Gezi davası, Gezi eylemlerinin üzerinden 9 yıl geçtikten, aynı başlıklarda defalarca yargılama yapılıp sanıklar suçsuz bulunduktan, aynı sanıklar sonradan ağır ceza mahkemesinde açılan davada beraat ettikten sonra bu kez tam da beklenildiği gibi mahkumiyetle sonuçlandı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, davanın bir numaralı ve tek tutuklu sanığı Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala’yı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına ve Avrupa Konseyi’nin bu kararı uygulamaması nedeniyle Türkiye aleyhinde yaptırım sürecini başlatmasına rağmen ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm etti. Mahkeme, diğer sanıklar Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi'yi 18’er yılla cezalandırdı. Bununla yetinmeyerek yıllardır tüm duruşmalara katılan bu isimlerin, kaçma şüphesiyle tutuklanmalarına da karar verdi. Baştan sona tartışmalı uygulamalarla dolu bu sürecin sonunda verilen karar, bir finansör ve yardım edenleri varsa, Gezi’ye katılan herkesin de bu suçla ortaklaştığını da söylüyor.
Bununla birlikte karar, pek çok açıdan hak ihlallerine yol açacak ve Türkiye’yi de sıkıntıya sokacak özellikler taşıyor.
Firari polis ve savcıların fezlekesi
Gezi davasında Kavala dışındaki isimler hakkında daha önce asliye ceza mahkemesinde yargılamalar yapılmış ve bu davalar beraatle sonuçlanmıştı. Açılan farklı soruşturmalar da takipsizlikle sonuçlandı ve kesinleşti.
Aynı dönemde, halen firarda olan Fethullah Gülen cemaatine mensup polis ve savcılar, Kavala hakkında da fezleke hazırladılar. Bu fezlekede, tam da bugünkü davanın konusu olan iddialar sıralandı.
Otpor ve Canvas gibi örgütlerle temasa geçtiği, Soros tarafından Türkiye’nin de hedef olarak seçildiği ve Kavala’nın bu planın uygulayıcısı olduğu, Gezi eylemlerini finanse ettiği iddiaları o fezlekede de yer alıyordu. O fezleke yıllarca rafta bekletildi ve 15 Temmuz darbe girişiminden sonra indirildi.
“Hak ihlali” sayılan suçlamalar
Kavala’nın tutuklandığı dönemde, iki suçlama yöneltildi. Birincisi fezlekede yazdığı gibi Gezi’nin finansörü olmak, ikincisi de 15 Temmuz darbe girişimini desteklemek…
Bu aşamadan sonra şu gariplikler silsilesi yaşandı.
Savcılık, resen, hiçbir başvuru olmaksızın 15 Temmuz suçlaması ile ilgili olarak Kavala’nın tahliyesini istedi ve bu suçtan tahliyesine karar verildi. O süreçte Gezi davası açılmamıştı.
Hemen ardından 16 sanıklı Gezi davası açıldı. Ancak bu davada, mahkeme, Kavala ve diğer sanıkların beraatine karar verdi. Aynı gün Kavala’nın tahliyesi kararlaştırıldı.
Kavala, cezaevinden çıkartılıp emniyete götürüldü ve buradan yeniden savcılığa sevk edildi. Savcılık, daha önce kendisinin tahliye istediği 15 Temmuz suçlamasından tutuklama talep etti.
Ancak bir sorun vardı. AİHM, Kavala dosyası nedeniyle Türkiye’yi mahkum etmişti ve mahkumiyet gerekçeleri arasında 15 Temmuz suçlamaları da vardı. Burada öne sürülen ABD’li Henry Barkey ile telefonunun ortak baz istasyonundan sinyal vermesi dahil kanıtlar, hak ihlali olarak nitelendirilmişti. Savcılık ve mahkeme, bu formülü de aynı eylemlere farklı suç tayin etmekle buldu. Kavala’ya casusluk suçlaması yöneltildi ve bu suçtan tutuklandı. Hemen ardından da AİHM kararına konu olan anayasal düzeni yıkmak suçlamasından tahliyesine karar verildi. Kavala, cezaevinde tutuldu.
Bir süre sonra hakkında casusluk suçlamasıyla yeni dava açıldı. Aynı dönemde istinaf mahkemesi de Gezi davasındaki beraat kararını bozdu. Ne hikmetse Yargıtay’da bekleyen ve beraatle sonuçlanan Çarşı davasının da beraat kararlarının bozulması durumunda dosyayla birleştirilmesini önerdi. Beklendiği gibi Çarşı davasındaki karar bozuldu ve Kavala davası, Gezi davası, Çarşı davası birleştirildi. Kavala, bütün itirazlara rağmen cezaevinde tutuldu.
