Gazetecilikten hayatını idame ettirmek için yeterli para kazanamadığı için seks işçiliği de yapan Melissa Gira Grant, seks işçiliği ve bu alanda yapılan politikalar üzerine kitap yazdı. “Fahişeyi Oynamak: Seks İşçiliği İşi” adlı kitabı henüz Türkçeye çevrilmeyen Grant, “Benim için seks işçiliği temelde bir iş meselesi; suçla mücadele, baskı veya düzeni sağlama meselesi değil, geçinmek için yapılan işlerden biri” dedi.
Seks işçilerine “kurtarıcılık” misyonuyla yaklaşanları eleştiren Grant, seks işçiliği hakkında ahlaki sorular sormak yerine “İşe gitmek istemediğinizde neyle karşı karşıya kalıyorsunuz? Müşterilerinizi seçebiliyor musunuz?” gibi daha temel sorular sorulmasını önerdi. “Medyada benim deneyimlediğim sıradanlıkta bir seks işçiliği asla temsil edilmiyor” diyen Grant, basında “müstehcen hikâyelerin tercih edildiğini” söyledi.
5harfliler.com sitesinde yayımlanan söyleşinin Türkçe çevirisinin bir kısmı şöyle:
Laura Flanders: Belli ki iş kavramı sizin için çok önemli, kitabın adında da iki kere geçiyor. Bu vurgudan bahseder misiniz biraz?
Melissa Gira Grant: Bu tartışmalarda en eksik kalan yerin bu olduğunu düşünüyorum. Benim için seks işçiliği temelde bir iş meselesi; suçla mücadele, baskı veya düzeni sağlama meselesi değil. Yaşamak için, geçinmek için yapılan işlerden biri bu da, herhangi başka bir insanın yaptığı gibi. Ancak bir sebepten ötürü bu radikal bir sav olarak görülüyor, bu sebep de seks elbette. Çünkü insanlar seksi alışveriş, bir meta olarak görmekte sorun yaşıyorlar. Bunun sorunlu tarafları olduğunun farkındayım ancak seks işçileri için bu hayatta kalmak için yaptıkları bir iş, para kazandıkları alan. O yüzden diğer işler gibi bu da emek ve haklar çerçevesinde değerlendirilmeli.
LF: Kitabın başında sizin de seks işçisi olarak deneyiminiz olduğunu belirtiyorsunuz.
MGG: Evet ben 10 sene boyunca farklı şekillerde seks işçiliği yaptım. Bunun bir sebebi gazeteci olarak faturaları ödemenin çok zor olması. Yani bir anlamda bu iş gazeteci olarak yaptığım ve çok az para aldığım işlerin esas destekçisiydi. Seks işçiliği de anakım ekonominin bir parçası.
LF: Peki biraz anaakım medyaya dönelim. Medyada ele alındığı biçimiyle seks işçiliği gönüllü bir şekilde değil de zorla yapılan, birçok kadını mahveden etkileriyle hayat boyu acı ve ızdırap çektiren bir alan.
MGG: Beni gazeteciliğe iten de esasen medyanın seksi ele alışıydı. Seks işinin diğer işler gibi sıradan bir şey olduğu hikâyesinin satmıyor oluşunun, bu mesleğin medyada daha çok sömürü, şiddet, insan ticareti hikayeleri etrafında yer alıyor oluşuyla alakası var. Bu son saydıklarım insanları derinden sarsıyor. Mesela benim deneyimlediğim sıradanlıkta bir seks işçiliği asla temsil edilmiyor. Müstehcen hikayeler hep tercih ediliyor. Beni bu kitabı yazmaya ve gazetecilik yapmaya iten de buydu.
LF: O zaman biraz bu endüstrinin bir topluluk ekonomisi veya ekolojisindeki yerini konuşalım mı?
MGG: Tabii önce isterseniz insanların kafasındaki tipik fahişe imajından başlayalım. Ben buna Farazi Fahişe diyorum. Bir karakter hayal edin, genellikle kadın, beyaz olmayan bir kadın, mini etek, file çorap ve çizme giyiyor, bir arabanın ön camına doğru eğilmiş. Bu stok görseli art arda her türlü hikayede, haberde görüyoruz. Bence bu imaj insanların kafasında seks işçiliğinin nasıl işlediğine dair kalıcı ve tek tip bir model yaratıyor. Halbuki gerçekte, mutenalaşma süreçlerine baktığımızda veya şehirlerdeki polisin çalışma biçimine—özellikle New York’ta yapılan türden ırk ve cinsiyet odaklı profilleme düşünüldüğünde—demin tasvir ettiğim türden çalışan karakter nüfusu hızla yok olmakta. Çünkü polis tam da o tiplere odaklanıyor, kamunun dikkati o karakterler üstünde toplanıyor. Kapalı kapılar ardında işleyen endüstriye bakmıyoruz bile...
(...)
LF: Peki seks işçiliği zorla yapılan bir iş mi? Kadınların ne kadar seçme hakkı var gerçekten?
MGG: Bu zor bir soru çünkü bence tüm iş alanlarına bakmamızı gerektiren bir soru. Özgür irade sorusuyla seks işçiliği ve işçileri üzerine ekstra bir baskı koyuyoruz. İradelerini kullandıklarına, kendilerini güçlü kıldıklarına dair kanıt bekliyoruz onlardan. Ancak bu soruyu ve beklentilerimizi başka iş alanları için bu şekilde ısrarla dile getirmiyor, düşünmüyoruz. Arkadaşım Sarah Jaffe, ki emek gazetecisidir kendisi, şöyle demişti: ‘Ben garsonluk yaparken kimse beni lokanta işinden kurtarmaya çalışmamıştı.’ Bence sorunuz çok ilginç ve mühim bir soru. Ancak seks işçilerinin üstüne koyduğu ekstra baskıyı haksız buluyorum. Belki de şu tür, daha temel bir soruyla başlamalıyız. Bu iş alanında ne tür kontrol ve güç mekanizmaları var ve siz ne kadarını kullanabiliyorsunuz? O gün işe gitmek istemediniz, neyle karşı karşıya kalıyorsunuz? Cezalandırılacak mısınız? Müşterilerinizi seçebiliyor musunuz? Güvenli seks yapabiliyor musunuz? Bu anlamda ne kadar kontrolünüz var? Bence bu tip sorular daha incelikli ve seks işçiliğinin gerçekte işleyişine dair daha uygun olan sorular. İçini ahlaki fikirlerle doldurduğumuz dev sorulardan daha anlamlılar diye düşünüyorum.