Magazin

GORA'dan kazanamadım AROG'tan kazanırım

Cem Yılmaz, "G.O.R.A"da yeterli parayı kazanamadığını, ama "A.R.O.G"tan çok umutlu olduğunu açıkladı.

04 Aralık 2008 02:00
Cem Yılmaz, "G.O.R.A"da yeterli parayı kazanamadığını, ama "A.R.O.G"tan çok umutlu olduğunu açıkladı. 

Yarın vizyona girecek olan "A.R.O.G" filminin senaryo yazarı, yönetmeni ve oyuncusu Cem Yılmaz, Hürriyet'in haberine göre, "G.O.R.A"da kendi standartlarına göre yeterli parayı kazanamadığını, ama "A.R.O.G"tan çok umutlu olduğunu açıkladı.

En iyi iş 'Hokkabaz'dı

Ünlü komedyen, "G.O.R.A"da yaşadığı sorunları dile getirdi: "Ne ben, ne de Ömer (Faruk Sorak) bu filmden para kazandı. Hatta kayba uğradım diyebilirim. Filmin ekonomisine destek olmak zorunda kaldım. Ben bgüne kadar en çok parayı 'Hokkabaz'dan kazandım. Ve inşallah 'A.R.O.G'dan kazanacağım."

Kıskananlar var
"Kanal kanal geziyor" eleştirisine de yanıt veren Cem Yılmaz şöyle konuştu: "Bir programa katıldım, 'Kanal kanal gezdi' diyorlar. Sevgi böceği durumum yok. Bir filmi tanıtmak, için belki alışılmadık bir şeyler yapıyoruz da ondan böyle oluyor. O yüzden bunlar bazılarını kıskandırıyor."
 
Baykal taklidi için çarşaf bakıyorum

Cem Yılmaz, "Politik taklitler yapmıyor" diye kendisini eleştirenlere "Kimsenin aklına Ufuk Uras taklidi yapmak gelmiyor, ben onunla başlayacağım. Deniz Baykal'ın taklidini de yapacağım ama çarşaf bakıyoruz" karşılığını verdi.

Mahsun kadar yönetmenlik yapabilsem bana yeter

Yarın vizyona girecek olan "A.R.O.G-Bir Yontma Taş Filmi"nin senaryo yazarı, yönetmeni ve oyuncusu Cem Yılmaz, Kelebek’e çok özel açıklamalarda bulundu. İki gün boyunca yayınlayacağımız bu söyleşide, ünlü komedyen "G.O.R.A"dan "A.R.O.G"a uzanan fantastik yolculuğunu da anlattı, yönetmenliği ve oyunculuğunu eleştirenlere yanıt da verdi.

"G.O.R.A" ve "Hokkabaz" vizyona girerken de röportaj yapmıştık. Fakat "A.R.O.G"un sizi daha çok heyecanlandırdığını görüyorum.
- Zaman geçtikçe insan işi konusunda daha olgunlaşıyor. "A.R.O.G"daki heyecan, biraz daha derli toplu bir heyecan. "Ah sonu ne olacak?" gibi bir heyecan tabii ki var, ama biraz da arkasında tebessüm var. Çünkü ne olacağını biliyorum.

Ne olacak?
- Güzel oldu film. O gün Habertürk’teki programa çıkmadan önce filmi izledik. Gerçekten hepimiz çok keyif aldık. Bir de o gün filmi nasıl izledim biliyor musunuz, tek gözle izledim.
 
Nasıl tek gözle izlediniz?
- Şöyle ki, geçtiğimiz günlerde oyuncu kadromuzla birlikte filmi sinemada izleyeceğiz. Saat belirlendi falan. Neyse erken kalkayım diye, gece makul bir saatte yattım. Sabah bir kalktım, sağ göz yok. Böyle Mike Tyson gibi şişmiş. Arpacık mı ya da nazar mı bilmiyorum. Hemen göz hastanesine gittim, hiçbir şey yok. Göz kapalı bir şekilde filmi izlemeye gittim. Gittim, filmi izlerken göz açıldı. Onun için bu filmin iyileştirici özelliği var, haberiniz olsun. (Gülüyor) Ondan sonra Habertürk’teki programa gittim. Bir programa katıldım, "Kanal kanal gezdi" dediler.

