Hollanda’nın Limburg eyaletinde bulunan Maas Nehri’nin geçtiğimiz perşembe akşamı, maksimum su seviyesine ulaşması sonucu Maastricht şehrinin belirli bölgelerinde tahliye uyarısı yapıldı. Hollanda gazetesi ve milli yayın organı NOS’ta yer alan habere göre, nehrin su seviyesi 1911’den bu yana görülmeyen yükseklikte bir seviyeye ulaştı. Maas Nehri’nin taşması sonucu gerçekleşen bölgesel seller, resmi olarak doğal afet kategorisine alındı. Şiddetli sel sonrası Limburg bölgesinde yer alan ve Maas Nehri’nde gemi geçişini sağlayan Juliana Kanalı’ndaki bir deniz setinde kırılma gerçekleşti. Denize çekilen sette büyük bir delik açılması ve bu delikten içeriye su girmesi üzerine Limburg eyaletinde yaşayanların evlerini tahliye etmesi ve daha yüksek bölgelere gitmesi istendi.
Hollanda topraklarının pek çoğu su seviyesi altında ve toprak seviyesi yıllar içerisinde düşüyor. İklim krizinin bu duruma negatif etkisi de biliniyor.
Hollanda’da her ayın ilk pazartesi günü öğlen saat 12’de sirenler çalar. Bu sirenler, Kuzey Denizine çekilen setlerin kırılması ihtimalinde ülkenin veya etkilenen bölgenin her noktasında çalar ve herkese tehlike altındaki bölgeyi hemen tahliye etme mesajını verir.
16 Temmuz Cuma akşamı, Limburg bölgesinde bu sirenler çalmaya başladı. Juliana Kanalı üzerinde denize çekilen sette oluşan 1 metre karelik delikten içeriye su girdiğinin fark edilmesi üzerine, planlanan afet kontrol adımları devreye girdi ve bölge sakinleri acilen daha yüksek yerlere kaçtı. Hollanda ordusu, duvarlarda açılan boşluğu kum torbalarıyla kapattı ve oluşabilecek daha büyük bir krizi engelledi. Şimdi, kum torbalarının kaldırılmaya başlandığı, fakat vatandaşların herhangi bir risk veya gelişebilecek yeni yıkımlar nedeniyle Juliana Kanalı ve çevresinden uzak durması gerektiği belirtildi.
Maastricht’te gerçekleşen sel afeti sonrası deniz setlerinde kırık oluşması, ülkede büyük bir panik ve korku ortamı yarattı. Stresli koşullara rağmen, Hollandalılar ihtimal dahilindeki bu senaryoya adım adım uyum sağlayarak bölgeyi sakince boşalttı.
Hollandalılar deniz seviyesini kontrol etme politikalarından oldukça gurur duyduklarını, normal şartlar altında, sıklıkla ifade ederler. Yıllardır ülkenin toprak kaybını engelleyen bu deniz setleri bir "mühendislik harikası" olarak görülebilir. Fakat iklim krizinin küresel anlamda önüne geçilmediği sürece su seviyesi yükselmeye devam edecek.
Ülke gençlerinin ve politikacılarının, iklim krizinin gelecek için büyük bir tehlike olduğuna dair farkındalıkları yüksek. Hollanda, çevre ve iklim politikalarıyla Avrupa’da önde gelen ülkelerden biri olarak görülebilir; fakat halk ve özellikle genç kesim, bu yönde daha fazlasını talep ettiğini sıklıkla gösteriyor. Hollandalılar, farkındalıklarını ve iklim kriziyle savaşma taleplerini, pandemi öncesinde, sıklıkla protestolar aracılığıyla gösteriyordu. Eylül 2019’da Den Haag’da 'Fridays For Future Nederland' tarafından düzenlenen iklim grevinde en göze çarpan pankartlardan biri “Hollandalılar uzun, ama yeterince uzun değil” yazan, su altında kalmış insan görseliydi.
Cuma akşamı Juliana Kanalı’nda meydana gelen sorun, tarihinde ilk değil. 2004 yılında da kanaldaki setlerde yıkım olmuş ve bu hatanın kanal içerisindeki eskimiş su borusu sisteminden kaynaklandığı ortaya çıkmıştı.
