediyorlar' Bugün, 'benim sır küpümdür' demekle, aslında orada söylediğini bir başka şekilde doğrulamış oluyor" dedi.
"Merak ediyorum, MİT Müsteşarı Parlamento'ya gelip ne yapacak?" diye soran Kılıçdaroğlu, ortada bir danışıklı dövüşün olduğunu ileri sürdü.
'Kim bilir Hakan Fidan'ın elinde AKP ile ilgili ne bilgiler var?'
"Devletin geleneklerinde bir ülkenin başbakanı, cumhurbaşkanı bir bürokrata 'sen yerinde kal' diyecek, o da 'yerimde kaldım ama çok yoruldum, şimdi ben istifa ediyorum' diyecek. Devletin geleneklerinde bunlar yoktur'' diyen Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Başbakan, bürokrata 'yerinde kal' dediği zaman, yerinde kalır. Cumhurbaşkanı 'yerinde kal' dediği zaman, yerinde kalır, kuralı budur. Fakat kuralı dinlemiyorsa, aralarında çok özel ilişkiler var demektir. 'Bak, eğer benim söylediklerimi yapmazsan, uymazsan ben bunun intikamını çok daha farklı senden alırım' demektir. Bu, özel ilişkilerin, hangi boyutlara ulaştığını da bizlere gösteriyor. Parlamento'ya gelecek, öyle anlaşılıyor. Konuştuğu zaman, AKP ile ilgili elinde çok fazla bilgi var. Bir gerçeği unutmayalım, Reza Zarrab'ın bakanlarla olan ilişkisini, 18 Nisan 2013'te Erdoğan'ın önüne koyan kişidir Mit Müsteşarı. 'Bakanların ilişkileri var, parasal ilişkileri var, ortaya çıkarsa, hükümet çok zor durumda kalır' diyor. İlişkileri biliyor. Bakanların rüşvet aldığını da biliyor. Servis ediyor, dönemin başbakanına, başbakan bunu ters düz edip kapatıyor. Kim bilir Hakan Fidan'ın elinde AKP ile ilgili ne bilgiler var? Onun için, burada aktif olan cumhurbaşkanı ve başbakan değil, söylediğini kabul ettiren, MİT Müsteşarıdır."
'Hakan Fidan AKP'nin bütün kirli ilişkilerini biliyor'
Devlet başkanı, cumhurbaşkanı, başbakan konumunda olanların devletin bürokratıyla olan ilişkilerini yasal zeminde sürdürmek zorunda olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, bu alanın dışına çıkıldığında, hesabı verilemeyecek, bürokratın önünde baş eğilecek bir sürecin yaşanacağını söyledi.
Fidan'ın elinin güçlü olduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, "AKP'nin içindeki bütün kirli ilişkileri biliyor. Kendi söylediklerini kabul ettiriyor. Cumhurbaşkanı ile başbakanın, adeta 'emredersiniz, madem ki sen böyle istedin, ihtiyacımız vardı ama buraya geliyorsun, buyur gel' demenin dışında söyleyecekleri birşey kalmadı" dedi.
'Bir kişiyi aklayacaksınız, semeresi olarak bir yere geleceksiniz'
Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi Başkanıyla ilglii, makamlara duyduğu saygı gereği, çok fazla birşey söylemek istemediğini İfade eden Kılıçdaroğlu, "Bir kişiyi aklayacaksınız, akladığınızın semeresi olarak bir yere geleceksiniz. Bir kişiye karşı verdiğiniz bir kararın, size dönük maliyeti, sizin makamınız olacak, tırmanacaksınız makamınızda. Bunlar, yargının kabul edeceği olaylar değildir. Yargı farklı birşeydir. Adalet kavramı, hepimizin üzerinde titremesi gereken bir kavramdır. Soylu bir kavramdır. Adalet kavramını gözümüz gibi korumak zorundayız. Adalet kaybederse, o ülkede heşey kan kaybeder" dedi.
Yasama, yargı, yürütmenin devletin çatısı olduğunu, bunların birbirini denetlemesi gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, bunlardan birinin, diğerinin emrine girmesinin, "devlet çatısının çökmesi" anlamına geleceğini söyledi.