Desinler, niye bu kadar takılıyorsunuz ki?
- Ben hálá o evrede değilim. Bizim işimiz bunlarla ilgilenmek. İlgisizlik, bu anlamda pişmişlik benim işim değil. Takacağım, üzüleceğim, "Niye böyle diyor" diye düşüneceğim. Üzülmek derken, kendimi perişan etmiyorum tabii ki, yine tebessümle izliyorum bu hikáyeleri. Ben insanları hem sahnede hem de perdede eğlendirecek şeyler yapıyorum. Bunu paylaşıyorum, karşılığını alıyorum da. Ama anlamamakta direnen bir kişi bile olsa, bu kafama takılıyor. Bu meslek hastalığı gibi bir şey.

Herkes sizi ya da yaptıklarınızı sevmek, beğenmek zorunda mı?
- Ben öyle bir isteğin peşinde değilim ki. Sevgi böceği durumum falan yok yani. Ortaya çıkan eserleri değerlendirme açısında bir güzel şeyler, bir de kötü şöyler vardır. Bunları da herkes bilsin isterim. Bir filmi tanıtmak, o filmin insanlarla buluşmasını sağlamak, haberdar etmek için belki alışılmadık bir şeyler yapıyoruz da ondan böyle oluyor.

G.O.R.A’dan para kazanamadım

Alışılmadık neler yaptınız mesela?
- Film çıkınca ne olur, fragman verilir, setten bir öpüşme sahnesi verilir. Bizde öpüşme sahnesi falan yok. Biz bir tanıtım filmini, parçalara bölüp belirli zaman aşımıyla gösterdik. Rastlanmış bir şey değil. O yüzden bu bazılarını kıskandırıyor.

Ancak "G.O.R.A"yla ilgili mutsuzluğunuz var. "Bu film, bu kadar seyirciyi hak etmiyor" diyorsunuz...
- Yok, ben öyle bir şey söylemedim, "G.O.R.A, planlanandan daha iyi olmadı" dedim. Ekonomik ve fiziki zorluklardan ya da kişisel hatalardan kaynaklanan bazı mutsuzluklar oldu, bu doğru.

Kişisel hatalar derken...
"G.O.R.A"da gerçekten orgazinasyonumuz dağıldı. Sonradan toparlanabildik. Bu sebeple hepimiz için planlananın altında bir enerji oluştu. Bu da filme yansıdı. Ama yine de kötü film değildir.

Ama "Bu filmi izlerken midem kalkıyor" dediniz...
- Bu cümlem televizyondaki yayınıyla ilgiliydi. Çünkü televizyonda öyle kötü bir kopya gösterdiler, filmi öyle kestiler ki. Bir de çok kötü bir sanal reklam uygulaması yaptılar. Alnımda tüp reklamı vardı, düşünün yani. Bundan çok rahatsız oldum. Emin ol "Midem kalkıyor" dememin sebebi buydu. Filmle ilgili diyemem. Evet, daha şık bir şey ortaya çıkaracaktık, niyetimiz de oydu. İşimiz biraz sekteye uğradı. Moral olarak filmden uzaklaştık. Hayal kırıklıkları yaşadık. Bu kadar emek verdik, acaba vizyona girmeyecek mi endişesi taşıdık. Ne oldu, enerjimiz düştü. Bu enerji düşüklüğü de dediğim gibi filme yansıdı. Tamam, kötü bir film değil ama daha iyi olabilirdi. Onun muadilini yapmaya çalıştılar, olmadı. "Şimdi yapsak biz ’G.O.R.A’dan daha iyisini yaparız" diyor ya herkes, biz de onun için daha iyisini, "A.R.O.G"u yaptık.

