-GÜL: TÜRK HALKI BELKİ DE AB'YE "HAYIR DİYECEK ANKARA (A.A) - 30.04.2011 - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Avusturya'nın Der Standard gazetesine verdiği mülakatta ''Türk halkı belki de AB üyeliğine 'hayır' diyecektir, tıpkı Norveç halkının yaptığı gibi'' dedi. Cumhurbaşkanlığının internet sitesinde yer alan açıklamaya göre Gül, pazartesi günü başlayacağı Avusturya ziyareti öncesi ülkenin önde gelen 3 gazetesi Kurier, Die Presse ve Der Standard'a mülakat verdi. Türkiye'nin AB üyeliği başta olmak üzere Türk dış politikası, iç siyasi gelişmeler ve ülke vizyonuna ilişkin konulardaki görüşlerini paylaşan Cumhurbaşkanı Gül'ün açıklamaları, söz konusu gazetelerin manşetlerinden okuyucuya duyuruldu. Cumhurbaşkanı Gül'ün Der Standard gazetesine verdiği mülakat, ''Belki de Türk Halkı AB Üyeliğine Hayır Diyecektir'' başlığıyla gazetenin 29 Nisan tarihinde yayımlandı. Gül, mülakatta gazeteci Alexandra Föderl-Schmd'in, ''Okullarda Türkçe ders verilmesine dair bir tartışma var. Bu konudaki tavrınız nasıl?'' sorusuna, Avusturya'da yaşayan Türklerin iki ana dili olması gerektiği kanaatinde olduğunu vurgulayarak, her iki dile de çok iyi derecede hakim olmaları gerektiğini ifade etti. Gül, aynı gazetecinin, ''Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff, geçenlerde İslam'ın Almanya'nın bir parçası olduğunu vurgulamıştı. Avusturya'dan da benzer beyanatlar bekler misiniz?'' şeklindeki sorusunu şöyle yanıtladı: ''Avusturya'da İslam bir dinsel cemaat olarak tanınmış. Bu açıdan böyle bir sorunun sorulmasına bile gerek yoktur. Avrupa'daki milyonlarca Müslüman görmezden gelinemez, gelinmemelidir. Böyle bir şey, dinsel ayrımcılık anlamına gelecektir. Önemli olan, her insanın demokrasinin temel ilkelerinden ve insan haklarından yana olmasıdır.'' -''TÜRKİYE'NİN AB'YE KATILMASI AVUSTURYA'NIN DA ÇIKARINA''- Cumhurbaşkanı Gül, Avusturyalı gazetecinin ''Avusturya'da Türkiye'nin muhtemel AB üyeliğiyle ilgili büyük bir kuşku var. Buna nasıl bir çare bulacaksınız?'' şeklindeki sorusuna, ''Avusturya vatandaşlarının Türkiye'ye farklı bir bakış açısı olabilir. Bizim yapmamız gereken, Türkiye'yi Avusturya'da daha iyi tanıtmaktır. Ayrıca Türkiye'nin AB'ye katıldığı zaman Avusturya için bir yük teşkil etmeyeceğini de anlatmalıyız. Tam aksine, katılımla birlikte pasta da büyüyecektir. Türkiye o pastadan bir pay alacak ama bunun Avusturya'ya daha fazla getirisi olacaktır. Bu iki ülkenin de çıkarına olacaktır'' yanıtını verdi. Bu sözler üzerine gazeteci Föderl-Schmd'in, ''Avusturya, Türkiye'nin muhtemel AB katılımına ilişkin bir halk oylaması yapma kararı aldı. Türkiye sonucu kabul edecek mi?'' sorusu üzerine Gül, ''Katılım müzakereleri sürüyor. Hiçbir şekilde engellenmememiz önemli. Türkiye gibi büyük ulusal ekonomiye sahip ülkelerle yapılan müzakereler hep uzun sürmüştür. Hiçbir şeyi aceleye getirmek istemiyoruz. Başarıyla intibak etmek arzusundayız. Bu çabamız engellenmemelidir. Sonra AB, uyumun sağlanıp sağlanmadığını denetleyecektir. Ondan sonra da birliğe katılıp katılamayacağımız bildirilecektir. Bizim için önemli olan bu. Bunun üzerine ülkeler referandum yapabilir. Elbette ki Avusturya da yapılacak o referandumun sonucunu kabul ederiz'' ifadesini kullandı. Cumhurbaşkanı Gül, aynı gazetecinin ''Zaman açısından hangi çerçeveyi düşünüyorsunuz?'' sorusunu, ''Bunun günümüzün konusu olmaması önemli. Biz, gelecekte ne olacağı hakkında konuşuyoruz. Gelecekteki o dönemin Türkiye'si, bugünün Türkiye'si olmayacak. Bu açıdan, belki de Türkiye