*Gül Atmaca
Koronavirüs salgını nedeniyle uygulanan yasak ve kısıtlamalar, 1 Temmuz’da sona erdikten sonra limana bakan açık hava kahvehanesinde yeniden bir araya gelmiştik. Aylar süren ayrılıktan sonra ilk toplantımızdı. Herkes birbirine hal hatır sorduktan sonra ilk söz alan arkadaşımız şöyle konuştu: “Arkadaşlar gördüğüm ve anladığım kadarıyla grupta fire yok; hastalığa yakalanmamayı ya da yakalansak bile onunla baş etmeyi başarmışız. Bu bile başlı başına devrimci bir eylemdir!”
Bunu söyleyen arkadaşımızın mücadeleyle dolu bir yaşamdan, devrimci gelenekten geldiğini bilmeseydim, bu cümleler “bencilce” gelebilirdi. Oysa haklıydı, evrim yasasına göre “hayatta kalabilmek” ilk hedefti. Salgın süresince Türk Tabipleri Birliği (TTB) gibi bilimsel ve güvenilir tıp otoritelerine kulak vererek ve onların uyarılarını dikkate alarak bunu şimdilik başarmıştık.
Yıllarca Ankara, İstanbul başta olmak üzere ülkenin değişik kentlerinde hatta yurtdışında görev almış, bürokrasi koridorlarından geçmiş; siyasi düşünce ve eylemlerinden dolayı kimisi sürgün yemiş kimisi hapis yatmış çoğu emekli insanlardan oluşuyordu grup. Çoğu, Ege’nin bu güzel kasabasına gelirken belki de “bundan sonra balık tutarım, en fazla oturup kitap yazarım, resim yaparım” diye düşünüyordu. Kitap yazan, resim yapan, ufak bir teknesi olan da var elbet, fakat bununla yetinmedikleri ortada.
İzmir’in adını foklardan alan; son yıllarda popülerliğiyle birlikte sorunları da artan Phokaia/Foça’dayız. Bahsettiğimiz grup ise adını Gezi eylemleri sırasında (2013) yapılan forumlardan alan Foça Forum. Bir grup insanın çabasıyla kurulan ancak zamanla üye sayısı artan Foça Forum, amacını sorunları dile getirmek, birlikte çözüm üretmek ve bunları yaşama geçirmek olarak belirlemiş. Her perşembe yapılan grup tartışmaları, “forum” mantığında sürdürülüyor. Foça Forum ilkelerini, faşizme- ırkçılığa karşı olmak; halkların kardeşliği temelinde hareket etmek; özgürlüğü doğal hak olarak görmek; forum mantığından vazgeçmemek, örgütlü yaşamdan yana olmak; ilçe bazında yurttaşların söz sahibi olmasını sağlamak; tüm haksızlıklar karşısında sessiz kalmamak ve eylemli karşı duruş sergilemek olarak koymuş.
Bugün Foça Forum’un kafa yorduğu, mücadele ettiği konuların başında çevre sorunları geliyor. Foça, petro-kimya, demir-çelik, akaryakıt, tüp gaz, gemi söküm tesisleriyle “boğulmakta” olan Aliağa ilçesiyle komşu. Demir-çelik fabrikalarının atığı olan yani eriyen maden posası anlamına gelen cüruf ise yıllardır Foça’nın ormana yaslanmış olan Ilıpınar Köyü’ne taşınıyor. Gölyüzü mevkiinde bir kısmı ormana bir kısmı zeytin bahçelerine bakan cüruf dağları hem çevreyi kirletiyor hem de yangınlara neden oluyor. Bu atıkların yanması sonucunda atmosfere salınan zehirli gazlar da cabası! Son olarak, 12 Ağustos’ta cüruf alanının yanı başındaki orman yandı. Eğer bu cüruf alanı kaldırılmazsa civardaki Yeniköy gibi yerleşim alanları da risk altında. Yeniköy Mahallesi Muhtarı Hasan Ercan’ın 24 Ağustos’ta cüruf alanı önündeki eylemde okuduğu basın açıklaması bu açıdan oldukça çarpıcıydı.
