Gazete Duvar yazarı Fehim Taştekin, Donald Trump'ın 289 delegeye ularaşarak ABD Başkanı seçilmesiyle ilgili olarak "Trump’ın 'Ben Kürtlerin hayranıyım' sözünün arkasını nasıl getireceğini merak ediyoruz. Pentagon’un halihazırda IŞİD’e karşı YPG ile kurduğu ortaklığın sürmesi muhtemel. Gerçi bu ortaklık Clinton’la da kesilmeyecekti" dedi.
Fehim Taştekin'in "Trump Trump Trump! Sinir bozucu gerçekler…" başlığıyla yayımlanan (13 Kasım 2016) yazısı şöyle:
Özetle 'Irak’ta asla olmamalıydık. Ortadoğu’yu mahvettik' diyen bir kişi küresel bir gücün dümenine geçiyor. Bu söylem Amerikan müdahaleciliğini azaltacaksa iyi. Bu konudaki bakış açısıyla peşinen Nobel Barış Ödülü almış Barack Obama bile kayda değer bir değişim getirememişken Trump gibi öngörülemeyen bir kişilik için iyimser olmak da naifçe.
‘Küstah’ Amerika’ya ‘patavatsız’ başkan. Ne gam! Bırakın Amerikalılar düşünsün! Tabii böyle diyebilmeyi çok isterdim. Lâkin Beyaz Saray’da kimin oturduğu bütün dünyanın derdi.
Amerikan müdahaleciliğinden sıtkı sıyrılanlar bile Donald Trump ile cehennemin kapılarının açıldığı korkusuna kapılmış durumda. Barut kokusu alıyorlar sanki. Doğrusu anlayabilmiş değilim. Hâlbuki pek ‘Demokrat’ Hillary Clinton’ın silahından daha fazla duman yükseliyor. Clinton’ın baş diplomatken bıraktığı sicil sanki bir barış perisinin seyir defteri! Neydi o sicil?
Dünyaya demokrasi getirmek, hem de en yobaz diktatörlerin finansörlüğünde!
CIA’in bile sayılarını listelemekte zorlandığı cihadî devrimcilerle Orta Dünya’yı lime lime etmek.
Yeni Osmanlı’nın kifayetsiz muhterisiyle Suriye’ye ateşe verilirken beşlik çakmak!
Şam alev alsın, yıkılsın Halep! Kimin umurunda.
Elbette Trump’ı hak etmediklerini düşünen Amerikalılar yerden göğe kadar haklı. Onlara diyecek sözüm yok. Lanet okumak için yeterince sebepleri var: Irkçı, faşist, cinsiyetçi, fırsatçı, dengesiz, tuhaf, görgüsüz, parazan, cahil, İslamofobik vs. Ama üzgünüm, dünya da Demokrat maskeli ikiyüzlü Amerikan liderlerini hak etmiyor.
O yüzden kaçamadığımız soru şu: Clinton’la ne kaçırdık ve Trump ne getirecek?
Şu aşamada ne getireceğini Trump’ın kendisinin de bildiğini sanmıyorum. Önce Dışişleri, Pentagon, CIA ve dış politikayla ilgili diğer kurumları toplayıp seçenekleri tartışacak. Temmuzda New York Times’a verdiği röportajda IŞİD’in kökünü nasıl kazıyacağı sorulduğunda koltuğa oturur oturmaz komutanları çağırıp bir ay içerisinde seçenekleri masaya getirmelerini isteyeceğini söylemişti. Diğer dış politika konularında da izlenecek yol budur.
TÜRK’ÜN SEVİNCİ KURSAĞINDA KALABİLİR
Türkiye’yi dolaylı ya da doğrudan etkileyecek konular var: Suriye ve Irak politikası, IŞİD ile mücadele, Rusya açılacak yeni sayfa, İran’la nükleer anlaşmanın geleceği, Filistin sorunu ve Kahire gibi Ankara’nın kavgalı olduğu başkentlerle kurulacak ortaklıklar vs.
Trump’ın dış politikadaki cehaleti ve tecrübesizliği kurulu düzenin onu yönlendirmesini kolaylaştıracaktır. Trump’ın ‘establishment’ın önüne getirdiği kırmızı çizgileri ne kadar zorlayacağını bilmiyoruz ama seçim kampanyası boyunca söylediklerinden hareketle neyin olması için çalışacağını tahmin edebiliyoruz. Ki bunlar basında yeterince yazılıp çizildi. Yine de hatırlatalım, hafıza-i beşer kısadır.
Beklenti içine girenler, ümitvar olanlar, kontrpiyede kalanlar ve endişelenenler var.
– Tahran, “İran’ın dondurulan 150 milyar doları verilmemeliydi” diyen Trump’ın nükleer anlaşmadan cayması ihtimalinden dolayı kaygılı. Ama Obama’nın Suriye ve Irak’ta İran’a duyduğu ihtiyacı Trump’ın da fark etmesi çok gecikmeyebilir.
– İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu dört gözle Trump’ın “Kudüs İsrail’in başkentidir” diyerek masaya yumruğunu vurmasını bekliyor. Onun önünde de bir dizi direngen faktörler var. Uzun mesele. Zeytin ağacının direnci ve limon ağacının öfkesi mesela!
– Mısır’da kanlı darbenin mimarı Aldülfettah el Sisi ‘ülkeye istikrar getiren’ adam olarak Beyaz Saray’da ağırlanmayı umuyor. “O şahane bir adam. Mısır’ı kontrol ediyor. Ve gerçekten kontrol ediyor” diyen Trump için Sisi makbul bir lider. Çünkü Trump gibi iş dünyasından gelenler için her şeyin başı istikrar. Ayrıca Trump’ın Müslüman Kardeşler’e kapıyı kapalı tuttuğunu da dikkate alındığında Nil’in suların başka türlü akacaktır.
