Ankara Üniversitesi ve Ege Üniversitesi'nde (EÜ) görevli öğretim üyesi üç Türk bilim insanı ile bir doktora öğrencisi tarafından, Güneş sistemine 212 ışık yılı uzaklıkta, Jüpiter benzeri bir 'öte-gezegen' keşfedildi. Ekipteki EÜ Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bölümleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Varol Keskin, keşfin öncesini ve sonrasını anlattı. Buldukları yıldızların dışında başka yıldızların da olabileceğini ancak yeterli ekipmana sahip olmadıklarını söyleyen Keskin, iki sene önce fırtınada devrilen ve tamiratının 2 senedir yapılamadığını ifade ederek, " Gözlem yapamıyoruz, elektrik yok! Jeneratörle idare ettik. O da öyle 24 saat çalışmıyor, 3 saat çalıştırıp dinlendiriyorsun. O yüzden öğrenciler maalesef son yıllarda bu tür olanaklardan yararlanamadılar" dedi.
Aydınlık gazetesinde Füsunİkikardeş imzasıyla yayımlanan haber şöyle:
Rennan Pekünlü hocanın 'Evrim teorisi'ni anlattığı bahçeden geçtik. Foça Cezaevinde hapis yatmasına neden olan fotoğraf olayının yaşandığı kapıdan içeri girdik. Konu artık başörtüsü, 'FETÖ' kumpasları değil. Konumuz, Türkiye'deki ilk gezegen keşfi. Ekipteki Prof. Dr. Varol Keskin'le konuşacağız. Bugünlere gelmemizde emeği geçen Rennan Hoca'yı, bilim insanlarını şükran ve saygıyla andık.
Prof. Varol Keskin, sohbetimize "Ben bu projenin yürütücüsü değilim, ama bu Türkiye'nin gökbilim alanında bir başarısı" sözleriyle başladı. "Öyle mesajlar alıyoruz ki... Konya'dan 13 yaşında bir çocuk yazmış. 'Ben hayatımda teleskop görmedim, beni teleskopla buluşturur musunuz?' diyor. 'Ben de sizin gibi böyle keşifler yapmak istiyorum' demiş. Bu çocuk böyle bir hedef seçerse çok başarılı olabilir. Buna sebep olmak da çok güzel bir şey..." diye duygularını aktardı.
"Her şeyi iyot hücresiyle başardı"
-Keşiften başlayalım. Hikayesini özetleyebilir misiniz?
Aslında keşfin çalışması 2007 yılında Tübitak Ulusal Gözlemevi'nin kurucu müdürü olan Zeki Hocamızın (Prof. Dr. Zeki Aslan) ülkemiz gökbilim camiasına aktardığı Japon meslektaşlardan bir teklifle başladı. O alet ne yapıyor? Biz yıldızların ışığını alıp dalga boylarına ayırıyoruz. Yani hangi elementler, hangi moleküller, neler var? Bunları görebileceğimiz şekilde ışığı yayıyoruz. Bu yıldızda hidrojen ya da azot, magnesyum var? Bunu laboratuvardan bildiğimiz tayflarla karşılaştırarak yapıyoruz. Fizikte şöyle bir olgu var: Bir gök cismi hareket etse, bizden uzaklaşıyor ya da yakınlaşıyorsa, ışıkta ambulansların sesi gibi tezden pese değişmesi gibi bir şey oluyor. Işığın dalga boyu kayma gösteriyor. Uzaklaşıyorsa kırmızı dalga boylarına, yaklaşıyorsa da maviye doğru yaklaşıyor. Bunu çok hassas ölçebilirseniz değişimleri de bilebilirsiniz. Biz bunu ölçebiliyoruz ama hassaslığımız teleskopla sınırlıydı. Japonların bize önerdiği alet, bu ölçümlerin hassaslığını artırıyor. İçindeki iyotu ısıtıyoruz, gaz haline geçiyor. Belli bir sıcaklıkta tutuyoruz. İyot çok fazla tayf çizgisi veren bir element. Biz bu tayfla yıldızın çizgilerini çok hassas ölçebiliyoruz. Böyle olunca da, gezegen gibi cisimlerin yıldızlara yaptığı etkiyi bulma şansımız oluyor. Buradan yola çıkarak projeyi başlattık. Öte gezegen barındırabilecek yıldızlar seçelim, bu projede bu aleti kullanarak gözlem yapalım. Böyle başladık.