"G.O.R.A"dan para kazandınız mı?
- Hayır, kazanmadım. Hatta kayba uğradım bile diyebilirim. Oyuncusu, senaristi olarak "G.O.R.A"nın ekonomisine destek olmak zorunda kaldım. Evet "G.O.R.A" da çok izlendi, ama kazandığım para, bir yazarın, bir oyuncunun dört katı bir paradır. Yani kendi standardıma göre kazanmadım. Ben bugüne kadar en çok parayı "Hokkabaz"dan kazandım. Ve inşallah "A.R.O.G"dan da kazanacağım.

Kısacası "G.O.R.A" sizin için iyi bir ticaret olmadı...
- Olmadı. Ne ben, ne de Ömer (Faruk Sorak) bu filmden para kazandı. Hiçbirimiz için iyi bir ticaret olmadı.

"A.R.O.G"un çekimlerine hangi deneyimlerle başladınız?
- "G.O.R.A", bana çok şey öğretti. Pahalıya mal olacak bir iş için çok ciddi bir ön çalışma yapmak gerektiğini, bazı garantilerin olması gerektiğini ve ekonomi konusunda dikkatli olmayı öğrendim. Oradaki tecrübe, birazcık da ön çalışmaya dikkat etmek oldu.

"Hokkabaz" ve "A.R.O.G"u Ali Taner Baltacı ile birlikte yönettiniz. İşinizi başkasına emanet edemiyor musunuz?
- Bazı hikayelerde, bazı durumlarda olabilir, evet.

Ömer Faruk Sorak’la çalışmanızdan kaynaklanan bir şey mi bu, yani yönetmen olma fikri?
- Başkasına emanet edememekle ilgili değil de, bunu yapmak istemekle ilgili bir şey bu. Çünkü ben sadece oyuncu olduğum, hatta misafir oyuncu olduğum zaman da, en azından oynadığım sahneyle ilgili bir fikrim olur. Bir filmin bütünüyle ilgilendiğim için, o işi de kendim yapmak istedim. Bu isteğim, "Benim kimseye eyvallahım yok"tan kaynaklanmıyor. 15 yıldır kimse bana oyuncusun demedi.

Ama bir açıklamanızda demişsiniz ki, "Ben işimi kimseye emanet edemiyorum, çünkü içine sıçıyorlar!"

- Yok o boyutta değil. Kimseyle de öyle bir şey yaşamadım. Ben bugüne kadar reklam sektörü dahil, birçok yönetmenle çalıştım. Daha bugüne kadar "içine sıçıyorlar" diyeceğim bir netice olmadı. Vicdansızlık edemem. Ayrıca böyle şeyler de olabilir. Ben bunu belli bir doza kadar yaşamış olsam bile biraz daha ileriyi görüp, yönetmenlik yapmaya karar verdim. Ben kendimden örnek vererek söylemiş değilim bu sözü. Hayıflanan birçok arkadaşımı biliyorum. Bazı yazar arkadaşlarım var. Yalnızca yazmayla ilgileniyorlar. Çoğu zaman perdede yazdıkları şeyi görmüyorlar. Hatta ve hatta hikáyede olmayan şeylerle karşılaştıkları bile oluyor. Ben bu kadar ekstrem şeyler yaşamadım. Bunu yapma arzum başından beri vardı.

Yani, hem yazmak, hem yönetmek, hem de oynamak arzunuz...
- Yani, çok fazla bir şey istemiyorum, Mahsun (Kırmızıgül) kadar istiyorum.

Yani...
- Mahsun kadar yönetebilsem yeter bana. Şaka yapmıyorum...