Hasan Ercan şöyle diyordu:
“Her şeyin bir sınırı olduğuna göre para kazanmanın da bir sınırı olmalıdır. Daha dumanı üstünde tüten cürufu başka atıklarla beraber vahşice depolayacaksın, sonra da diyeceksin ki açığa çıkan gazlar, nem ve sıcağın etkisiyle yangın çıktı. Bu tesis derhal kapatılmalı. Gölyüzü mevki kurtarılmalıdır. Yer altı sularımızın havzası olan bu vadi derhal boşaltılmalıdır. Bu sözleri söyledikten sonra iki yıl üç ay geçmiş. Bu süreç içinde ne oldu? Sayısız yangınlar çıktı. En son 12 Ağustos 2021’de, bu sefer çam ağaçlarımız, zeytinlerimiz, canlarımız yandı. Hâlâ kokusunu duyuyoruz. Daha önce demir-çelik tesisinin depolama alanında yangın çıktı. Nefes alamadık. Bu tepeler dağ oldu. Ağaçlarımız daha da karardı. Sularımız daha da kirlendi. Topraklarımız daha da zehirlendi. Bitiyoruz, ölüyoruz. Yeter artık buna bir son verelim. Sel, deprem, yangın, kuraklık, her gün bir başka felaket. Derelerimiz denizlerimiz bir bir tükeniyor. Tabiat Ana isyan ediyor. Daha ne bekliyoruz?”
Foça Forum ve diğer sivil oluşumların Foça Belediyesi ile birlikte hareket ederek geri püskürtmeye çalıştığı bir diğer tehlike ise yine verimli tarım ve mera alanına yapılmak istenen Biyokütle Atık İşleme Tesisi. Foça’da halihazırda gübre ve hayvansal atıklardan enerji üreten iki adet biyogaz enerji tesisi var. Üstelik üçüncü bir tesise yetecek kadar hayvansal gübre yok. Hal böyleyken kafalarda arazi ileride başka amaçlar için mi dikenli tellerle çevriliyor sorusu oluşuyor. Mevcut biyogaz tesislerinden çıkan katran yoğunluğunda ve pis kokulu sıvı fermente atık ayrıca sorun yaratıyor. Bu atık, su kaynaklarına, bazen de çiftçi ve bahçe sahiplerinin haberi olmadan topraklarına dökülüyor.
Foça Forum’un sıcak gündem maddeleri arasında, ilçeye bağlı verimli Bağarası Ovası’nın imara açılmasının yarattığı sorunlar da var. Rumlar bu topraklardan göç etmeden önce farklı çeşit üzüm yetişirmiş bu ovada. Şimdi yamaçlar, tepeler boş dururken beş metrede yer altı suyuna ulaşılan; yılda en az iki en fazla dört kez ürün alınan ovada, inşaatlar ne yazık ki hızla ilerliyor; beton mikserleri aralıksız çalışıyor. Bu da yetmezmiş gibi yapılması halinde ovayı tamamen ikiye bölecek olan ve Bağarası’nın köy vasfını iyiden iyiye yitirmesine yol açacak bir yol projesi var. Bu sadece tarım alanlarını değil anıt ve asırlık zeytin ağaçlarını dahi tehdit eden bir güzergâh. Yol planının değişmesi için daha önce İzmir Karayolları 2. Bölge Müdürlüğü’ne bir başvuru yapıldı ama sonucun ne olacağı belirsiz.