"Paralel devletle, Fethullah Gülen'le, CHP'nin ilişkisinin olduğu, parti yetkililerinin Hidayet Karaca'yı ziyaret ettiği" iddialarının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, 17-25 Aralık'ta bir hükümetin, bir devleti nasıl soyduğuna tanıklık edildiğini savundu.
Hayatı boyunca, hiçbir ortamda, "devlette bir paralel yapılanma olsun" cümlesi kurmadığını, tam tersine "devlette paralel yapılanma olmamalıdır" dediğini belirten Kılıçdaroğlu, Yargıtay'a, valiliklere, kaymakamlıklara, HSYK'ya yapılan atamalara itiraz ettiklerini hatırlattı.
HSYK'nın "AK Partililer, cemaatçiler, ülkücüler ve sosyal demokratlardan" oluştuğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "Bu yargıya güvenebilir misiniz? Eskiden böyle birşey var mıydı? Yoktu, şimdi var" diye konuştu.
'Biz ne darbeciydik, ne Ergenekoncuyduk'
İktidarın, "CHP'yi cemaati, paralel yapıyı desteklemekle" suçladığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Hayatımızın hiçbir döneminde, siyasal anlayışımızın da gereği olarak, paralel yapının ne yanında durduk ne de destek verdik. Fakat şunu yaptık; Herhangi bir yurttaş, hukuksuz bir işlemle karşı karşıya kaldığında, biz onun savunucusu olduk" dedi.
İktidarın bir dönem, CHP için "darbecisiniz, Ergenekoncusunuz" dediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Biz ne darbeciydik, ne Ergenekoncuyduk, biz, haktan, hukuktan yanaydık. Zalime karşı durduk. Şimdi bizim arkadaşlarımız hapishanede hayati tehlike geçiren, hasta olan kişileri de ziyaret ettiler. Bunların içinde Hizbullahçılar da vardı. Şimdi biz Hizbullahçı mıyız? Ancak bir insan mahkumsa, onun hakları varsa insan olarak, onun haklarına sahip çıkmak benim görevimdir. Siyaset, insan hakları, insanın geleceği, huzuru için yapılır."
"Hidayet Karaca tutuklandı. Neye göre tutuklandı, ne deliller var? Darbeci. Bir kişi darbe yapabilir mi hükümete?" diyen Kılıçdaroğlu, mazlumun yanında oldukları için "paralelci" olmakla suçlandıklarını söyledi. Kılıçdaroğlu, "Asla ve asla, hiçbir dönem, paralel bir yapıyı da savunmadık" diye konuştu.
'Fethullah Gülen'e adam mı gönderdim?'
"Senin bakanlarının çocuklarının yatak odalarına kasaları paralelciler mi koydu?" diye soran Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Sen, 'paralelci' diye herhangi bir kişiyi görevden aldın diye biz karşı mı çıktık? Hayır. Birileri yasa dışı dinlendi, sen görevden aldın, biz karşı mı çıktık? Hayır. 'Bir başbakan dinleniyor ve üstelik yasa dışı dinleniyor' dediğinde biz karşı mı çıktık? Hayır. Bir ülkenin başbakanı yasa dışı dinlenmemeli. Dönemin başbakanına söylüyorum; Senin önüne, 18 Nisan 2013'te, MİT Müsteşarı üç sayfalık rapor verdi, 'iki bakanının rüşvet aldığını' söyledi. O raporu senin önüne paralelciler mi koydular? Şimdi sen o MİT Müsteşarını getiriyorsun, milletvekili yapacaksın. Neden o dosyayı görmezlikten geldin, kapattın? Hiçbir zaman paralel yapıyı savunmadık, savunmayız da zaten. Doğru da bulmayız zaten. Kaldı ki CHP'nin geleneğinde vardır, biz laik bir partiyiz, inançların siyasete alet edilmesine karşıyız, her inanca saygılıyız. Fakat inanç, siyaset konusu yapılmaz. Çünkü insan, Allah için ibadet eder, siyaset için değil."
