Politika

Fırat Anlı: PKK da özür dilemeli, dilemezse Kürtler diler

Anlı İmralı süreci ile ilgili olarak 'geçmişle yüzleşmenin, hakikat arayışının olmayışının sıkıntı yaratacağını düşünüyorum. Bunu yapmak gerekir, toplumsal olarak kaçınılmazdır' dedi

27 Şubat 2013 17:12

Eski Yenişehir Belediye Başkanı Fırat Anlı, yargılandığı KCK ana davasında geçen hafta tahliye edilmesinin ardından Milliyet gazetesinden Zeynep Miraç'a konuştu. Anlı konuşmasında, “Çözüm doğru sözcük değil, barış demek gerekir. Önemli olan toplumun barışması" dedi.

Anlı söyleşisinden satır başları şöyle:

 

Son İmralı görüşmesinde Öcalan demokratik özerkliği ileri vadeye bıraktığını söyledi. Kürtlerin çözümden muradı nedir?

Kürtler 90 yıllık bir yarayı taşıyorlar yüreklerinde. Bu yaranın kapanmasını istiyorlar. 90 yıl önce yaşanan ortak mücadelenin bir biçimde parçası olduklarının fark edilmesini istiyorlar. Ki bu açıdan çözüm dediğimiz, kişiden kişiye değişir.

Sizin tarifiniz ne?

İnsanların sokağa çıktığında kendisini rahat hissetmesi, buradan başka bir kente gittiğinde de o rahatlığı sürdürmesi, otobüste Kürtçe konuştuğunda sağındaki solundakilerin ters ters bakmaması, televizyonda Kürtçe altyazıyla çeviri yapılması ya da bir devlet dairesine gittiğinde Kürtçe konuşmasını insanların, resmi görevlerin normal karşılaması.

Merkeze anadili mi alıyorsunuz?

Burası apartheid rejimi değil. Zenciler giremez diyemezsiniz. Dil, görünmez bir sis tabakasıdır. Sizin Kürtlüğünüzün içeri giremediğini fark ettiren odur. Ayrım dilde başlıyor. AKP’li birinin de aynı engele takıldığını düşünüyorum. Bu kadar içselleştirilmiş bir kaygıdır, korkudur bu. Nihayetinde Kürtler kendi seçtiği insanların kendisine dair hizmetlerde, kararlarda etkili olmasını istiyor. Ama ayrı bir yapılanma şeklinde değil. Büyük bir çemberin içinde küçük bir çember olmak istiyor. Bir arkadaşımın tabiriyle, kesişen kümelerimizin ortasında durmak istiyor.

Talepler bağımsız Kürdistan’la başladı, sonra federatif yapıya, daha da sonra demokratik özerliğe geriledi. Şimdi o da geleceğe bırakıldı. Kürtler bugüne kadar uğrunda öldükleri hedeflerden vaz mı geçtiler?

Vazgeçtiklerini sanmıyorum. Koşullar, tarihi süreç, konjonktür dönem dönem taleplerinizi etkiler. Kürtlerin coğrafyası, karşı karşıya kaldıkları tablo belki şiddeti ihtiyaç haline getiren bir tabloydu. Ama bugün geldiğimiz nokta açısından şiddetin Kürtler tarafından tercih edilen bir yol olmadığını görüyoruz. Artık Kürtlerin talepleri, demokratik yöntemlerle talep edilebilir hale geldi. O zaman silahın kendisi otomatikman sürecin dışında kalıyor. Bağımsız devlet kurma arayışı olsaydı belki silah bir nebze anlam ifade edebilirdi. Ama bugün gelinen aşamada, mevcut pozisyonu korumak için halkın talebi son derece önemli.

Çözümden beklentinin içinde af ne kadar yer alıyor?

Af kavramı çok sempatik değil. Bir hiyerarşiyi işaret ediyor. Kim kimi affedecek söylemi çok incitici bir söylem. Onun yerine karşılıklı bir toplumsal uzlaşı, toplumsal barış, geçmişle hesaplaşma demek bence daha sağlıklı olur. Bu işe gönül vermiş insanlar, silah alıp dağa çıkmış, hayatını feda etmeyi göze almış insanlar açısından mümkün olduğu kadar incitici olmayan bir dil kullanmak gerekir. Eğer tekrar toplumsal yaşama katılmalarını istiyorsak...

Hukuki karşılığı af olan ama başka bir kelimeyle ifade edilen bir hareket mi olmalı?

