Cengiz, Mehmet, Mehmet Eser, Mehmet Selim, Mehmet Nuri, Medeni, İrfan, Ahmet, Ömer, Kadir... Bu resim ne bir askerlik şubesi önünde vedalaşırken, ne çalışmak için yola çıkmadan önce bir otobüs garında çekildi. Arkalarındaki binanın ön duvarına asılı levhada, İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi yazıyor.
En büyüğü 35, en küçüğü henüz 20 yaşındaki bu 10 genç, İstanbul’a topu topu iki kez gelmişlerdi. İlki, bundan 10 yıl önce çalışmak içindi. Ertesi yıl, yani 2001’de kriz patlayınca işsiz kalmışlardı. Bir köylülerinin açtığı kot kumlama atölyesi, sigortasız çalışsalar da, tek umutları olmuştu. Dört yıl sonra atölyeleri kapanınca memleketleri Muş’a dönüp çoluk çocuğa karıştılar. İstanbul, onlar için çok uzak bir geçmişe dönüşmüştü ki, kendilerine, adını ilk televizyondan duydukları ‘silikozis’ teşhisi konuldu. Böyle olunca kontrol için yeniden İstanbul’a geldiler. İşte bu resim, 3 Eylül’de çekildi. Öğleden sonra heyetten rapor çıktı: Yedisi silikozliydi.
Telefonda müjde veremediler
Muş’un Bostankent Köyü’ndeki 11 çocuk, yedi eş ve onlarca akraba, gençlerden sevinçli bir haber bekliyordu fakat öyle olmadı. İstanbul, 10 yıl önce yasadışı faaliyet gösteren kum atölyelerinde ‘ağırladığı’ 10 genci Maltepe’deki hastaneden, ‘kum taneleri’ gibi memleketlerine uğurladı. Ve geride, bu resim kaldı. Başıbüyük’teki bir tepe üzerine kurulu İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi’nin avlusunda, iki banka dizilmiş 10 genç, öğleden sonra çıkacak raporu bekliyor. Sırayla cep telefonları çalışıyor. Muş’un Bostankent Köyü’ndeki aileleri, çocuklarına “Nasılsın?” diye soruyor? Belli belirsiz bir yanıt...
‘Gelin başlayın’
Bu kente ilk gelişleri yaklaşık 10 yıl önceydi. Çoğu ya fırıncı çırağıydı ya demirci kalfası. 2001’deki ekonomik krizde işsiz kaldılar. O sırada köylülerinden Nadir Usun, ‘Derya Rodeo’ adlı kot kumlama atölyesini, yeğeni Ercan Usun da ‘Ercan Rodeo’yu açmıştı. Hemşehrilerine “Gelin başlayın” dediler. Bir kısmı da Merteks Tekstil’de işe girdi. En küçükleri o tarihte 15, en büyükleri ise 25’indeydi.
Gaziosmanpaşa ve Küçükköy’deki bu merdivenaltı atölyelerde saat 08.00’den 19.00’a dek kotlara kum püskürttüler. Koruyucu olarak, sadece hafta bir verilen maskeleri vardı. Yetersiz olacağını düşünmemişlerdi. İddiaya göre işveren, “Kumdan bir şey olmaz” diyordu. Sigortasızdılar. Evrakları alınmış, işlem yapılmamıştı. Denetim için gelen de yoktu.
Yalnızca birer yıl çalışan Ömer Yılmaz, Kadir Karakaya ve Ahmet Özmen dışındakiler 2005 yılında işi bırakarak, memleketleri Muş’un Bostankent Köyü’ne döndüler. Arkalarında bıraktıkları atölyeler de kapanmıştı. Sonraki yıllarda, nefes darlığı, öksürük nöbetleri ve halsizlik başgösterdi. Cengiz Parlak, 2008’de gittiği askerlikte çürüğe çıkarılınca, bu arazların nedenini öğrendi: Silikozis!
Diğerleri televizyondan bu hastalığı işitmişti. Aynı belirtilerin kendilerinde de olduğu fark edince Muş İl Sağlık Müdürlüğü’ne gittiler. Oradan İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edildiler.
Genç yaşta nefes nefese
Mehmet Sevinç, Ercan Rodeo’da işe başladığında 16 yaşındaydı. Şimdi evli ve üç çocuk babası... “Hiç eski halimde değilim” diyor. Tarla işine yardım edemiyormuş. “Tek umudum” diyor, “Bu raporu alabilmek.” Mehmet Eser ise 15 yaşında başladığı Merteks adlı kaçak atölyeden Derya Rodeo’ya geçmişti. Yeni evliymiş. 30 yaşındaki Mehmet Nuri Tekin de üç çocuk babası. Çalışamamaktan yakınıyor. 26 yaşındaki kuzeni Medeni Tekin, “O zamanlar iş bulamıyorduk, o yüzden başladık” diye ekliyor. Bir çocuk babasıymış Medeni. Diğer kuzenleri Mehmet Selim Tekin ise 35 yaşında. Ne tarlaya gidebiliyor ne bakkalını işletebiliyor. Üstelik beş çocuk, eline bakıyor.
Ömer Yılmaz, Kadir Karakaya ve Ahmet Özmen ise 15 yaşında başladıkları kot kumlamacılığını bir yıl sürdürebilmişler. Üçü de bekâr. Üçü de nefes darlığından şikâyetçi.
İrfan Gültekin’a göre, köyde 10’a yakın hasta genç daha var. Köylüleri Ali Rıza Eldemir’den bahis açtığında, topluca susuyorlar. Çünkü Ali Rıza, 26 yaşında ve şu an yatağa bağımlı yaşıyor. Üç çocuk babası Cengiz Parlak ise Gaziosmanpaşa’da yatalak haldeki akrabaları Ercan, Murat ve İmdat Sevgial kardeşleri örnek gösteriyor.
O gün hastanedeki son günleriydi. Akşam saat 17.00’de heyetten rapor çıktı: Ömer, Kadir ve Ahmet dışında kalan yedi gence ‘silikozis’ teşhisi konuldu. Kesin bir veri olmasa da, 500 civarında olduğu tahmin edilen silikozis hastalarına resmi olarak yedi işçi daha eklenmiş oldu. Bu yedi genç, Muş’a dönerken, evlerini nasıl geçindirebileceklerini düşünüyorlardı. Cengiz Parlak’a göre, sorumlu, devletti. Çözümü de devletten bekliyorlardı:
“Çoluğumuz çocuğumuz var. Durumumuz ağırlaşıyor. Merdivenaltlarında bize kıydılar. Böyle olduğunu bilmiyorduk. Fukaralıktan bu yerlere geldik, çalıştık. Sağlık Bakanlığı izin vermemeliydi. Çalıştığımız yerler şimdi kapanmış. Kimden hesap soralım?”
Bakanlık kulak asmıyor
Muşlu yedi işçiyi şimdi başka bir maraton bekliyor: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) çoğu sigortasız çalışmış işçileri ‘malulen emekli’ saymak için, ‘tespit davası’ açmalarını ve o işyerinde çalıştıklarını kanıtlamayı şart koşuyor. Fakat işyerleri çoktan kapandığı ve isim değiştirdiği için ulaşabilmek mümkün olmuyor.
Oysa bakanlığa Bağlı İş Teftiş Kurulu, Mart 2009’dan beri “Silikozis bir meslek hastalığıdır. Tespit davası olmaksızın emekli edilsinler” önerisini dillendiriyor. Buna rağmen bakanlık, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun “Prim ödemeyenin maliyetini üstlenmeyelim” direnci nedeniyle öneriye soğuk bakıyor.