– Trump kendisini tebrik için ilk sırada kuyruğa giren Erdoğan’ı “Kızım sizin hayranınız” diyerek mest etmişe benziyor. Trump’ın Sisi’yi onura etmesi ya da İsrail’in Kudüs rüyalarını süslemesi ‘Rabia’yı seçim malzemesi yapmış olanları kasar mı emin değilim. “Ey Putin”den “Canım Putin”e dönüşteki gibi baş döndüren çarklar o kadar içselleştirildi ki artık geleceğe dair öngörüde bulunmak için bakabileceğimiz hiçbir yol işareti kalmadı.
Trump “Müslüman göçmenlere kapılar kapanmalı” deyince Mecidiyeköy’deki Trump Tower’ın açılışına katılmış olmaktan nedamet getirip binanın adının değiştirilmesini isteyen Erdoğan’ın aniden Trump’çı kesilmesini izah etmek de bize değil AKP’li neferlere düşsün! Biraz da onlar kafa patlatsın, “Biz ne ara İslamofobiklerle aynı yola girdik” diye…
Trump, Türkiye’de on binlerce kişinin hapse atıldığı ya da işten kovulduğu hatırlatılınca “İnsan haklarına sıra gelince bizde de çok problem var, bizim ülkemizde ne yaptığımızı bilmezken başka ülkelere karışmak bizim için çok zor” demişti. Ankara’daki zevat bu sözleri “Bırakınız geçsinler bırakınız yapsınlar” diye algıladıysa ortaklığın tadını bozacak başka bir sürü ihtimal var. Mesela Trump’ın Kürtlere dair lafları. Hani Ankara’nın teröristler diye şeytanileştirdiği Rojavalı Kürtler.
Trump’ın “Ben Kürtlerin hayranıyım” sözünün arkasını nasıl getireceğini merak ediyoruz. Pentagon’un halihazırda IŞİD’e karşı YPG ile kurduğu ortaklığın sürmesi muhtemel. Gerçi bu ortaklık Clinton’la da kesilmeyecekti.
Trump, önemsediği Türkiye ile hayran olduğu Kürtler arasındaki çatışmanın da gayet farkında. Bu konuda pek pragmatist. New York Times, “Kürtlerin hayranıyım” diyen Trump’a “Ama Erdoğan değil, bu durumla nasıl baş edeceksiniz” diye sorunca şu yanıtı almıştı:
“İdeali, onların hepsini bir araya getirmek olur. Ve bu bir olasılık olur. Ama ben Kürt güçlerin büyük bir hayranıyım. Aynı zamanda, Türkiye’yle potansiyel olarak çok başarılı bir ilişkimizin olabileceğini düşünüyorum. Ve ikisini bir şekilde bir araya toplamak gerçekten harika olacaktır.”
Tabii Trump, Suriye ordusunun Rojava dahil bütün ülkeye hakim olması yönünde bir tercihte bulunursa durum değişebilir. Ankara bunu “Kürt özerkliğinin sonu” olarak görüp Amerikan katarına atlayabilir.
– Bu arada aynaya Vladimir Putin ve Beşşar el Esad’ın hınzır hınzır bakışları yansıyor. Doğrusu dünyanın dört köşesinde siyasi süreçlere müdahale etmekten geri durmayan Amerikan yönetiminin, Rusya’nın Clinton’a ait e-postaları sızdırmak suretiyle Trump lehine seçimlere müdahale ettiğini düşünmesi çok keyif verici! Rus periferisindeki ‘Gül’, ‘Turuncu’ ve ‘Sarı’ devrimlerin intikamı! İnsanın ‘Müdahale ne demekmiş görsünler’ diyesi geliyor.
Esad da, “Öncelikli hedef Esad değil IŞİD… Esad’dan hoşlanmıyorum ama Esad, IŞİD’i öldürüyor. Rusya IŞİD’i öldürüyor ve İran IŞİD’i öldürüyor” diyen Trump’tan yeni bir sayfa bekliyor. Trump, Suriye konusunda radikal bir değişikliğe giderse kuşkusuz Kongre’nin İsrailci kanadı ve ABD ile dostluğun devamını bekleyen Körfez’in keyfi kaçmış ağalarını karşısında bulacak.
– Ukrayna’da Rus damarını kesmek için aşırı milliyetçi ve neofaşistlerle dümen çeviren Amerikan politikaları da yeni dönemde gözden düşebilir. Trump, Kırım’ın iltihakını sineye çekip Rusya’ya ambargoların kaldırılmasını gündemine alabilir. Kuskusuz Amerikan kurulu düzenindeki Soğuk Savaş artığı Rusofobikler, St. Petersburg’ta muhtemel bir balayını zehretmek için elinden geleni yapacaktır.
Trump Kırım’ı bir hesaplaşma konusu olmaktan çıkartırsa Kırım Tatarlarının hamisi olma iddiasını sürdüren Türk hükümetinin, Mustafa Abdülcemil’e “Mustafa Ağamız” diye başlayan hürmetkâr hitabın devamını nasıl getireceğini merak ediyoruz.
Clinton hem Karadeniz, Kafkasya ve Baltıklarda Rusya’ya daha fazla karşı koymak hem de Esad’a karşı daha fazla güç kullanmak için çok istekliydi. Ankara’daki zevat Putin ile Kalinka dansına kalkmış olmasaydı Clinton’ın eteklerindeki barutun kokusu pekala mest-i harâb edebilirdi.