Kesinlikle ismi af olmamalı. Ama dağdaki insanlarımızın rahatlıkla dönebileceği, cezaevindekilerin özgürlüklerine kavuştuğu, yurtdışında sürgünde yaşamak zorunda kalanların topraklarına dönebileceği koşullar sağlanmalı. Bunun bir yasa değişikliğiyle hemen bir günde olmayacağının farkındayız. Zaman içinde planlanabilir.

 

‘PKK da özür dilemeli’

 

Son dönemde çözüm arayışının zamanlaması Kuzey Irak’taki ekonomik fırsatlarla ilişkilendirdi. Bu Kürtler için tedirgin edici bir durum mu?

Pragmatist olmanın artıları var, ama her şeyi maddiyatla ölçerseniz yitirdiklerinizi hiçbir güçle telafi edemeyebilirsiniz. Geçmişle yüzleşmenin, hakikat arayışının olmayışının sıkıntı yaratacağını düşünüyorum. Bunu yapmak gerekir, toplumsal olarak kaçınılmazdır.

Yüzleşmeden kastınız nedir? Bir özür beklentisi mi?

Ortadoğu’da özür kültürü pek yoktur, bunu pratiğinizle yansıtırsınız. Elbette söz de önemlidir.

PKK da özür diler mi?

Dilemelidir. PKK dilemezse Kürtler özür diler. Ki PKK bu konuda açık olduğunu ifade etti. Her türlü denetim mekanizmalarına tabi kılınacağını ve yaptığı yanlışları üstlenmeye hazır olduğunu söyledi.

Bir ikilem mi var?

Tabii. Benim arkadaşlarımın çoğu dağa gitti. Ben üniversitede öğrenciyken, 1988-92 arası, ruhumuzun bir parçası dağdaydı. Ama biz tercihimizi Diyarbakır’da kalmaktan yana kullandık. Okuduk; avukat, doktor, mühendis, öğretmen olduk. Bizim toplumumuzun bize ihtiyacı vardı.

 

Mayıs varmadan gözle görülür, somut bir noktaya ulaşmamız gerekir

 

Hep muğlak bir zamandan söz ediliyor. Bütün bu süreç için sizin tahmin ettiğiniz zamanlama nedir?

PKK Mart-Nisan ayında hemen Türkiye’yi terk edip gidiyor gibi bir algı var. Keşke böyle olsa. Şu noktayı görmek lazım. Bahar ayları bu coğrafya için kader aylarıdır. Çünkü kışın bu coğrafyaya girme şansınız yok. Onun için baharla birlikte bölgede hareketlilik, gerilla hareketi başlar. Bu bir realitedir. O açıdan kritik ayın mayıs olduğunu düşünüyorum. Mayısa varmadan gözle görülür, somut bir noktaya ulaşmamız gerekir. Süre uzarsa ufak bir yol kazası sürece çok zarar verir.

Baharda PKK sınır dışına çekilmiş olur mu?

Türkiye’yi terk etmelerinin o kadar kolay olacağını sanmıyorum. 1999 ağır bir kırılma yarattı, Türkiye’yi terk etmek için gitmeye çalışırken yakalanıp ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış insanlar var. Ve diyorlar ki, şu anda hiçbir gerilla komutanı geri çekilme emri verecek durumda değildir. Bunu tek yapabilecek olan Sayın Öcalan’dır.  O açıdan Türkiye toplumunu da büyük beklentilere sokmamak lazım.
Başbakan önceki gün sürecin ancak dağdakiler sınır dışına çıktığında fiilen başlayacağını söyledi.

Hangi süreçten bahsettiğini bilmiyorum. Zaten elinde silah olan insan bu ülkeyi terk ederse bu süreç biter. Bu sürecin başlaması için önce sınır dışına çekilsinler derseniz, karşı tarafın elindeki en büyük müzakere konusunu elinden almış olacaksınız. O zaman müzakere edecek bir şey kalır mı? Bu ortada bir sorudur. Yanıtı sıkıntı yaratabilir. Bir de şu var: Bugüne kadar hükümetin tek taraflı olarak PKK’nın sorumluluklarını ifade ettiğini görüyoruz ama kendi sorumluluklarından söz etmedi. Kendini bağlayacak bir açıklamada bulunmadı.

Kürt siyaseti kendi kamuoyunu ikna etmek için bir çalışma yapıyor mu?

Yeterli olmadığını söyleyebilirim. Geçmişte başka görüşmelerde bulunuldu; Oslo vardı, Habur vardı. Kısmen bunu aşabiliyorsunuz çünkü alternatifiniz var. Ama şimdi alternatif kalmadı. Öcalan’dan sonrası tufan. Çok nettir.