Fransız PEN Kulübü Başkanı Emmanuel Pierrat, Onursal Başkanı Sylvestre Clancier ve üyeleri ile Zulüm Gören Yazarlar Komitesi Başkanı Andréas Becker, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi sonrası tutuklanan ve "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlamasıyla ağırlaştırılmış hapis cezasına çarptırılan yazar Ahmet Altan’a bir mektup yazdı.
'Muktedirler, sahte bir kamu vicdanına sahip hanımlar ve beylerin seçim zamanlarında kendilerini cömert göstermeyi sevdiklerini' söyleyen Fransız yazarlar, "Bundan faydalanıp, tüm çatılarda, tüm sokaklarda ve tüm büyükelçiliklerin önünde senin, yazar kardeşimiz Ahmet Altan ve de senin gibi mağdur olan meslektaşlarının özgürlüğü için haykıralım" dedi.
"Belki biz senin kadar cesur olamazdık..."
Fransız Libération gazetesinde yayımlanan mektubun tam metni şöyle:
"Kardeşimiz, dostumuz, yazar meslektaşımız, bugün nerede olduğunu, hangi cezaevine atıldığını, hangi hücrede çürümekte olduğunu bilmiyoruz. Nasıl yemek yediğini, nasıl su içtiğini, nasıl ısındığını, kendini nasıl koruduğunu ve vücudunu soğuğa karşı nasıl koruduğunu, ki soğuk senin oralarda adaletsizliğin ve yalnızlığın o korkunç soğuğunun, adaletsizliğe ve yalnızlığa karşı öfkenin şeklini alıyor, nasıl dayandığını bilmiyoruz. Zindancıların, birçok kişinin sessizce düşündüklerini ve pek az kişinin söylemeye cesaret edebildiklerini yüksek sesle dile getirdiğin için seni hapsettiler. Belki biz senin kadar cesur olamazdık yazar kardeşimiz, günümüzün kahramanı. Ülkemizde isyan ettiğimiz hiçbir şeyi unutmuyoruz, sokaklardaki evsizleri, metronun koridorlarında üst üste yığılarak çöplerden beslenen yerinden zorla edilmiş insanları görüyoruz, iş insanlarının kârlarını senin ülkendeki muktedirlerle paylaştıklarını unutmuyoruz, siyasetçilerimizden çok fazlasının kamuoyunun gözü önünde senin cellatlarına gülümsediğini, perde arkasında da aç gözlülüklerinin görülmemesi umuduyla dua ettiğini unutmuyoruz. Ama bu, oraların buradan daha kötü, ya da burasının oradan daha iyi olduğu anlamına gelmiyor.
"Seçimlerin baskıya uğrayan tüm yazarlar için sunduğu fırsatı değerlendirmeliyiz"
"Sevgili Ahmet, seni müebbede mahkûm eden bu mahkeme komedyasına söylediğin o son sözleri unutmuyoruz. “Hangi zorba haksız uygulamalarla muhaliflerini cezalandırdıysa, aynı cezalarla kendisi de karşılaşmıştır. Giyotine gönderen giyotine gitmiş, hapseden hapsedilmiş, sürgüne yollayan sürülmüştür. Zorbaların verdikleri cezalar, kendi kader haritalarında da ulaşılacak bir menzil olarak işaretlenmiştir. Şimdi siz beni hapiste öldürmek istiyorsunuz. Bütün bu gerçekleri anlattıktan sonra ben size diyorum ki: Ben hapishanede ölmeye hazırım. Ve size soruyorum: Ya siz? Siz hapishanede ölmeye hazır mısınız? Çünkü vereceğiniz ceza sizin kader haritanıza da aynen kaydedilecek.”
"Yaşadığın topraklarda, ülkende, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümeti seçimleri erkene almaya karar verdi. Seçimlerin sonucuna ilişkin her ne kadar beklentiye girmesek ve baskının seçimlerin ardından daha ağır bir şekilde uygulanmasından endişe duysak da, seçimlerin bizim, senin ve tüm dünyada baskıya uğrayan tüm yazarlar için sunduğu fırsatı değerlendirmeliyiz. Çoğu zaman, bunu biliyoruz, muktedirler, sahte bir kamu vicdanına sahip hanımlar ve beyler, seçim zamanlarında kendilerini cömert göstermeyi seviyorlar. Bundan faydalanıp, tüm çatılarda, tüm sokaklarda ve tüm büyükelçiliklerin önünde senin, yazar kardeşimiz Ahmet Altan, ve de senin gibi mağdur olan meslektaşlarının özgürlüğü için haykıralım.
"Tek amacı tüm muhalif sesleri ve ifade özgürlüğünü susturmak olan diktatörlük"
"Bugün 80’i aşkın gazeteci hâlen Türkiye’de cezaevlerinde bulunuyor, onlarca gazete ve yayınevi ise kapatılmış durumda. Akademisyenler Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak’ın İngiliz PEN’i için kaleme aldıkları “Türkiye: Özgürlük Tehlike Altında” başlıklı raporlarında tüyler ürpertici ayrıntılarıyla ifade etmiş oldukları üzere, tek amacı tüm muhalif sesleri ve ifade özgürlüğünü susturmak olan diktatörlüğün stratejisi sizi, terör suçundan mahkûm edip, böylece ağır hapis cezalarına maruz bırakmak.
"Sevgili Ahmet, cezaevinde bulunan ya da zorla sürgün edilen meslektaşlarımızı, dostlarını ve kardeşlerini unutmuyoruz. Kardeşin Mehmet’i, Necmiye Alpay’ı, Ahmet Şık’ı, Attila Taş’ı unutmuyoruz ve isimlerini seninkiyle birlikte haykırıyoruz, nasıl senin serbest kalman için çağrıda bulunduysak, onların da serbest bırakılmasını talep ediyoruz.
"Sana sarılmak için kollarımız ve seni dinlemek için kulaklarımız var"
"Kültür Bakanımız François Nyssen, Sanat ve Edebiyat Şövalyesi Nişanı’nı sunmak için Aslı Erdoğan’ı kabul etti. Aslı’nın seni unutmamamız, bir dilekçe imzaladıktan sonra asla durmamamız, senin zindancılarına itirazımızı dile getirdikten sonra asla durmamamız, senin ve hapishanedeki diğer tüm yazarlar, ifade özgürlüğü ve kısaca özgürlük için mücadele eden herkes serbest bırakılmadıkça vazgeçmememiz için bize yakarışı aklımızda. Bu mücadeleyi sürdürüyoruz ve asla vazgeçmeyeceğiz. Françoise Nyssen, Fransız Kültür Bakanlığı’nın daima Aslı Erdoğan’ın evi olduğunu söyledi. Bizim, sevgili dostumuz, sarayımız olmayabilir, ama paylaşabileceğimiz evlerimiz, misafir edebileceğimiz odalarımız ve etrafında oturarak yemek yiyip şarap içebileceğimiz masalarımız var. Sana sarılmak için kollarımız ve seni dinlemek için kulaklarımız var. Gel konuşalım, gel konuş bizimle, Ahmet Altan, meslektaşımız olarak, dostumuz olarak, kardeşimiz olarak. Seni umutla bekliyoruz."