Gazeteci Fehmi Koru, geçtiğimiz günlerde kullandığı "Türkiye’nin önündeki birinci yol, 2002’inin fabrika ayarlarına dönmek" ifadesini "küstah ifade" başlığıyla 'haberleştiren' Yeni Akit gazetesine tepki gösterdi. "Acaba ABD’de bir yazar, 'Ülkelerin bütününü ‘terörist’ olarak görüp insanlarının hepsine yasakçı bir tavırla yaklaşmak doğru olmaz' diye yazmış olsa, bir gazete, bu uyarıyı, ‘küstah ifadeler’ olarak yansıtır mıydı?" diyen Koru, "Hükümet içinden ekonomiyi bilen isimlerin de, meselâ ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı Mehmet Şimşek’in de, benimkine benzer tespitleri var" ifadesini kullandı.
Fehmi Koru: Ya 2002'nin fabrika ayarlarına döneriz, ya da İran'a benzeriz
Akit'in "Fehmi Koru'dan küstah ifade: 2002 ayarlarına dönmeliyiz" başlığıyla yayımlanan haberinde şu ifadeler yer alıyordu:
Gazeteci Fehmi Koru, Türkiye'nin ekonomik durumunu değerlendirdi. AK Parti'nin '2002 değerleri istikametinde, günün şartlarına uygun bir yenilenmeye de kendisini tâbi tutarak, büyük bir hamle başlatması' gerektiğini iddia eden Koru, aksi takdirde Türkiye'nin içine kapalı bir ülke ekonomisi olarak yoluna devam edeceğini savundu.
Fehmi Koru'nun "Ben ‘küstah’ değilim.. ama merak ediyorum: Bana ‘küstah’ diyen ne oluyor?" başlığıyla yayımlanan (30 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Acaba ABD’de bir yazar, “Ülkelerin bütününü ‘terörist’ olarak görüp insanlarının hepsine yasakçı bir tavırla yaklaşmak doğru olmaz” diye yazmış olsa.. bir gazete, bu uyarıyı, ‘küstah ifadeler’ olarak yansıtır mıydı?
Bir değil çok sayıda yazar bu uyarıyı yaptı ABD’de; yapanlara yasakçı yaklaşımın sahibi olan kişi, ‘küstah’ dahil pek çok yakışıksız ifade kullandı; ancak yapılanı doğru bulan gazeteler bile, uyarıyı yapanları iğneleme yoluna gitmedi.
Ben sadece sormam.. sorularımın cevabını da veririm..
Girişin sebebi, iki gün önce burada benim yaptığım uyarıya bir gazetenin verdiği tepki…
“Dersimiz ekonomi: Siyasi reformları canlandırmazsak sıkıntılarımızın üstesinden gelemeyiz” yazıma.
Ekonomimiz sinyaller veriyor(du); bir bölümünü kendi paramızla tuttuğumuz derecelendirme kuruluşlarının hepsi birden, “Bu ülkeye yatırım yapmayın” anlamına gelen kırık notlar verince ‘sinyal’ sözcüğü önemsiz kaldı.
Neden böyle oldu?
Dünyanın öndegelen 10 büyük ekonomisinden biri olacağı iddiasının sahibi ve bunu gerçekleştirebileceği beklentisini uyandırmış olan Türkiye.. neden sıralamada arkalara düşmeye başladı?
Paramız birkaç ay içerisinde pula dönüverdi, neden?
Sorular cevabı hak etmiyor mu?
Ediyor ve ben de bu sorulara.. şimdi değil.. bu durumun henüz ufukta görülemediği günlerden başlayarak.. cevaplar arıyorum.
Bulabildiğim cevap şu:
AK Parti’nin ülkeyi ekonomik kriz içerisinde bulduğu (2001) yılı, aynı zamanda partileştiği tarihtir de.
Kuruluş beyannamesi ile başlayarak.. katıldığı ilk seçim bildirgesine de aldığı.. seçimi kazanınca hükümet programı haline dönüştürdüğü.. AK Parti’nin kuruluş felsefesi ve onun icraya dönük yüzü.. doğru tercihlerdi.
O felsefeden uzaklaşıldığı için ekonomimiz kötü durumda.
Kaç zamandır, bu tespit eşliğinde, “AK Parti fabrika ayarlarına dönse iyi olur” tavsiyesinde bulunuyorum.
Hükümet içinden ekonomiyi bilen isimlerin de, meselâ ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı Mehmet Şimşek’in de, benimkine benzer tespitleri var.