Yeni dava 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Mahkeme, bir süre sonra Çarşı davasını dosyadan ayırdı. Artık ortada tek bir dava kalmıştı. Kavala’nın 15 Temmuz’la ilgili suçlandığı dosyanın da dahil edildiği Gezi davası…
Çekilmeyen film, olmayan yardım
Yargılamalar sırasında Kavala’nın talimatıyla Gezi belgeseli çektiği iddia edilen sanıklardan Çiğdem Mater’in o belgeseli hiç çekmediği ortaya çıktı. Kavala’nın finansör olduğuna yönelik hiçbir açık kanıt ve görüşme kaydı bulunamadı. Diğer sanıklara yüklenilen eylemlerin Gezi’ye katılmaktan ibaret olduğu anlaşıldı. Ancak buna rağmen gelişmeler davanın mahkumiyetle sonuçlanacağını gösteriyordu.
AİHM ve Avrupa Konseyi
AİHM, Kavala dosyasında Türkiye’yi mahkum ederken tahliyesini istemiş ve davanın beraatle sonuçlandırılması gerektiğine işaret etmişti. Ancak Kavala ısrarla cezaevinde tutuldu ve AİHM kararı uygulanmadı. Oysa bu açık biçimde anayasanın 90. maddesine aykırıydı. AİHM kararları uluslarası sözleşme niteliği taşıyordu ve anayasanın 90. maddesine göre Türkiye’nin bu kararları uygulama yükümlülüğü vardı. Karar uygulanmayınca AİHM kararlarının uygulanmasını denetlemekle yükümlü Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi devreye girdi. Komite, defalarca uyardığı Türkiye için yaptırım sürecini başlattı. Bu süreç halen devam ediyor. Türkiye, bu nedenle ceza alan ilk konsey üyesi olma yolunda ilerliyor.
Kulislerdeki “hükümlülük” iddiası
Kulislerde uzun bir süredir, iktidara yakın hukukçuların, kararın uygulanmamasının sonuç doğurmayacağı, davanın hızla bitirilmesi ve Kavala’nın hükümlü hale gelmesi durumunda dosyanın konusuz kalacağı değerlendirmesini yaptıkları konuşuluyordu. MHP lideri Devlet Bahçeli de bu konuda açıkça davanın hızla bitirilmesi çağrısı yapmıştı. Beraatten sonraki yargılama bu nedenle büyük hızla bitirildi. Kulislerdeki iddiaları doğrular biçimde, Kavala hakkında mahkûmiyet kararı verildi. Yanına diğer Gezi sanıkları da eklendi. Ancak hükümlü hale gelmeleri ya da bu hükmün kesinleşmesi de yaptırım sürecini durdurmayacak. Zira AİHM ve Bakanlar Komitesi, Türkiye’den hak ihlali doğuran bu davanın bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasını istedi.
Kavala’yı içeride tutan “casusluk”
En dikkat çekici kararlardan biri Kavala’nın daha önce beraatine karar verilmesine rağmen cezaevinde tutulmasını sağlayan casusluk suçlaması için beraat kararı verilmesi oldu. Ancak bu suçlama amacına ulaştı ve Kavala’nın bugüne kadar cezaevinde tutulmasını sağladı.
Gezi davasının karar duruşmasında, avukatlar, heyetteki hakimlerden birinin AKP’den daha önce milletvekili aday adayı olduğunu, dosyadaki telefon dinleme tapelerinin başlangıcının, Gezi eylemleri başladıktan üç gün sonrasının tarihini taşıdığını ve finansör olma, organize etme iddialarının kanıtlanamayacağını, iddia edilen hiçbir bağlantının kanıtlanamadığını ortaya koydu. Ancak onlar da davanın bu şekilde biteceğini biliyordu. Tüm duruşmalara katılan sanıklar için de tutuklama kararı çıktı. Üstelik kaçma şüphesiyle.
Bütün bunlar, Türkiye’nin ne uğruna olduğu anlaşılamayan bir inat nedeniyle ve yaşanan bütün hukuksuzluklardan dolayı yeni sorunlarla baş başa kalacağını da gösteriyor.
Osman Kavala: Hükümeti kaldırmaya teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, casusluk suçlamasından beraat ve casusluk suçlamasından tahliyesine karar verildi.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası idam cezasının yerine getirilen en ağır ceza.
TIKLAYIN | Gezi / Osman Kavala davasının hâkimi Murat Bircan AKP'den milletvekili aday adayı olmuş!