Foça Barış Kadınları
Katılımcı demokrasinin bir örneği olan Foça Forum aslında yalnız değil. Yukarıda saydığımız çevre eylemlerinde olduğu kadar kadın ve çocuk meselelerinde; insan hakları konusunda mücadeleye imza atan bir grup daha var: Foça Barış Kadınları. Foça Barış Kadınları ilk olarak 20 Temmuz 2015’te bir araya gelmiş. Ülkede adaletli ve kalıcı bir barışın sağlanmasını destekleyecek etkinlikler düzenlemeyi; kadınlara ve çocuklara yönelik şiddete karşı mücadeleye destek vermeyi; toplumsal cinsiyet, kadın hak ve özgürlüklerine yönelik çalışmalar yapmayı; her türlü ayrımcılık ve ötekileştirmenin ortadan kalkması için çaba göstermeyi; farklı kültür ve siyasetten kadınlar arasında karşılıklı anlayış, işbirliği ve dayanışmayı geliştirmeyi hedefliyorlar.
Foça Barış Kadınları, Foça’da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 1 Eylül Dünya Barış Günü gibi etkinlik ve eylemlerinin “ana” düzenleyicisi. Bunun dışında insan hakları, kadın ve çocuk hakları ihlalinde ilk sesini çıkaran gruplardan. Sığınmacı ve mülteciler “günah keçisi” ilan edilirken özellikle sığınmacı kadın ve çocuklara yönelik etkinliği düşünenler de onlar. Bu arada, koronavirüs salgını yüzünden çalışmaları aksamış olsa da Foça Kent Konseyi, onun çatısı altındaki kadın, çevre ve mahalle konseylerinden de bahsetmek gerekiyor. Resmi bir kimliği olmayan bu sivil yapılanmalar, Foça’da yaşayan insanların yönetime ortak olmasını sağlıyor. Sorunların ve çözümlerin bol ışıklı, rahat koltuklu toplantı salonlarında değil yerinde tespitini amaçlıyorlar. Bu, demokrasinin en alttaki en küçük birimden yukarıya doğru kurulacağı anlamını taşıyor.
İzmir’in güzel ilçesi Foça’da denize doğru inerken sol tarafınızda kalan tepede, tarihi yel değirmenleri selamlar sizi. Foça Forum, Foça Barış Kadınlar ve diğer oluşumların beyaz saçlı Don Kişotları ise bu güzel değirmenlerin değil insan haklarını ve demokrasiyi yok sayanların; çevreye ve doğaya zarar verenlerin üzerine fikirleriyle, önerileriyle ve eylemleriyle gitmeye devam ediyorlar, edecekler de…
“Hangimizin Yarası Yok ki?Foça’daki Don Kişotlar’dan birisi de Doktor Sait Almış. Uzmanlık alanı nöropsikiyatri olan, Yıllarca Menemen ve Foça’daki hastanelerde birçok kişinin özellikle “yaşlanmayla” ortaya çıkan nörolojik sorunlarına çare olan Almış, bir yandan da yazmayı sürdürmüş. Kitapları arasında, Mehmet İnanç Turan ile kaleme aldığı “Özgür Bir Dünya İçin Direnen Kasabalılar”, “Marksizm’in El Kitabı”, “12 Eylül Karanlığında Ölüme Ateş Yakanlar”ın yanı sıra tek başına kaleme aldığı “Firari Hayat”, “Bolşevik Hayri”, “Çocukluğumun Renkleri” var. Almış, son olarak Foça’ya dair öykülerinin yer aldığı “Hangimizin Yarası Yok ki” adlı kitabı çıkardı. Kendisi de Almış gibi devrimci gelenekten gelen sanatçı dostu (Ezginin Günlüğü’nün eski söz yazarı, bestecisi ve solisti) Hüsnü Arkan, kitap için şunları yazmış: “Sait Almış, öykülerinde bize küçük bir sahil kasabasının, Foça’nın içinden, derininden, kalbinden sesleniyor. O kadar ki, anlatıcının yazar değil de Foça’nın kendisi olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz. Geçen yüzyılın yerinden ettiği sıradan insanların şaşırtıcı dünyalarıyla, sırlarıyla, boşlukta sallanan hayatlarıyla tanışıyorsunuz. Haftalarca dinmeyen poyraz, yüzlerce yıllık ekmek telaşı, yüzlerce yıllık aşklar, acılar, endişeler, korkular, dönüp duran mevsimler… Foça’da zamanın hep yinelenen sesi, sessizliği…” |