Başarılar kolay kazanıldı
Tavsiyeler tutulur da tutulmayabilir de…
Partinin kuruluşunda belirlediği ilkelere dönmesi herhalde zor olmaz. O ilkelerin başında ‘demokrasi içerisinde kalkınma’ ilkesi geliyordu; kısa sürede büyük reformlar yapıldı. İkincisi, ‘önce etrafındakilerden başlayarak her ülkeyle iyi geçinme’ ilkesiydi; o ilke gereği ABD ile eşitlik üzerine oturan ilişkiler tesis edildi, Avrupa Birliği’nden üyelik perspektifi koparıldı.
İhracatımızı yukarılara fırlatan, ülkeyi yabancı yatırımcı için cazip hale dönüştüren de temelde bu iki ilkedir.
Yine demokrasiyi önceleyelim, yine dosluk halkasını genişletelim, eski başarı avdet edecektir…
Görüşüm bu.
Bu yapılmazsa?
Türkiye gibi kalabalık ve çalışkan nüfuslu bir ülke yok olacak değil ya; elbette bir yolu bulunacaktır.
İçine kapanarak ve daha sert bir rejime dönüşerek de yoluna devam etmesi mümkündür.
Verdiğim İran ve Venezüela örneği oradan çıkıyor.
Bu iki ülke, yıllardan beri, içine kapalı bir sistemi sürdürüyorlar… Bütün dünyaya meydan okuyarak; kaynaklarını iç üretime kaydırarak…
Sorun şu: Petrol ve doğalgaz zengini olmalarına rağmen, her ikisinin de ekonomik performansları fazla iç açıcı değil.
Petrol ve doğalgaz fukarası Türkiye o yoldan giderse herhalde iyi olmaz.
O halde?
Yapılması gereken, ülkemize neredeyse 10 yıl üst üste, pek çok alanda başarılar yaşatmış iktidarın, gerçekten 2070’li yıllara kadar etkisini sürdürme gibi bir davası varsa, bunu sağlayacak formül olarak daha 2001 yılında keşfettiği temel ilkeleri hatırlamasıdır.
Benim yaptığım da bu. Hatırlatmak…
Amerika’da yapılan yanlış
ABD’de yeni seçilen başkanın, Donald Trump’ın, ilk icraat olarak, 7 Müslüman ülkenin vatandaşlarına başkanlık kararnamesiyle koyduğu vize kısıtlamasına karşı çıkan Amerikalılar da… “Bu, Amerika’nın temel değerlerine aykırıdır” gerekçesi ile bunu yapıyorlar.
Gerekçeleri doğrudur: ABD bir göçmenler ülkesi olarak kurulmuş ve bu özelliğini her yıl onbinlerce yabancıya Amerikan vatandaşlığı sunarak sürdürmüştür. Başarılı bir devlet görüntüsü varsa, müreffeh ise, o başarı ve refahta, dünyanın dört bir köşesinden ülkeye gelmiş beyinlerin ve kol gücünün katkısı vardır.
Özgürlükçü bir ülke olmasının da…
Böyle bir ülkeyi ‘terörle mücadele’ bahanesiyle yanlış bir uygulamaya yönlendirmek, fazla uzun olmayan bir vadede, ‘başarılı devlet’ ve ‘refah devleti’ görüntüsünü bozacaktır.
Nokta.
İki ülke arasında neden bu mukayese?
Ekonomide sorunlar yaşanmasını getiren sapma, Türkiye’de, ‘terörle mücadele’ yüzünden oldu. ABD’de ‘vize kısıtlaması’ sebebinin ‘terörle mücadele’ gerekçesi olması gibi.
Terörü yenebildi mi Türkiye?
Hayır, değil mi?
Peki, vize kısıtlaması getirdi diye terörü bitirebilecek mi ABD?
Çok kuşkuluyum.
Bir yandan terörle en sert biçimde mücadele ederken, bir yandan da ülkeleri başarıya taşımış temel değerler ve ilkeleri korumak.. esas yapılması gereken, iki ülke için de, budur.
Teröristin elindeki gerekçeler alınırsa.. terörist dımdızlak kalır..
Bunu yazmak ve söylemek hiçbir zaman ‘küstahlık’ değildir.
Kendilerini dost tavsiyelerine kapatan varlıklar.. bireyler, örgütler.. partiler.. ülkeler..
Yanlış bir iş yaparlar…
Hayır, bunu yazmak da küstahlık değildir…