çekim gücü yüksek bir ülke olacak. Türkiye her halükarda hem AB'ye hem de Avusturya'ya büyük bir katkı sağlayacaktır. Hatta o kadar ki Türk halkı belki de AB üyeliğine 'hayır' diyecektir, tıpkı Norveç halkının yaptığı gibi'' şeklinde yanıtladı. -''AVRUPA'DA FARKLI OLANLARIN DIŞLANDIĞINI GÖRDÜK''- Cumhurbaşkanı Gül'ün, Die Presse gazetesine verdiği mülakat ise ''İslam Düşmanlığı Avrupa'nın Ruhuyla Çelişiyor'' başlığı altında gazetenin 29 Nisan tarihli sayısı ve internet sayfasında okuyucularına duyuruldu. Gül, Die Presse yazarı Wieland Schneider'in, ''Önümüzdeki hafta Avusturya'yı ziyaret edeceksiniz. Büyükelçinizin gazetemize verdiği mülakatta söylediklerine göre Avusturya'da Türk göçmenler bir virüs olarak görülüyor ve gettolarda yaşıyorlar. Böyle bir ülkeyi nasıl bir hisle ziyaret ediyorsunuz?'' şeklindeki sorusu üzerine, iki ülkenin önemli devlet ve büyük imparatorlukların iki mirasçısı olduğunu hatırlattı. Gül, ''Üç sene önce Cumhurbaşkanı Fischer, Türkiye'yi ziyaret etti. Ben de şimdi kendisinin daveti üzerine bir iadei ziyarette bulunacağım. Ayrıca ekonomik ve siyasi alandaki iyi ilişkilerimizi derinleştireceğimize inanıyorum. Avusturya'da yaklaşık 200 bin Türk yaşıyor ve bunların 100 bini Avusturya vatandaşı. Onlar Avusturya toplumunun bir parçası ve Avusturya ile Türkiye arasındaki ilişki için çok önemliler'' dedi. Cumhurbaşkanı Gül, aynı gazetecinin, ''Ama anlaşılan sizin Büyükelçiniz, tüm bunların bu kadar sorunsuz olduğunu düşünmüyor'' sorusuna karşılık, ''Elbetteki beraber yaşarken Avusturya'da sorunlar çıkabilir. Ama o zaman bu sorunları birlikte çözmeliyiz. Türk kökenli Avusturyalılar, siyasette ve idarede çalışıyor ve Avusturya milli takımında futbol oynuyorlar. Atıl Kutoğlu başarılı bir modacı ve Do&Co'nun sahibi Atilla Doğudan da başarılı bir iş adamıdır'' yanıtını verdi. Avusturyalı gazetecinin, ''Dilin öğrenilmesinin entegrasyon için önemli olduğuna değindiniz. Fakat sorunlar bununla çözülür mü? Avrupa'nın pek çok ülkesinde, çok sayıda insanın, özellikle Müslüman ülkeden gelen göçmenlerle bir sorunu olduğu görülüyor'' yorumu karşısında ise Gül, şu değerlendirmede bulundu: ''Avusturya Anayasası İslam dinini tanıyor. Bu iyi bir başlangıç noktasıdır. Avusturya çok kültürlü ve etnik açıdan çok parçalı bir imparatorluğun mirasçısıdır. Fakat elbette bütün Avrupa'da yabancı düşmanlığı, aşırıcılık ve İslam düşmanlığı gibi endişe verici gelişmeler olduğunu görüyoruz. Bunlar Avrupa'nın ruhuyla çelişiyor. Bu Avrupa'ya uymuyor, çünkü Avrupa insan haklarının vatanıdır, farklı düşünenlere ve kültürlere saygı duyulduğunun var sayılması gereken bir bölgedir. Fakat geçmişte Avrupa'da farklı olanların dışlandığını gördük. Başkalarına ayrımcılık yapmak hastalıklı bir davranıştır. Bu tutum ne Avrupa'da ne de başka bir yerde yayılmalıdır.'' -''REFERANDUMLARI SAYGIYLA KARŞILARIZ''- Cumhurbaşkanı Gül, ''Alman Şansölye Angela Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve bazı Avusturyalı siyasetçilerin açıklamaları, Türkiye'nin AB'de hoş karşılanmadığını açıkça ortaya koyuyor. Bu sizi öfkelendirmiyor mu?'' sorusunu şöyle cevaplandırdı: ''Eğer bu dedikleriniz doğruysa, o zaman bu durum daha ziyade bu ülkeler için fazla şerefli bir davranış biçimi değildir. AB devletlerinin 2005 yılında Türkiye ile katılım müzakerelerinin başlatılmasına ortaklaşa karar verdiklerini hatırlatmak istiyorum. Ahde vefa ilkesine göre de buna sadık kalmaları gerekiyor. Bu devlet adamları, bu ilkeyi çok iyi biliyorlar. Onun için, bu açıklamaların iç siyasi