Türkiye yazarı Fuat Uğur, "Kendisini kelepçeyle meclis kürsüsüne bağlayan CHP'li kadın milletvekili üzerinden hiç anlamadığımız, hiçbir zaman da anlayamayacağımız şekilde 'seks içerikli, derili merili' espriler yapmayı 'uygun' bulan adamla aynı kafada, aynı safta, aynı mahallede sanılmaktan çok bunaldık be reis" diyen Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan'a yönelik olarak "15 Temmuz gecesi saat 23.00’te bile neden 'Aman sükûnette fayda var' diyebildiklerini de. Aynı kişinin ve benzerlerinin 17 Aralık’tan sonra da Fetullah Gülen amcasına toz kondurmamasını unutmuştuk ama artık acı biçimde hatırlıyoruz" dedi. Uğur, Yeni Şafak gazetesini "Erdoğan karşıtlığına yakıt taşımak"la suçladı.
Uğur ayrıca, Kendisini ve A Haber'de program yapan Cemil Barlas'ı "hamam böceği"ne benzeten AKP Ankara Milletvekili ve Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal için ise, "Her neyse, sonuçta bu şeffaflık iyidir. Evvelden ne müttefik belliydi, ne de sığınakların yeri" ifadesini kullandı.
AKP'li Ünal'dan Cemil Barlas ve Fuat Uğur'a 'hamam böceği' benzetmesi!
Fuat Uğur'un "Ne müttefik belli, ne sığınakların yeri" başlığıyla yayımlanan (24 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Son 4-5 yıldır nereden geldiğini anlamakta geç kaldığımız, sırtımızdan hançerlendiğimiz bir dönemi yaşıyoruz.
İhaneti de gördük, acıyı da yaşadık.
Sonunda, 15 Temmuz’da haini ensesinden tutup yakaladık. Devam ediyoruz yakalamaya. Suyun başına kadar gitmeye kararlıyız.
Amma velâkin, durum sakin derken…
Hep yanında olduğunu sandıkların, “omuz omuza mücadele verdik” dediklerin, müttefik bildiklerin bir bakmışsın ki sinsice kuyunu kazıyor.
Esasında epeydir bilirdik bunu yapmakta olduklarını, kiminle iş tuttuklarını ama olumlu yanından bakmaya çalıştık, “olur böyle şeyler” dedik.
Ama bitmedi. Sürdürdüler, aptala yatarak, ölü taklidi yaparak.
Şimdi aleniyete döktüler bu işi.
Ama neden hep Ahmet Davutoğlu’nun arkasına saklanıyorlar, onu öne çıkarıyorlar bilemiyorum.
“Vardır bir bildikleri” mi?
Evet, ne olduğunu, kimleri ve neyi temsil ettiğini artık çok iyi bildiğimiz uluslararası medya ve yerel uzantıları 14 yıllık dönemde AK Parti iktidarını paylaşan pek çok isme yakınlık gösterdi.
Hedef hep Tayyip Erdoğan’dı.
Erdoğan'ın yanında 'durur gibi' yapmak
Bu yüzden Davutoğlu beni hâlâ şaşırtıyor. Tıpkı eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi.
Neden Erdoğan’ın yanında “duruyormuş gibi” yapıyorlar harbiden durmak yerine?
Yoksa birilerini cesaretlendiren bu “durur gibi yapma” hâli mi?
Gül’ü geçelim.
Ama Ahmet Davutoğlu dirençli çıktı.
Batı ona Avrupa Parlamentosunda sıkıntıdan patladıkları hâlde kımıldamadan oturup dinledikleri bir konuşma yaptırıp, alkışlarıyla forse ettiğinde umuyordu ki kendisinin Türkiye’de bir karşılığı olabilir, Erdoğan ve çevresinin çizdiği hükûmet etme biçimine rakip konuma gelebilirdi.
Bu “liderlik sevdası” onu heveslendirmiş olabilir, yadırganacak bir şey yok.
Nitekim ünlü Konya konuşması sonrası pek çok kişide “İşte, Erdoğan’ın dönemi biterse yerine gelebilecek kişi” duygusu uyandı. Gerçi Erdoğan’ın heybeti ve karizması yoktu ama insanlar bu kadarına da razıydı.
Safça deniyordu ki; “Davutoğlu Erdoğan’ın çizdiği çerçeveyi koruyacak!”