"İyi ki Ruslar da girdi"
-Japonlar dışında Ruslar da var. Nasıl dahil oldular?
Ruslarla ortak kullanndığımız bir teleskop var, onu zorunlu olarak kullanıyorduk. Rusların da ilgisini çekti, onlar da katıldı. İyi ki de girdiler. Çünkü Rusların o teleskoptaki gözlem zamanı hakkı bizden fazla. Teleskop bizde, ama onlar yüzde 60, biz yüzde 40 kullanıyoruz. Kendi gözlemlerinden bu projeye çok gözlem aktardılar. Bu, ortak bir proje. Üç ayrı milliyetten gökbilimciler çalıştık. Birlikte seçtik, 50 yıldızı gözleyip, 13'ünde bu tür değişimler yakaladık. Bunlar içinde gezegen değil de yıldız olduğu belirlenenler de var. Gezegen keşfi kolay olmuyor, yıldız çok sayıda ve her yerde var.
"Gezegeni henüz görmedik hesapla ortaya çıkardık"
*Gezegeni gördünüz mü?
Biz o gezegeni görmüyoruz aslında. Keşfettiğimiz gezegen gözle görülür değil. Ya da teleskopla ne kadar ayrıntılı bakarsak bakalım, gezegeni görmüyoruz. Bizim gördüğümüz onun bu yıldıza yaptığı etki. Yıldızı oynatması! Onu ölçüyoruz. Ve diyoruz ki, "Orada bir gezegen var". Kepler yasalarını bildiğimiz için onu denklem olarak koyduğumuzda, buradan gezegenin kütlesini hesaplıyoruz. "Bu etkiyi, şu kütlede bir gezegen yapar, şu uzaklıkta bir gezegen yapar" derken hesapla yapıyoruz. Aslında bu gezgeni hesapla ortaya çıkarttık.
İki arkadaş Japon ortaklarımız. Mesut Yılmaz (soldan ikinci), Selim Selam (sağdan ikinci)... O geceki çalışmamızda 2008'de çekildi.
"Avrupalılar görür biz göremeyiz"
-Resmini hiç göremeyecek miyiz?
Bazı gezegenlerin resmi var. AÜ Rasathanesinde bu ayrıca gözlendi. Amaç da buydu. Bunun için Ankaralı arkadaşlar gözlem yaptı, ama görmedik. Muhtemelen yıldız gezegene göre çok parlak, dolayısıyla otomobil farı üstüne sinek konmuş gibi oluyor, görmedik. Farkı algılayamıyoruz, aletlerimiz yetmiyor. Belki ileride daha büyük teleskoplarla gözlenebilir. Mesela Güney Amerika'da Avrupa'nın büyük bir gözlemevi var, orada 10 metre çaplı çok büyük teleskop var. Bizimki 1,5 metre... Belki onlar şimdi gözlediğimiz gezegenli yıldızı gözlerlerse, bunu çıkartabilirler ortaya. Belki Avrupalılar şimdi bizim çalışmamızı izliyorlar, bunu biliyorlar. Muhtemelen programa almışlardır, 6 ay içinde (belki 1 yıl içinde) bunu gözleyip saptayabilirler.
"Keşif bizim, artık bunu kimse değiştiremez"
-Sizin keşif elinizden kayıp gidecek mi yani?
Yo, uzay kimsenin değil ki. Keşif bizim artık, bunu kimse değiştiremez. Tescil oldu, yayınladık. Hakemli dergide yayınlıyorsunuz, yani sizin söylemeniz yetmiyor. Uzman birileri, sizin gönderdiğiniz çalışmayı inceliyor, bununla ilgili düzeltmeler istiyor, ki bizden de istediler, tamamladık. Kabul edildi, onaylandı, geri çekilme olasılığı yok.