CHP'nin, paralel yapıyla işbirliği yaptığına dair belgelerin ortaya konulmasını isteyen Kılıçdaroğlu, "Ben, Fethullah Gülen'e adam mı gönderdim? Ben Fethullah Gülen'e telefon edip, 'Ne emriniz mi var?' dedim. Yok böyle birşey. Fakat sen Başbakan olacak, kendi hükümet sözcünü gönderdin" dedi.
Kılıçdaroğlu, "Balyoz ve Ergenekon da göz önünde bulundurulduğunda, devletin içinde böyle bir oluşum (paralel yapı) olduğunu düşünüyor musunuz?" sorusu üzerine, böyle bir oluşum olduğu iddiasının Hükümet'e ait olduğunu söyledi.
Tüm bilgi, doküman ve belgelerin Hükümet'in elinde olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "Bunlarla ilgili dava açacağını da söylediler. Bekliyoruz. Belgeyi, bilgiyi görmeden yorum yapmamız doğru değil. Buna yönelik emareler de var mı? Var tabi. Fakat soru şu? Bunları o makama getirenler kim?" dedi.
'Biz aldatılmışız dediğin anda o koltukta oturma hakkın yok'
Kılıçdaroğlu, valiyi, komutanı, yargıcı kendisinin tayin etmediğini belirterek, şunları kaydetti: "On iki yılın sonunda şuraya geldiler. 'Biz, aldatılmışız. Bir yapıya karşı aldatılan bir siyasal iktidar, devleti yönetme erkini kaybetmesi anlamına gelir, devleti yönetemez demektir artık bu. Ne demek aldatılmışız? Senin istihbarat örgütün var. Senin polis teşkilatın var. Nasıl aldatılırsın? Sen, Hükümetsin. Üstelik koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetiyorsun. 'Aldatılmışız' dediğin andan itibaren o koltukta zaten oturma hakkın yok senin.
Nasıl oluyor da senin yolsuzluğun ortaya çıktıktan sonra aldatıldığının farkına varıyorsun. Para kasaları, ayakkabı kutuları, medya havuzları, milyon dolarlar. Oğluna telefon edip 'çocuğum paraları sıfırla' demek. Şehrizar konutlarından kalan parayla 30 milyon Avro ile 6 tane villa almak. Bütün bunların hepsi ortada. Bunlar ortaya çıktıktan sonra 'aldatıldık' diyorsun. Bundan önce hiç aldatılmamışlardı. O zaman bunun hesabını vermek zorundalar."
"Erdoğan Bayraktar da itirafını, NTV'de yaptı. 'Evet, o talimat verdi, ben yaptım. Biri istifa edecekse ben değil, onun istifa etmesi lazım' dedi" diyen Kılıçdaroğlu, "Bunlar, koltuklarında hala oturuyorlarsa demokrasi ahlaki açıdan büyük yara almıştır. Yargı açısından da yasama organı açısından da Anayasa'yı ihlal açısından da hukuki olarak, demokrasi yara almıştır" dedi.
'Çözüm Süreci konusunda HDP'nin samimi olduğuna inanmıyorum'
Kılıçdaroğlu, CHP'nin çözüm sürecine katkı sağlayıp sağlamayacağının sorulması üzerine, çözüm sürecinin ne olduğunu kimsenin bilmediğini, ancak kendilerinin bildiğini söyledi.
Bu sorunun güçle ya da güvenlik önlemleriyle çözülemeyeceğini kendisinin ifade ettiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, "Diğerleri rahat rahat söylemediler ama ben gayet rahat söyledim" dedi. Kılıçradoğlu, sorunun çözümünün bir anahtar noktası olduğunu belirterek, "Bu da 12 Eylül darbe yasalarıdır ve o yasanın kalkması lazım. Yüzde 10 seçim barajının kalkması lazım" diye konuştu. Bunu ilk söylediğinde kendisine inanmadıklarını aktaran Kılıçdaroğlu, seçim barajının yüzde 7'ye indirilmesine ilişkin kanun teklifinin verilmesini söylediğini bildirdi. CHP'li milletvekillerinin de söz konusu kanun teklifini hazırlayarak verdiklerini dile getiren Kılıçdaroğlu, kendilerinin samimi olduğunu ifade etti.
Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kürt siyasal hareketinin, bunu temsil ettiğini söyleyen arkadaşların ya da bunu temsil ettiğini söyleyen siyasal partinin, bu sorunun çözümü konusunda samimi olup olmadığını biz buradan test ediyoruz.
Bunun çözülmesini istiyorsan neden 'seçim barajı indirilmelidir' diyemiyorsun? Ben, diyorum. Çünkü, ben samimi olarak bu sorunun çözülmesini istiyorum. Sen, diyemiyorsun? Çünkü, sen bu sorunu sömürüyorsun, çözmek istemiyorsun, samimi değilsin."
Seçim barajının düşmesi halinde Kürt siyasal hareketini temsil eden siyasal partinin parlamentoya geleceği değerlendirmesinde bulunan Kılıçdaroğlu, "Yani, meşru zemine gelir" dedi.
CHP olarak, sorunun çözüm adresinin İmralı olmadığını ifade ettiklerini belirten Kılıçdaroğlu, çözüm adresinin TBMM olduğunu söyledi.
Kılıçdaroğlu, çözüm sürecine ilişkin Hükümet ile nelerin konuşulduğunun anlatılması gerektiğini ifade etti. İktidarın, bilgi vermekle sorumlu olduğunu öne süren Kılıçdaroğlu, "Ben, onların kapalı kapılar ardında neler konuştuklarını zaten biliyorum. Fakat onların samimi olmadığını da gayet iyi biliyorum. İki taraf birbirini kandırmaya çalışıyor. Güvensizlik üzerine inşa edilen bir süreç, çözüm süreci olamaz, çözümsüzlük süreci olur" diye konuştu.
'Etnik kimlik üzerinden solculuk, Hitler'in mirasıdır'
Kılıçdaroğlu, "Doğu ve Güneydoğuda paralel yapıdan" söz edildiğini ifade ederek, "Asıl paralel Doğu ve Güneydoğuda. Niye, halkın gözünden bunu kaçırıyorlar. PKK'nın vergi daireleri var mı? Var. PKK'nın mahkemeleri var mı? Var. PKK'nın askere alma daireleri var mı? Var. Kim söylüyor bunu? Davutoğlu, söylüyor.
'Efendim, paralel yapılanmaya izin vermeyiz' Adam, caddenin ortasında kalaşnikofla kimlik kontrolü yapıyor. Sen, izin versen ne olur, izin vermesen ne olur? Zaten yoksun ki orada sen. Kendisinin Başbakan koltuğunda oturarak, Başbakan olduğunu zannediyor. Sen, Başbakan değilsin ki. Başbakan, bunları yapar mı? Gereğini yapar. Paralel yapılanma orada oluşmuş, herşey bitmiş..."
Kılıçdaroğlu, tüm yurttaşlara seslendiğini belirterek, "Ben, Türkiye'nin sorunlarını çözmeye talip birisiyim, samimiyim. Bu sorunu, ancak biz çözeriz. Biz, kimseyi kandırmayız, açık ve netiz. Neden? 17 maddeyi aldık ve kamuoyu ile paylaştık. Biz, bugün sorunların çözümüyle ilgili olarak 20-25 kanun teklifini parlamentoya vermiş bir siyasi partiyiz. Kitap haline getirdik bunu" dedi.
"Etnik kimlik üzerinden siyaset, ne zamandan beri solculuk oldu?" diyen Kılıçdaroğlu, kendilerinin herkesin etnik kimliğine saygılı olduğunu ve etnik kimliğin de siyaset konusu olmayacağını söyledi.
Kılıçdaroğlu, "Onlar, etnik kimlik üzerinden siyaset yapıyorlar; bunu da solculuk olarak millete satmaya çalışıyorlar. Dünyada böyle bir örneği yoktur. Etnik kimlik üzerinden solculuk, Hitler'in mirasıdır dünya siyaset tarihine. Biz, 21. Yüzyılın dünyasında etnik kimlikleri herkesin şerefi onuru kabul ederek; inançları da herkesin manevi dünyasının zenginliği kabul ederek yolumuza devam etmek istiyoruz" dedi.