Yaşam

Gerçek bir Ankara polisiyesi

Ankara Barosu, beş gün boyunca binalarının çevresinde dolaşan kişileri fotoğrafladı. Durumu Emniyet'e bildirdi. Emniyet olayı araştırdı ve bir rapor hazırlandı.

03 Nisan 2011 03:00

T24 - Ankara Barosu, beş gün boyunca binalarının çevresinde dolaşan kişileri fotoğrafladı. Durumu Emniyet'e bildirdi. Emniyet olayı araştırdı ve bir rapor hazırlandı.

Radikal gazetesi yazarı Murat Yetkin'in "Gerçek bir Ankara polisiyesi" başlığıyla yayımlanan (3 Nisan 2011) yazısı şöyle:


Gerçek bir Ankara polisiyesi

Ankara Barosu, beş gün boyunca binalarının çevresinde dolaşan kişileri fotoğrafladı. Emniyet olayı araştırdı.

Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, 7 Mart 2011 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne bir yazı yazdı.

‘Ekte fotoğrafları görülen’ kişiler son bir haftadır Ankara Barosu Eğitim Merkezi binası önünde ve etrafında dolaşıyorlardı. Bir ara içlerinden biri binaya girip “Burada mescit var mı” diye sormuş, olmadığının söylenmesine rağmen bina önünde dolaşmaya devam etmişti. Barodan emniyete giden yazıda bu kişilerin 5 gün boyunca binayı gözledikleri de vurgulanarak, ‘şüphe yaratan’ bu durum, ‘gereği’ üzerine emniyete bildiriliyordu. Yine baronun yazısından öğrendiğimize göre, bu şahıslar sorulduğunda Danıştay’da ‘işleri olduğunu’ söylemişlerdi.

Ankara’yı bilenler ve bilmeyenler için, Ankara Barosu Eğitim Merkezi, Kızılay ile Sıhhiye arasındaki Zafer Parkı’na komşu. Bu küçük parkın doğu cephesi Atatürk Bulvarı’na açık ve bulvarın orta bölmesindeki Zafer Anıtı’na bakıyor. Burası Ankara’da siyasi sokak gösterilerinin, yürüyüş ve basın açıklamalarının sıkça yapıldığı bir bölgedir.

Parkın Kızılay, yani güney cephesinde Baro Eğitim Merkezi bulunuyor. Parkın Sıhhiye, yani kuzey cephesinde Subay Orduevi var. Parkın batı cephesinde ise Danıştay binası bulunuyor. Bundan beş yıl önce, 17 Mayıs 2006 sabahı saat 09.45’te Alparslan Arslan’ın içeri dalarak toplantı halindeki 2’nci Daire üyelerine ateş açtığı, Mustafa Yücel Özbilgin’i öldürüp, şimdiki Danıştay Başkanı Mustafa Birden dahil 4 yargıcı yaraladığı binadır bu.

Bir anlamda Ergenekon soruşturması sürecinin filli başlangıcı sayılan bu olayda, Arslan binadan dışarı çıkmış, ancak dış koruma ile görevli polislerden birisinin görev sadakati sayesinde yakalanmıştı. Hem yeri, hem etrafındaki binaların özelliği nedeniyle burası Ankara’nın sürekli polis kontrolünde olan bölgelerinden biridir.

Yazı üzerine Ankara Emniyeti, Baro Yönetim Kurulu toplantılarının da yapıldığı Eğitim Merkezi’ne bir ekip göndermiş. Dün konuştuğum Feyzioğlu’na göre, bu polis ekibinin ilk merak ettiği konu, ne şüphelerinin nedeni ne de şahısların davranış biçimleri olmuş. Feyzioğlu, “Önce ‘Fotoğrafları kim çekti’, sonra da ‘Fotoğraf makinesi nerede’ diye sordular” dedi. Baro yetkilileri, “Biz çektik, ama bu sizin sormanız gereken herhalde son soru” yanıtını vermiş.

Ankara Emniyeti, baroya 18 Mart’ta cevap vermiş. Cevapta, “Yapılan çalışmalar neticesinde, kimlikleri tespit edilen fotoğraftaki şahısların kamu kurumlarından emekli oldukları, Danıştay’da olan işlerini takip ettiklerinden dolayı orada bulundukları anlaşılmıştır” deniyordu. Ankara polisinin, baroya bir de tavsiyesi vardı:

“Bu şekilde şüpheli durumlarda ivedilikle 155 polis imdat hattına veya en yakın Polis Merkezi Amirliği’ne müracaatta bulunulması, olayın aydınlatılmasını hızlandıracaktır” deniyordu. Yani polis, avukat örgütüne “Bana yazı yazacağına 155’i ara, daha hızlı sonuç alırsın” diyordu.

Dün Ankara Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya ile bu konuyu görüştüm; şunları söyledi:

“O şahısları bulduk. Kimliklerini baroya yazdığımız yazıda açıklamadık, ama hepsini tespit etik. Ankara’da oturuyorlar. Kimi polislikten, kimi öğretmenlikten, kimi adliyede alt düzey görevden emekli olmuş beş kişi; Danıştay’da iş takibi yapıyorlar. Şahısların şüpheli ya da eylem yapma potansiyeli olmadığı kanısına vardık. Baro yetkililerinin de her vatandaş gibi şüphe duymaları doğal. Orası zaten bizim için hassas bölge, hep kontrol altında, o yüzden bu bildirim sonrası ek tedbir almaya gerek duymadık.”

Feyzioğlu, emniyet ile temas kurmalarının ardından ‘iş takibi’ için orada bulunduğu söylenen kişilerin bir daha ortalarda görünmediklerini söyledi. (Danıştay’da iş takibi meselesi ayrıca üzerinde durulmaya değer bir itham.)

Peki, baronun şüphesi bir evhamdan mı ibaretti? Feyzioğlu, “Bu kişiler bir yasadışı örgüt adına da, resmi bir örgüt adına da istihbarat yapıyor olabilirlerdi” diyor ve şöyle açıklıyor: “Çok önemsemesek de ara sıra tehditler alıyoruz. Toplumda da iktidarı eleştirenlerin bastırılmaya çalışıldığı yönünde bir algı var; çevremizden aldığımız telkin de bu yönde. Ama neticede biz bu yönde eğitimli gözlere sahip değiliz. Bizim dahi dikkatimizi çekecek şekilde etrafımızda bu gelişmeler olunca, kuşkulanmamak değil, kuşkulanmak doğal. Emniyet Müdürlüğü’nün bize yaklaşımı doğrusu nazikti, iyi niyet vardı, bizim için aksi ortaya çıkana dek emniyetin beyanı geçerlidir. Ama ortada mantığa uymayan bir şeyler de var.”

İşte size gerçek bir Ankara polisiyesi... Polisiyenin sonuç bölümü, evet, yok. Ama olmasını da istemeyiz zaten, değil mi?