ÇALIŞKAN BİR SETTİ
‘O hayaletlerin içindeki Türk çok iyi!’
Cem Yılmaz'ın canlandırdığı 'Yusuf Antepli', sizin hayatınızda gerçekten yaşamış biri mi?
F.Ö.: 1930'lu yıllarda, burada yaşayan bazı ailelerin çocukları, Almanya'ya üniversite okumaya giderdi. Yusuf da iyi bir ailenin oğlu... O da Almanya'ya okumaya gidiyor ve üniversitede bir kızla tanışıyor. İkisi tiyatroya merak sarıyorlar ama hikâyenin bu kısmı filmde yok! Onların birlikte oldukları ekip; Nazi ve faşistlere karşı yeraltı çalışmaları yürütüp, casusluk yapıyorlar. Benim ilk başta iki endişem vardı. İlki filmle ilgili, diğeri de Cem'e ne yorum yapacaklarıyla ilgiliydi. Çünkü o, bir yenilik olarak filme dahil oldu. Ama seyirci "Hayaletler arasında Türk var ya, o çok iyi" dedi. Bu öyle namussuz ki, herkes ona bayıldı. Hatta evliliğiyle ilgili sorular da sordular.
‘Aklımı kaybetmekten korkuyorum’
Filmde korkularla yüzleşme duygusu ön planda... Sizin korkularınız neler?
F.Ö.: Sevdiğim insanları kaybetmek. Bir de hastalıklı yaşamaktan korkuyorum.
C.Y: Benim çok isimlendireceğim korkum yok! Korkmak olgunluk meselesi, ben hâlâ ergen kafasındayım. O, 20'li yaşlardaki korkusuzluk hali bende uzun süre devam etti, şimdilerde yeni yeni kırılıyor.
Neden şimdi kırılıyor peki?
C.Y: Sevdiklerine kıymet vermeye başlarsın ve kaybolmamasını istersin ya; ben o kıymetleri yeni yeni inşa ediyorum. Benim endişem akıl sağlığını kaybetmekle alakalı. Kalbim sağlam, böbrekler şahane, zaten 15 senedir de sigara içmiyorum, tamam. Ama akıl sağlığı giderse, bunların hiçbir anlamı yok!
F.Ö.: Ben devamlı endişe halindeyim. Mesela Cem, Roma'dan İstanbul'a dönecek diyelim; "Havaalanına gitti mi, uçak şehre indi mi?" diye endişe ediyorum. Sevdiğim insanları düşünürüm hep.
Baba olsaydınız zor olurmuş sizin için...
F.Ö.: Felakettim. Şimdi Cem'in çocuğu için de felaket olacağım.
Cem Bey siz de dayısınız...
C.Y.: Hem dayı, hem de amcayım.
F.Ö.: Onun çok endişesi olmaz.
C.Y: Var benim de, olmaz mı!
‘Çocuk kafası benim için çok kıymetli!’
Baba olacağınız için içgüdüsel olarak bir değişim yaşıyor musunuz?
C.Y: Ben aslında çok eskiden beri bu duygudayım. Tabii ki de fiziksel olarak farklılık olacak, dokunacağım ona ama bu bana yabancı bir duygu değil! Çocuğa çok kıymet veririm ben, o karakterle aram iyidir. Bana göre çocuk; en kıymetli insan kafasına sahiptir... Ama dikkat etmezseniz körelir. Yetişkinlikte ise ekstradan kazanım yoktur!
F.Ö.: Kız çocuğu çok önemlidir benim için. Erkek-kız diye ayırmıyorum elbette ama kız çocuğunun hayata kattığı çok hoş şeyler var. İçinde kadınlığın olduğu her iş farklılaşıyor. Mesela Bernardo Bertolucci başarılı bir yönetmendir, çünkü filmlerinde kadınsı bir duyarlılık vardır.
‘Küçükken Şener Şen'le arkadaşız sanırdım!’
Kim size gelse şahane misafir olurdu?
F.Ö.: Benim ağırlamak istediklerimin hiçbiri artık yaşamıyor. 'Karşı Pencere'de rol alan Massimo Girotti, şair Wislawa Szymborska, beni reklam sektörüne sokan o hanımefendi artık yok! Cep telefonumda kayıtlı olan 60 isim de şu anda hayatta değil. Onların numaralarını silmiyorum. Bazen "Arasam mı?" derim. Beni manyak sanmayın; hayatımdan kimseyi çıkaramıyorum.
C.Y.: 'Şahane misafir' bizim için seyircidir. O zaman vazifesini yapmış oluyor film; duygular paylaşılınca daha kıymetli oluyor. Evimde ise mesleğimle bağlantılı tüm komedyenlerin bir arada olmasını isterdim. Ben 12 yaşındayken Şener Şen ile arkadaş olduğumu ama pek sık görüşemediğimizi sanırdım. Şimdi bu fiziksel bir hâl aldı ve ona bir telefon kadar yakınım! Bu filmde olan şeyler de insana uzak değil! Siz iyi bir ev sahibiyseniz, evinizi temiz tutarsanız, misafiriniz de çok olur.