düşüncelerden dolayı yapıldığını var sayıyorum. AB ile yürüttüğümüz katılım müzakereleri üyelik konusunda bir otomatizm şartı koşmuyor. Üye olacak duruma geldiğimizde ve bir değerlendirme yapıldıktan sonra, daha bazı AB devletlerinde etkili olabilecek referandumlar gerçekleştirilecek. Biz de bu referandumları saygıyla karşılarız. AB'ye giden yolumuz uzun bir süreçtir.'' Gül'ün Kurier gazetesine verdiği mülakat ''Türkler iki ana dile sahip'' başlığıyla gazetenin 29 Nisan tarihli sayısında ve internet sayfasında yayımlandı. Mülakatta, gazeteci Margaretha Kopeing'in ''Avusturya'yı iyi tanıyorsunuz ve Göttweig'deki Benediktiner Vakfı'nda gerçekleşen Avrupa Forumu'nda misafir konuşmacıydınız. Avusturya ise Türkiye'nin üyeliğini reddediyor. Türkiye aleyhindeki havaya karşı neler yapmak istiyorsunuz?'' sorusuna karşılık Gül, iki ülkenin derin tarihi ilişkilerle birbirine bağlı olduğunu vurgulayarak, ''İki ülke de emperyal güçtü. Birinci Dünya Savaşı'nda Galiçya cephesinde beraber savaştık. Ben Avusturya ile olan ekonomik, siyasal ve kültürel ilişkilerimizin genişlemesini istiyorum'' dedi. Avusturya kamuoyunda Türkiye'nin AB üyeliği konusunda farklı görüşlerin olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, şunları kaydetti: ''Biz buna çok üzülüyoruz. Avusturyalıları katılım süreci hakkında daha iyi bilgilendirmeliyiz. Türkiye sürekli AB standartlarını ve normlarını devralıyor. Müzakerelerin sonunda Türkiye'nin katılıp katılmayacağını konuşacağız. Müzakerelere oy birliğiyle karar verildi. Türkiye'nin AB'ye getirisi ölçülüp tartıldı. Bizim ekonomik ve güvenlik açısından çok fazla katkımız ve doğal kaynaklara bağlantımız var.'' -''FARKLI DİNE MENSUP İNSANLARI İZOLE ETMEMEK GEREKİYOR''- Cumhurbaşkanı Gül, gazeteci Kopeing'in, ''Avusturya, Almanya ve Fransa imtiyazlı ortaklık taraftarı. Bu sizin için bir alternatif midir?'' şeklindeki sorusuna, ''Hayır, bu bizim için bir seçenek değil. Bizim AB ile zaten bir imtiyazlı ortaklığımız var. AB ile Gümrük Birliği'ne dahiliz. Bizim hedefimiz tam üyelik. Müzakerelerin engellenmemesini diliyoruz. Görüşmelerin sonunda Avusturya halkı da Türkiye'nin üyeliğinin bir yük değil, fırsat olduğunu görecek. Avusturyalıları buna hazırlamak ve bu konuyla ilgili bilgilendirmek bizim ortak görevimizdir'' cevabını verdi. Aynı gazetecinin ''Katılım müzakereleri, çok sayıda başlık bloke edildiğinden fiilen sonlanmış durumda. Din yahut kültür bu hususta bir engel teşkil ediyor mu?'' sorusu üzerine de Gül, Türkiye'nin önüne konan engellerin yalnızca haksız değil, aynı zamanda adaletsiz de olduğunu vurguladı. Gül, ''Türklerin büyük bir kısmının Müslüman olduğu bir sır değildir. Eğer olaya dini perspektiften bakarsanız, o zaman AB bir Hristiyan kulübüdür. Biz bir Avrupalı değerler topluluğundan bahsediyoruz. Önemli olan Türkiye'nin bu kriterleri yerine getirmesidir. Geçerli olan budur. Farklı bir dine mensup olan insanları dışlamamak yahut izole etmemek gerekiyor'' değerlendirmesinde bulundu. Cumhurbaşkanı Gül, Avusturyalı gazetecinin, ''Avusturya somut olarak ne yapmalı?'' sorusunu şöyle yanıtladı: ''Türklerin entegrasyonu için şartlar iyileştirilmeli ve kolaylaştırılmalı. Her iki dilin, Almanca ve Türkçenin öğrenilmesi gereklidir. Burada önemli nokta, halen kapalı olan yolların ve fırsatların açılmasıdır. Türk kökenli Avusturyalıların iyi uyum sağlayabilmeleri için daha fazla bilgiye ihtiyaçları var. Özellikle İslam'ın bir din olarak anayasada tanınmış olduğu Avusturya'da bunların daha seri işlemesi lazım.''