Fatih Akın’ın belgesel türündeki son filmi 'Müll im Garten Eden' (Cennetteki Çöplük) yakında vizyona giriyor. Akın, dpa’ya verdiği söyleşide, film sayesinde Türkiye’yi bir bütün olarak görebildiğini söyledi.
“Gegen die Wand” (Duvara Karşı), “Auf der anderen Seite” (Yaşamın Kıyısında) gibi filmlerle dünya çapında üne kavuşan Almanya’nın tanınmış yönetmenlerinden Fatih Akın, “Crossing the Bridge: The Sound of İstanbul”dan sonra yeniden bir belgeselle izleyici karşısına çıkıyor. Kendisi Karadenizli olan Fatih Akın, “Müll im Garten Eden” (Cennetteki Çöplük) adını verdiği belgeselinde, Trabzon’un Sürmene ilçesine bağlı Çamburnu beldesinde 2007 kurulan çöp depolama merkezine karşı halkın verdiği mücadeleyi beyazperdeye aktarıyor. Akın, yeni projesi hakkında Alman haber ajansı dpa ile bir söyleşi gerçekleştirdi.
İşte Fatih Akın'ın dpa'ya verdiği söyleşi şöyle:
Filminizin odak noktasında Çamburnu’nda bir çöplükle yaşamak, o kokuya katlanmak zorunda olan ve hakları için mücadele eden insanlar var. Normal vatandaşın büyük siyasi mekanizma karşısında sizce şansı olabilir mi?
Bu insanların sayısına ve böyle bir karara karşı çıkan lobi grubunun büyüklüğüne bağlı. Küçük bir lobi ya da lobi bile sayılmayacak bir örgütlenme söz konusuysa -örneğin bu köyde yalnızca 2 bin kişi yaşıyor- kolaylıkla mağdur durumuna düşebilirler. Türkiye’de mahkemeler ve demokrasi var ama Almanya’daki gibi değil. Dava çöplüğün inşa edilmesi sırasında sürüyorsa, mahkemenin bunu önleme yetkisi olamaz.
Çamburnu, Türkiye haritasının bir ucunda yer alıyor. Sizi buraya çeken ne oldu, bölge ile kişisel bir bağınız mı var?
Dedemin tarafı Çamburnulu. Babaannemle evlenmek istediğinde babaannemin ailesi karşı çıkmış. Onlar da kaçmış ve Batı’ya göç etmişler. Babam da orada dünyaya gelmiş. Ben de dedemin memleketini hep merak ediyordum. İlk kez 2005 yılında gittim.
Çamburnu'nu ilk gördüğünüzde ne hissettiniz?
Çok güzeldi, her yer yemyeşildi. Bu köy denizin yanında, çay tarlalarının ortasında yer alıyor. Oradayken Türkiye’nin gerçekten de Asya’da olduğunu hissettim. Vietnam ya da Kamboçya gibi görünüyordu her yer. Ve insanların fizyonomisine baktığımda da köklerimin orada olduğunu anladım, çünkü yüzüm onlarınkine çok benziyor.
Bu köye bir çöp deposu kurulacağını öğrenince hemen harekete geçtiniz. Film çekerek neyi değiştirebileceğinizi düşündünüz?
Bu sorun kamuoyuna taşındığında, bir film çevrildiğinde, Türk basınının ilgisi buraya yoğunlaşır, bu sayede resmi makamlar üzerinde bir baskı kurulur ve bu süreç durdurulur diye düşünmüştüm. O dönemde çöp deposunun durdurulması için açılan dava sürüyordu. Kamuoyunun bu davayı bilmesinin yargıçları da etkileyeceğini ummuştum. Ancak umduğum gibi olmadı. Depo inşası sürdü ve benim de filmimi çekmeye devam etmek ve baskıyı artırmaya çalışmaktan başka seçeneğim kalmadı.
Film çekimleri 5 yıl sürdü. Bu süreç sizin Türkiye’ye bakışınızı nasıl etkiledi?
Oralar İstanbul'dan çok farklı, zaten “Crossing the Bridge”in çekimleri sırasında İstanbul'a doymuştum. Batılıların çoğunun kafasında şu klişe var: İstanbul Türkiye gibi değil, Türkiye'nin geri kalanı çok daha geri kalmış, kalkınmamış, demokratik ve modern değil. Ancak sonuçta ben neredeyse altı yılımı bu köyde geçirdim ve bu klişelerin gerçekleri yansıttığını düşünmüyorum. Kendi direnişlerini örgütleyen derin, güçlü, olgun ve yaratıcı insanlar tanıdım. Bu benim için de yeniydi. Aslında ben de bu filme minnettarım, bana Türkiye'yi bir bütün olarak görme imkânı verdiği için. Şimdi Trabzon ile İstanbul arasında uçurumlar olmadığını anladım.
İlk gösterimi Cannes Film Festivali'nde yapılan Fatih Akın'ın bu son filmi 6 Aralık 2012'de Alman sinemalarında vizyona girecek. (Deutsche Welle Türkçe)