Herkesi yanıltan da bu oldu zaten.
Davutoğlu neden diğerlerinden farklı
Davutoğlu’nu farklı kılan ki bunu başından beri biliyor olmalıydık, yıllar evvel Şehir Üniversitesi’nin kuruluşuna katkıda bulunup, oradan kendisine “entelektüeller” devşirebilme vizyonuna sahip olmasıydı.
Bu herkesin harcı değildi şüphesiz.
Sabırlı bir çalışmayla medya içinde de etkisini artırmış ve gerektiğinde geçmiş bir yazımda bahsettiğim üzere beğendiği think tank kuruluşuna el koyabilecek denli hırs yapmıştı.
Medyanın içinden biri olarak bu sektörde Davutoğlu’nun hatırı sayılır oranda elemanının olduğunu söyleyebilirim. Kendisinin Başbakanlık görevini bırakmasıyla birlikte sayfa ve çalışan sayısını azaltmakla birlikte Karar gazetesinin hâlâ operasyonel biçimde devam ettiği, Yeni Şafak gazetesi, TV net vs. grubunun alttan alta Erdoğan karşıtlığına yakıt taşıdığı dikkate alınırsa hayli avantajlı bir pozisyon. Dahası TRT’de ve pek çok medya grubunda yöneticisinden yazarına ve programcısına kadar epey adamı var Davutoğlu’nun. Buna laikçi ana akım medyanın verdiği örtülü desteği (Hürriyet ve Sözcü) eklersek durumu daha iyi anlarız.
DAVUTOĞLU’NUN BÜTÜN ADAMLARI
Bu satırları tam yazmaya başladığımda Karar gazetesinde Erdoğan’ın şehit tabutunu omuzlarken çekilmiş fotoğrafının üzerine KRİTİK SANDIK manşeti atılması, Yeni Şafak’a röportaj veren Ahmet Davutoğlu’nun ince mesajları kayda değerdi doğrusu. Bunun üzerine AK Parti milletvekili Hüseyin Kocabıyık’ın Twitter’dan “Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun sağlam duruşu duruşumuzdur. Selam olsun!” demesi, Başbakan Binali Yıldırım'a "Davutoğlu’ndan sonra düşük profilli bir başbakanımız oldu” diye hakaret eden Yeni Şafak yazarı ve milletvekili Aydın Ünal'ın Aylin Nazlıaka’nın kelepçeli eylemini pek beğenmesi gibi gelişmeleri de peş peşe okuduk.
Her neyse, sonuçta bu şeffaflık iyidir.
Evvelden ne müttefik belliydi, ne de sığınakların yeri.
TARİHİMİZİN EN SİNSİ REFERANDUM SÜRECİ BAŞLIYOR
Nitekim AK Parti teşkilatı içinde de çalışmaları vardı Davutoğlu’nun ve bu kadroları hâlâ faaliyetlerini sürdürmekteler. AK Parti MKYK kararlarıyla başbakanlık görevini bırakmak zorunda kalmasına neden olan da buydu. Tüm il ve ilçe teşkilatlarına tabanın tanımadığı ve bilmediği birtakım nevzuhur kişileri yerleştirmesi isyana sebep olmuş, teşkilat tabanı “Böyle giderse bu partiye zırnık oy çıkmaz” demeye başlamışlardı.
Tabii 15 Temmuz darbe girişimi gecesi “potansiyel lider” erken saatlerde sığınaktan haber verince, teşkilatlardaki bazı yöneticilerin neden müdahil olmakta geç kaldıklarını bugün anlayabiliyorsunuz.
Şimdi sureti haktan ve Erdoğan’dan yana görünerek “Çok bunaldık Reis, biz bu adamlarla yan yana mı anılacağız” diye yazılar döktüren yazarlarının 15 Temmuz gecesi saat 23.00’te bile neden “Aman sükûnette fayda var” diyebildiklerini de. Aynı kişinin ve benzerlerinin 17 Aralık’tan sonra da Fetullah Gülen amcasına toz kondurmamasını unutmuştuk ama artık acı biçimde hatırlıyoruz.
Kısaca tarihimizin en sinsi Referandum kampanyası sürecine girdik.
Yine de bu iyi bir şey.
Dedik ya artık kim olduklarını biliyoruz.
Ve “Yanımızda mısınız” diye sormuyoruz bile.