-Bu keşfe kadar kaç günlük gözlem yaptınız?
10 yıldır yapıyoruz bu gözlemleri. 2008'de başladık. Biz gözlem projesi bazında çalışıyoruz. TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi ortak bir gözlemevi. Türkiye'deki gözlemsel çalışan gökbilimciler, oraya proje veriyor. "Ben şu günlerde gözlem yapmak istiyorum" diyor. Akademik bir kurul var, projeleri değerlendiriyor, uygun görürse o günleri veriyor. Biz bu tür projelerde ayda 2-3 gün gözlem zamanı alabiliyoruz. Bir sonraki ay 2 gün daha alıyoruz, öyle öyle devam ediyor. Rusların katkısıyla 1-2 gece daha ekleniyor... Burada 10 yıl içinde toplan 75 gecelik gözlem var. Her yıla ortalama 5-6 gece düşüyor.
İyot hücresi denilen alet. 'İçindeki iyotu ısıtıyoruz, gaz haline geçiyor. Belli bir sıcaklıkta tutuyoruz. İyot çok fazla tayf çizgisi veren bir element. Biz bu tayfla yıldızın çizgilerini çok hassas ölçebiliyoruz. Böyle olunca da, gezegen gibi cisimlerin yıldızlara yaptığı etkiyi bulma şansımız oluyor.'
"Bizim güneşimiz cüce yıldız"
-Yeni gezegenin yıldızı bizim Güneş gibi mi?
Güneş sisteminin geleceğini hep kuramsal olarak düşünüyoruz. Ondan daha ileri aşamada olan bir yıldız bulursak, o zaman "ha böyle de olabilir" diye bir kanıt olabilir. Bu yıldız, bizim güneşimizden daha ileri aşamada, dev bir yıldız. Bizimki cüce. Bizim yıldızımız güneş, henüz kararlı aşamada bir yıldız. Bu yıldız ise, genişlemiş bir yıldız. Yarı çapı bizimkinden çok büyük, kütlesi de bizimkinden biraz daha büyük, yüzde 25 daha kütleli. Dolayısıyla bizim güneş sistemimizde de 4,5 milyar yıl sonra bekliyoruz, bizim yıldızımız ölüm aşamasında Dünya, Mars,... bunları yutacak kadar genişleyecek. İşte bu yıldız o aşamaya gelmiş durumda. Dolayısıyla o kadar büyümemiş, gezegeni yutmamış. Bulduğumuz gezegenin de kendi yıldızından uzaklığı, neredeyse bizim Dünya ile Güneş arasındaki uzaklık kadar. Bizimkini 1 birim alırsanız, onunki 1,05. Birazcık uzak.
"Dünya benzeri gezegen buluruz ama hassaslığımız yetmez"
-Bütün bunları saptadınız, Dünya benzeri gezegeni de arıyor musunuz?
Dünya benzeri gezegen bulma şansımız çok yok. Bizim hassaslığımız ona yetmiyor, bunlara yetiyor ancak. "Bu yıldızın etrafında başka gezegenler de olabilir" diyorum, ama bizim bulabileceğimiz aletler yok elimizde. Daha büyük teleskop lazım bize. Elimizdeki teleskop, bu hassaslıkta gezegen bulabiliyor. O yüzden, Avrupalılar bunu gözlerlerse, bu yıldızın etrafında başka gezegenler bulabilir, diyorum. Biz bulamayız, teleskopları büyük olduğu için onlar bulur. Ama sonuçta, bu yıldızın ilk gezegenini biz bulmuş olduk.
"Bir haftada bulmadık"
-Keşfi yaptığınızda 'Buldum buldum' diye yerinden fırlayan kimse oldu mu?