Yönetmenliğiniz kadar, oyunculuğunuz da tarşılıyor...
- Bana kimse 15 yıldır iyi oyuncu demedi ki. Bir tek Brüksel’de bağımsız film festivalinde "Hokkabaz" filmi ile "En İyi Erkek Oyuncu" ödülünü aldım, o kadar. Bunu da kimse bilmez. Yani ben ne iş yaptığımı biliyorum. Ben oyuncu olarak bayağı iyiyimdir. Benim için kimin ne söylediği pek önemli değil. Oyuncu değil! Peki ne, ben ne yapıyorum? Ya da o zaman bana bir belge versinler. "Oynayamaz, oyuncu değil" belgesi... Bir diğeri "yazamaz" belgesi, bir diğeri de "yönetemez" belgesi versin. Versinler ki bütün bu işleri yapmayayım o zaman. Böyle kurumlar varsa çıkıp "Bu sınırlar içerisinde komiklik yapamaz" desin, imzalasın, belgeyi versin. Ben de çerçeveletip, eve asayım. Beni insanlar canlandırdığım karakterlerden ya da sahnedeki tavrımdan dolayı çok kuralsız zanneder, ama ben kuraldan çok hoşlanan birisiyim. Mesela diyorlar ki, "Filminize yaş sınırı gelecek mi?" Gelecekse, gelsin. Bir kural vardır. Bizim bu filmde yaş sınırı yok. Ama gelmesinden de endişe duymuyorum.

Yani filmlere uygulanan denetim sistemini sakıncalı bulmuyorsunuz?
- İşleyen bir sistem yok ki. Şu yaş, bu yaş diye bir şey yazıyorlar ya, bu çok doğaldır. Bu dünyanın her yerinde var. Bu sansür meselesi değil. Denetlemekte ne sakınca var? Ama bu televizyonda öpüşenleri kapatmak ya da içki bardağını kristallemek demek de değil. Adam rakı içiyor, ne kadar rakı içtiğini görmüyor? Bu daha tehlikeli değil mi? İnsan bilir yani ne kadar içtiğini. Kısacası ben bir filmciyim. Senaryoyu yazıyorum, icap ederse posterini yapıyorum, afişini tasarlıyorum, oynuyorum, yönetiyorum. Bu işin genelinde olmayı seviyorum. İnsanlar "Bunu da yapmasan olmaz mı?" diyor, ama sorumluluk almakla ilgili bir şey bu. Aslında yükü artırıyorsun.

Ali Taner’le çalışmanızın sebebi, sözünüzü geçirebilmekten de kaynaklanıyor olabilir...
- Böyle bir seçme değil bu, emin ol Sema... Ben hiç Taner’e sözümü geçirebildiğimi hatırlamıyorum.

Yönetmen olarak insiyatif kimdeydi?
- Taner hiç öyle taviz verecek birisi değil. İşe yönelik olan fikirleri de gayet başarılı. Benim itiraz edebileceğim fikirler değil. Ben oynadığım için tek başına yönetmenlik yapamazdım. Bu korktuğumdan ya da yapamayacağımdan değil. Neden bu filmlerin iki yönetmeni var, birazcık daha konforlu olalım diye. Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Bu kadar basit.

Politikacı taklitlerine Ufuk Uras'la başlayacağım

Geçen gün bir gazete, "politikacı taklidi yapmıyor" diye yazılmış. Ama kararlıyım. Şu yoğun evreyi atlatayım, Ufuk Uras, Baskın Oran, AKP Beşiktaş İlçe Örgütü’nden bir iki kişinin, CHP Şişli Encümen Azası’ndan bir ağabeyimiz var, onun taklidini yapacağım. Seçmek gerek. Mesela kimsenin aklına Ufuk Uras taklidi yapmak gelmiyor, ben onunla başlayacağım. Yapmıyor diyorlar ya, bari enteresan bir şeyle başlayayım. Direkt Deniz Baykal’dan girmeyeyim. Baykal’ın taklidini de yapacağım ama, çarşaf bakıyoruz. Şimdi ben politik karakterlerle ilgili siyasi mizah yapamıyorum ya, büyüklerime soruyorum, hazır alabileceğim bir yer var mı?