Jason G Goldman / BBC Türkçe
Hayvanlar dünyasına kıyasla, insan yüzünün ilginç olan özelliği; büyük bölümünün neredeyse tümüyle kıldan arınmış olmasıdır. Evet, bazı erkekler sakal ve bıyık bırakır, ama bu durumda bile yüzümüzün yarısı çıplaktır. İnsana boşuna “kılsız maymun” demiyorlar. Peki, nasıl oldu da yüzümüz kıldan arındı?
İnsanın vücudundaki kılları kaybetmesi sorusu bugün hâlâ tartışmalı bir konu. Bazı uzmanlar bunun nedenini bit vb. parazitlerden kurtulmaya bağlıyor. Buna göre, kıldan arınmış bir vücutla parazitsiz ve sağlıklı olduğumuz mesajını veriyor ve karşı cins için daha çekici bir hale geliyoruz.
Bazıları ise, gölgeli ormanlardan çıkıp sıcak ovalara göç ettiğimizde serinleme işini kolaylaştırmak için kıl döktüğümüze inanıyor. Maymun kuzenlerine kıyasla daha geç olgunlaşan ve daha uzun yaşayan insanı “gençleşmiş maymun” olarak ele alan bazıları da, kılsızlığı bu gençlik özelliklerinden biri olarak görüyor.
Boston’daki 2Al Laboratuvarı’nda nörolog olan Mark Changizi’nin ise farklı bir açıklaması var: Ona göre, kılsızlığın nedeni yürürken, konuşurken, nefes alırken ruh halimizi gösterme ihtiyacımızdan kaynaklanıyor.
Yüzü okumak
Changizi, diğer bazı araştırmacılarla birlikte, türümüzün diğer üyeleri duygularımızı okuyabilsin diye, yüzümüzün kıllardan arınacak şekilde evrildiğini iddia ediyor. Primatların yüzü ve bazı durumlarda genital bölgesi, derinin özelliğinden dolayı renk değiştirebiliyor. Sosyal birer varlık olan primatlar için grubun diğer üyelerine kendi ruh haliyle ilgili bilgi vermek önem taşıyor.
Köpek, at, ayı vb. memelilerin büyük çoğunluğu dünyayı iki rengin karışımı olarak görüyor. “Dikromatlar” olarak adlandırılan bu grup, sadece ışık miktarı ile sarı ve mavi ya da onların karışımı olan yeşil tonları görebiliyor. Çünkü onların gözündeki retinada, ışığın kısa ve uzun dalga boyuna duyarlı iki koni bulunuyor. İnsanlar ve bazı primatlar ise “trikromat”, yani üç konili. Orta dalga boyuna duyarlı üçüncü koni kırmızı-yeşil renkleri görmeyi sağlıyor. Bazı insanlar ise daha şanslı; dört konili, yani “tetrakromat” olan bu kişiler daha fazla renk tonu görebiliyor.
Kan yoğunluğu
Fakat trikromat’ların üç göz konisi eşit aralıklarla birbirinden ayrılmış değil. Bu özellik sayesinde, derinin hemen altındaki kan dolaşımının yansımalarını görebiliyoruz. Yani, oksijenin miktarına bağlı olarak kandaki hemoglobinin ne kadar yoğunlaştığını ya da seyreldiğini derideki renk değişimiyle fark edebiliyoruz.
İnsan derisi birçok renge bürünebiliyor. Yani beyaz, siyah ve kahverengi; derinin sadece temel renklerini oluşturuyor. Siyah deri de kızarır ve bunu Charles Darwin bile fark etmiştir. Kandaki hemoglobine daha fazla oksijen gittikçe deri kırmızılaşır. Oksijen yoğunluğunun azalması, deriyi yeşile çevirir; ki bu görünüm, toplardamarların oksijeni tükenen kanı kalbe taşımasıyla oluşur. Öte yandan kanın belli bir bölgede fazlaca toplanması, derinin rengini maviye çevirir; tıpkı berelenmelerde olduğu gibi. Kandaki yoğunluk azaldığında deri sarı bir renk alır.
Changizi’ye göre, “Renkler duyguları yansıtır ve çizgi filmlerde de duygu durumunu göstermek için bundan yararlanılır. Bu yüzden, çocuklar bile hiç çaba göstermeden olayı anlar.”
Renk sinyali
Dikromatlar ve bazı primatlar, sadece mavi-sarı boyutundaki değişiklikleri, yani kanın yoğunluğundaki değişimi fark edebiliyor. Bu da yararlı bir işlev görüyor. Örneğin, hastalıklı görünümlü sarı yüzlü birine yaklaşmamak en doğrusudur. Ya da derisi morarmış biri yara almış demektir ve sınırlı kaynaklar için kavga etmek gerektiğinde kolay bir hedef olarak seçilebilir.
Ama en iyi kısmı da şudur: Eğer insan yüzü renk sinyalinin görülmesi amacıyla evrilip kıldan arınmış ise, o zaman diğer trikromat primatların da yüzlerinin kılsız olması gerekirdi. Bu hipotezi sınamak için Changizi, 97 farklı primat türünü inceleyerek, monokromat ve dikromat primatların tüylü, insanın da dahil olduğu üç konili trikromatların ise daha görünür bir yüze sahip olduğu sonucuna vardı.
Changizi, kılsız deri, renk sinyali verme dışında bir nedenle evrilmiş olsa da, renk görme ile çıplak deri arasında, en azından primatlar açısından evrimsel bir bağlantı olduğu sonucuna vardı.
O halde, bir daha arkadaşlarınız kendinizi nasıl hissettiğinizi sorduğunda, derinize bakmalarını söyleyin. Doğru sonuca varmaları gerekir. Ne de olsa milyonlarca yıllık bir evrimin sunduğu ipuçları var.