Yok yok! Aslında hepimiz çok pimpirikliyiz. Biz bunu yeni bulmadık. Bir hafta önce bulmadık. Birkaç ay hatta belki bir senesi var bu buluşun. Bunu teyit etmek gerekiyordu. Emin olalım diye Okiyama'daki diğer teleskopla gözlemler yapıldı. Yanlış bir şey duyurursunuz, gezegen çıkmaz, dünyaya rezil olunur. Teyit için epeyce ek gözlem yaptık, o yüzden gecikti. Yayına gönderme aşamasına geldik, hakem birkaç kez geri gönderdi. En sonunda onaylandıktan sonra duyurduk. Artık garantisi var diye duyurduk.
-Teleskobumuz yok, peki bilgimiz yeterli mi?
Bilgimiz yeterli. Çünkü bizim ülkemizdeki gökbilimciler dışarıya çok açıklar. Biz öğrencileri doktora için Avrupa, ABD'ye gitmeye teşvik ediyoruz. Gidip oradaki olanakları kullanıyor, öğreniyorlar. Bizde neredeyse sadece TÜBİTAK destekleri var, ama Avrupa'da çok çeşitli kurumların bilimsel çalışmalara desteği var. Bizde verilen desteğin sınırı 300 bin civarında. Bir proje için alet edavata 15 bin harcıyorsunuz, kalanını bursa harcıyorsunuz, yanınızda 2-3 kişi çalıştırıyorsunuz, onlara maaş veriyorsunuz. Ama Avrupa'da bazı projelerde 200 kişi çalışıyor. Bizimkiyle bu kadar oluyor.
Kendiniz yaparsanız kimseye muhtaç olmazsınız
-Astronominin memlekete, topluma ne faydası var?
Aslında astronomiyi bütün olarak düşünmek lazım. Bazı konular çok kuramsal, sadece çalışanlar anlıyor. Yoğun fizik içeriyor. Astronomi, fiziğin evrene uyarlanmasıdır. Hepsi birlikte hareket eden disiplinlerdir. Matematik de öyle. Matematik olmadan şu hesabı yapamazsınız. İletişime bakın. Dünyanın etrafında dolanan 10 bin uydu var. Biz Göktürk, Türksat diye övünüyoruz, ama yeni başladık. Mesela bir uydu atacaksınız, astronomi bilgisi olmadan atamazsınız. Kepler yasalarını bilmeniz gerekiyor. Şu gezegeni bulurken de, uyduyu atarken de aynı yasaları kullanıyoruz. Astronomi zevk için "Ay'a bakayım" değil. Bu, evreni, güneş sistemini tanımak. Daha ilerisi var. Mesela savunma sanayini düşünün. Kendiniz araç geliştireceksiniz, en azından diğer ülkelerin düzeyinde olması gerek. Daha geride bir şey yaparsanız, bir roketle indirir giderler. Ama siz kendiniz yapar, kendi imkanlarınızı, kendi elemanlarınızı kullanarak yaparsanız böyle bir şeyle başedebilir, hatta üstüne çıkabilirsiniz.
"İki yıldır elektriğimiz yok"
Türkiye'de 4 üniversitede Astronomi bölümü var: Ege, İstanbul, Ankara ve Erciyes (Kayseri). Malatya'da İnönü Üniversitesi'nde kuruldu, ama henüz öğrenci almıyor. En eski Astronomi bölümlerinden biri olan EÜ'de de teleskop sıkıntısı var. Varol Hoca, "O konuda yaramız var" dedi ve anlattı:
"İki sene öncesinde, bir fırtına sırasında bizim rasathanemizde bir elektrik direği devrildi. Elektrik direği, buradaki Batı Anadolu Çimenti fabrikasının kullandığı araziden geçiyordu, direğin tamiratında sıkıntı oldu. Gözlem yapamıyoruz, elektrik yok! Jeneratörle idare ettik. O da öyle 24 saat çalışmıyor, 3 saat çalıştırıp dinlendiriyorsun. O yüzden öğrenciler maalesef son yıllarda bu tür olanaklardan yararlanamadılar. Şimdi elektrik sorununun çözülme aşamasına gelmesi çok sevindirici bir durum.