Hollanda, suyu (ve seli) yönetme politikalarıyla dünyaca ünlü; Hollandalılar ise tüm felaket senaryoları, olumsuz ihtimallerin farkında olmalarına rağmen suya karşı mühendislik kuvvetlerine oldukça güven duyuyor. Ülkenin Kuzey Denizi’nin yükselişine karşı korunma projeleri, Amerikan İnşaat Mühendisleri Topluluğu (The American Society of Civil Engineers - ASCE) tarafından seçilen Modern Dünyanın 7 Harikası arasında yer aldı. Tarihi boyunca su ile savaşmış olan Hollanda’da denize karşı set çekme uygulaması Roma İmparatorluğu zamanlarından bu yana kullanıldı. Ülkenin yer aldığı bölgede, Demir Çağı’nın son dönemlerinden bu yana denize karşı çeşitli yüksekliklerde setler, ufak tepeler kurarak suyun toprak üzerine çıkması engellendi. 1953’te meydana gelen büyük sel felaketinde 1000’i aşkın kişi hayatını kaybetti ve bu felaket ülke için unutulmaz bir anı haline geldi. Bu felaket sonrasında, Ren-Maas Deltası çevresinde, su seviyesini korumak için birkaç inşaat yapıldı. Delta Projesi adı verilen inşaatlarda, çeşitli su setleri, barajlar, kanal havuzları, savaklar ve seddeler kullanıldı. Bu proje için yaklaşık 5 milyar Euro harcandı. Deniz seviyesini kontrol etmeyi amaçlayan bu projede balıkların özgürce hareket etmesi de amaçlandı. İngilizce’de “dike” adı verilen deniz setlerinin ülkede suyu kontrol etme amacıyla büyük ölçüde kullanılmasına bu proje aracılığıyla başlandı.
Alınan bütün önlemlere rağmen, 1993 ve 1995’te tekrar büyük sel felaketleri gerçekleşti. DutchNews’da yer alan habere göre, Hollanda’da bu büyük sellerden sonra Hollanda hükümeti doğal afetle savaşa 2.4 milyar Euro bütçe ayırmıştı.
Kaynak: Environmental History Resources
Hollanda, iklim kriziyle savaşta aktif bir rol sergiliyor. Ülke, İklim Anlaşması (Climate Agreement) çerçevesinde, 1990 yılı verilerine kıyasla, 2030 yılı itibariyle sera gazı emilimini %49, 2050 yılı itibariyle %95 azaltmayı hedefliyor. Milli İklim Anlaşması (National Climate Agreement) bu hedefi gerçekleştirmek için beraber çalışılması gereken sektörleri de anlaşmaya dahil ediyor: elektrik elektronik endüstrisi, trafik ve ulaşım sektörü, inşaat ve tarım sektörü.
Alınan tüm önlemlere rağmen, Hollanda geçtiğimiz hafta zor günler yaşadı. Ülkede deniz setlerinin kırılması, yıkılması veya zara görmesi ihtimalinde yapılması gerekenler plan dahilinde. Vatandaşa mesaj ve şehirlerde çalan alarm sesleriyle ulaşılıyor ve bölgenin tahliye edilmesi gerektiği bildiriliyor.
Denizlerin iklim krizi sonucunda her geçen yıl yükseldiği bir gerçek, Hollanda iklim krizini engellemekte gerekli rolü oynamayı amaçlasa da bu küresel amaç sağlanmadığı sürece ülke insanı bu gibi sel afetlerinin tekrarlanacağını biliyor. Bütün bu ihtimaller dahilinde, şu an yapabilecekleri ise önlem almak, set çekmek ve iletişimde kalmak. Tanık olduğumuz tüm bu çevre felaketlerinden sonra, doğa insana bir çağrı yapıyor. Aklımdaysa Maastricht sakini bir arkadaşımla konuştuğumda söylediği o cümle kalıyor: “Bugün geçti ve biz buradayız, peki yarın?”