Cumhuriyet yazarı Ahmet Tan, AKP'nin hukuk politikalarını eleştirerek "Allah’ın sopası yok, çok şükür ki adaleti var. İktidarın ise hukuku yok. Ama tebliğleri, yönetmelikleri ve KHK’leri var..." diye yazdı. "Aylardır 'Türkiye açıkhava hapisanesine döndü!' diye yırtındık yırtınıyoruz" açıklamasında bulunan Tan, "Sessiz sedasız, KHK'ye bile tenüzzül etmeden ve bir 'tebliğcik' ile anında meseleyi çözmesinden söz ediyorum. 'Cezası 10 yılın altında olan tüm hükümlüler, sıkı infaz koşullarında 1 ay hapis yattıktan sonra ‘açıkhava cezaevleri’ne gönderilecek.' Tebliğcik, Resmi Gazete’de yayımlandı. Feryadımız resmen tescil edilmiş oldu. Türkiye artık dünyanın en büyük açıkhava hapisanesidir" görüşünü savundu.
Ahmet Tan'ın Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (26 Şubat 2017) nüshasında yayımlanan 'Beis yoksa Reise de var!' başlıklı yazısı şöyle:
Allah’ın sopası yok, çok şükür ki adaleti var.
İktidarın ise hukuku yok. Ama tebliğleri, yönetmelikleri ve KHK’leri var...
Aylardır “Türkiye açıkhava hapisanesine döndü!” diye yırtındık yırtınıyoruz.
Bizim gazetenin kaptanı ve bazı as oyuncuları hapishanede, 4. ayları da doluyor.
Onlarla birlikte hapishane nüfusumuzun 197 bini aştığı açıklandı. Böylece ve nihayet feryadımızın haklılığı bizzat iktidar eliyle doğrulandı.
Çünkü...
11 tanesi Avrupa’da olmak üzere, dünyada nüfusu 197 binin altında olan tam 55 ülke var (wikipedia.org- sitesi).
Milletçe artık kabul etmeliyiz ki, Ak Parti iktidarı, çok kara ve karanlık işler yapsa da çok pratik...
Hayır, Tayyip Bey’in önceki gün müjdelediği, “Gerekirse idam için de referandumu” veya “Sigara referandumu”nu falan kastetmiyorum.
Sessiz sedasız, KHK’ye bile tenüzzül etmeden ve bir “tebliğcik” ile anında meseleyi çözmesinden söz ediyorum.
“Cezası 10 yılın altında olan tüm hükümlüler, sıkı infaz koşullarında 1 ay hapis yattıktan sonra ‘açıkhava cezaevleri’ne gönderilecek.”
Tebliğcik, Resmi Gazete’de yayımlandı. Feryadımız resmen tescil edilmiş oldu. Türkiye artık dünyanın en büyük açıkhava hapisanesidir. Dedik ya, Allah’ın sopası yok. Ama “tebliğcik”leri var. (Bir de rastlantıya bakın ki, bu haber tam da “gemiciklerin satılıp aileye milyonlarca dolar nakit sağlandığı” sırada gerçekleşti!)
***
Öteden beri çok yakın çevre onu “Reis” diye anıyor. O da, bundan çok hoşlanıyor.
Biraz Karadenizlilikten, daha çok “İstanbul’un reisi” günlerinden miras bir doygu.
Çünkü reis, tek adamdır. En tepedeki adamdır. Son sözün sahibidir ki ayrıca denizde, karada, havada ve en önemlisi de ailede geleneklerimize en uygun - en yaygın payedir.
Törelerimiz ve yasalarımızde erkek hep “ailenin reisi”.
Onun kararı ve izni olmadan eşinin bir işte çalışmasına, pasaport almasına izin verilemez. İdi!
Ancak Ecevit’li koalisyonun son döneminde (2002), yani AKP’nin iktidara gelmesine aylar kala 1920’lerden kalan Türk Medeni Kanunu değiştirildi. “Aile reisi kocadır” maddesi değiştirildi.
“Evlilik birliğini eşler beraber yönetirler” hükmü getirildi.
Gerekçesi çok açıktı:
“Bugüne kadar yaşanan toplumsal ve uluslararası gelişmeler, değişim ve ihtiyaçlar ile ülkemizin de taraf olduğu anlaşmaların dikkate alınması...”
Milyonlarca koca gibi, Tayyip Bey de “aile reisi” unvanını ne yazık ki kaybetti.
(Ama yine de ve çok şükür, kadına yönelen her türlü şiddete rağmen, cennet vatanımız “aile reisliği”ni kaybetme sebebiyle bir tek cinayete sahne olmadı!)
Şimdi ise, Sayın Cumhurbaşkanımız siyasi, içtimai, ruhi, fiili veya ailevi nedenlerledir mi bilinmez, 16 Nisan’daki referandumla bu kaybı telafi etmek ve bu kez “Devletin Reisi” olmak arzusundadır... (“Hayırcı” cephe bu arzunun hunhar bir demokrasi cinayeti anlamına geldiği görüşündedir.)
Ki onlara göre, bu arzunun ne yazık ki, akılla, fikirle, mantıkla izah edilir bir yanı yoktur.
Dört çocuğunu da evlendirdiğinden, muhterem eşleri Emine Hanım’la Külliye’de külliyen tek başına kaldı. Arada seyahatlere falan gitmekle olmuyor.
Çünkü Tayyip Bey, artık kendi çekirdek ailesini bile, kanunen tek başına “aile reisi” sıfatıyla temsile yetkili değil.
Belki de bu yüzden tek başına milletin “reis”i olmak istiyor.
İlk nabız yoklamaları, kendisi için pek hayırlı bir izlenim vermiyor.
Nice darbelere maruz kalmış 80 milyonluk "Cumhuriyet Ailesi"nin kendisini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin by-pass edilmesine rıza göstermeyeceği anlaşılıyor.
Tayyip Bey bunu kendisi de gördüğü için olmalı, “Kendim için değişiklik isteyecek kadar karaktersiz değilim!” falan diyor. Tövbe tövbe!
Bu baştan sona akla ziyan bir hadisedir.
Halkımız, en son 15 Temmuz’dakine benzer, hayırlara vesile bir karşı bir darbeyle Tayyip Bey’in de aklını başına getirecektir.
***
Azeri kardeşlerimiz Türkiye için “Biz iki devlet, bir millet ve bir aileyiz!” der durur.
Bu yüzden olacak, Cumhurbaşkanı Aliyev, eşi Mihriban Hanım’ı cumhurbaşkanı yardımcısı yaptı.
Çok da medeni bir iş yaptı. Ama akıllara karpuz kabuğu düşürdü.
Düşsün. Türk Medeni Kanunu ne diyor:
“Aile birliğini eşler ortaklaşa temsil ederler!”
Madem Azerbaycan gibi Türkiye de köklü ve büyük bir aile...
Yok beis - Tayyip Reis!