"Birkaç teleskop alabilseydik"
İzmir'de Pınarbaşı arkasında EÜ Astronomi bölümüyle beraber 1965'de kurulmuş bir Gözlemevi varmış, ancak buradaki teleskop Ulusal Gözlemevi kurulduktan sonra ikinci plana düşmüş. Şimdi eğitim dışında mezuniyet günlerinde piknik alanı olarak kullanılan Gözlemevinden üzüntüyle söz ediyor Varol Hoca:
"Ne yazık ki herşey parayla oluyor. Oraya bir tane robotik teleskop alsaydık... Sadece robotik bir ayak alabildik, üstüne teleskop koyamadık. Amatör teleskoplardan birini monte ettik, öyle kullanıyoruz. Birkaç teleskop alabilseydik, öğrenciler için çok iyi olacaktı, burada da keşifler yapabilirdik. Öyle pahalı şeyler de değil. 3-5 yüz bin liralık şeyler. Üniversite için bir önemi yok, ama başka şeyler önemseniyor.
"Astroloji hiçbir şeydir"
Prof. Varol Keskin'e astronomi ile astroloji farkını sorduk, "Astronomi bilim, astroloji hiçbir şey. Kahve falı neyse odur." dedi. Yaptığı karşılaştırmayla bizi güldürdü: "Astroloji açısından bir gezegenin bir insana etkisi varsa, ebesinin etkisi daha fazladır. Çünkü ebesi ona daha yakın konumdadır. Gezegene göre daha fazla çekim etkisi uygular"
Burçlar, burç tarihleri de Varol Hoca'ya göre safsata: '12 burçtan söz ediyoruz. 88 burç var, 12 burç güneşin üzerinde dolandığı burçlar olarak söyleniyor. Bir kere bu burçlar eşit aralıklı değil. Ama siz astrologlara bakarsanız hep eşit aralıklı burçlar var. Birer ay aralık verirler. Oysa bazı takım yıldızları 2 aylık genişliğe sarkıtır, kimi yerde de 1 haftalıktır. Koç, küçücük bir yer kaplar, bir haftalıktır. Gökyüzünün tanımlamalarını kullanıyorlar. Bu tanımlamalar binlerce yıl evvel yapılmaya başlamıştır. O zamandan bu zamana galaksimiz de dönmüş, biz de bütün yıldızlarla beraber onun hareketine katılıyoruz. Gökyüzünün şekli değişmiş durumda. Burçların başladığı söylenen Balık burcu, şu anda kaymış durumda. Astrolojiye inanıyorsanız, bir burç geriye bakacaksınız...
Gökyüzü merakı 5 yaşında başladı
Prof. Varol Keskin, 5 yaşından beri gökyüzüne meraklıymış. "Ama hayat şartlarına bakınca meslek olarak hedef koymamıştım." diyor. Üniversite girişinde babam seçimi bana bıraktı ve Astronomi'yi seçtim."
Mesleği sevmesinde Rennan Hoca'nı rolünü de aktardı:
"Burada okurken de bu mesleğe devamımı sağlayan hocalarım oldu. Gözleme çıktık, orada sadece bilim değil dostluk öğrendik. Rennan Hoca da onlardan biridir. Çok ufku açık bir hocaydı. İnsana çok değer verir, rütbeye bakmaz, herkesle iyi konuşur. Burada 1 yıl ders verdikten sonra ayrılmak zorunda kaldı."
Kendini "Amatör astronom" olarak tanımlayan Varol Hoca'ya, gökyüzüne tutkusunun nedenini sorduk, "merak" dedi: "Gökyüzünü hep merak ettim. Onların ne olduğunu burada öğrendim. Fizik, matematik öğrendik. Sonra gidip gözlem yaptık, sizin için alelade olan bir yıldızı tanıyorsunuz. Yanıp sönmesi, bir düzene göre parlayıp sönüyor. Kütlesini, sıcaklığını buluyorsunuz. O kadar çekici ki. Tek başına evreni çözemezsiniz, ama bir tuğla da ben koyabilirim, diye düşünüyorsunuz. İşte bu tuğlalardan biri de bu gezegenin keşfidir."