Eski Başbakan Danışmanı Etyen Mahçupyan, "biat hamlesinin yemi oldu" dediği Ahmet Davutoğlu’nun ‘zaruret’ten genel başkanlığı ve başbakanlığı bırakmasının ardından kurulan 65. Hükümet’in Bakanlar Kurulu’nu yorumladı. Karar yazarı Mahçupyan, olağanüstü genel kurula giden süreci, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “parti kültürünün biat mantığına oturtulması hamlesi” olduğunu yazdı. Ancak Mahçupyan, Erdoğan’ın siyasi hedeflerine ve Bakanlar Kurulu’na ilişkin olarak “Erdoğan hoşlanmadığı kişileri bile kabinede tutarak toparlayıcı ve kuşatıcı bir akil rehber olduğunu gösteren bir siyasetçiye işaret ediyor. Bu tercih aynı zamanda Erdoğan’ın göründüğü kadar güçlü olmadığının da göstergesi…” diye yazdı.
Etyen Mahçupyan’ın bugünkü (29 Mayıs 2016) yazısı şöyle:
Tayyip Erdoğan iyi bir siyasetçi… Kendisini makbul ve istenilir kılmak için uğraşıyor, bu sonucu sağlayacak ortamlar yaratmaya çalışıyor ve bunda çok başarılı. Siyasetin daha idealist tanımlarını tercih edenler pek hoşlanmayabilir, ama çoğunlukla siyasetçilerin esas derdi siyasette kalmak ve gücünü artırmaktır. Türkiye gibi ülkelerde bu nitelik çok daha belirgin… Erdoğan da bu ülkenin çocuğu… Bu yeteneğini hem ileri hem de geri adım atarken ortaya koyma yeteneğine sahip.
Olağanüstü Genel Kurul’a giden süreç Erdoğan’ın kendi hedefleri açısından ‘ileriye’ doğru attığı bir adımdı. Parti içindeki gücünün tahkim ederek sorgulanamaz noktaya çekilmesi ve parti kültürünün biat mantığına oturtulması hamlesiydi. Davutoğlu sonuçta bu hamlenin ‘yemi’ olarak kullanılmış oldu. Kimin nerede haklı olduğu veya doğru davrandığı sorusu, hiç de adil olmayan ancak bilinçli bir propaganda sayesinde anlamsız kılındı. Mesele liderle olan ‘uyum’ noktasına indirgendiğinde artık ‘karşılıklı’ bir uyumdan bahsedilmediği, üst makama teslimiyet arandığı herkes için açıktı.
***
Oluşturulan Bakanlar Kurulu ise hayalindeki modele geçmek için henüz zamanın olgunlaşmadığını kavrayan, hoşlanmadığı kişileri bile kabinede tutarak toparlayıcı ve kuşatıcı bir akil rehber olduğunu gösteren bir siyasetçiye işaret ediyor. Bu tercih aynı zamanda Erdoğan’ın göründüğü kadar güçlü olmadığının da göstergesi… Ancak bundan daha doğal ne olabilir? Siyaset inişli çıkışlı bir süreç ve maharet bu dalgalanmaya rağmen istikrarlı bir çizgi üretmekten geçiyor. Erdoğan ise siyasi tarihimizde bunu hakkıyla başarabilen belki de tek lider. Siyaseti tek elden kontrol altına aldığı bir dönemde örneğin ekonomi alanında ‘gereksiz’ riskler almanın akılcı olmayacağını anlayacak kadar zeki biri…
Ancak aynı Bakanlar Kurulu’nun bir işlevi daha var. Erdoğan bu noktadan sonra kimsenin kendi karşısında yeterince pazarlıkçı bir güce sahip olmayacağını da deklare etmiş oldu. Diğer bir deyişle zorunlu olarak attığı ‘geri’ adımı, parti içi dengeler açısından ‘ileri’ bir hamleye dönüştürdü. Böylece Davutoğlu ekibinin ‘bile’ dışlanmadığı, Yıldırım’a ise hayal kurma şansının ‘bile’ verilmediği bir hükümet bileşimi üretti.
***
Erdoğan’ın sırrı kendisi ve kendi geleceği ile partisi ve partinin geleceği arasında sıkı bağlar kurması ve bunu kendisini rakipsiz kılan siyasi gerilimler üzerinden yönetme kabiliyetine sahip olması. Tabanla olduğu öne sürülen ‘organik’ liderlik durumu, aslında esas olarak parti ile var. Taban ile olan bağ psikolojik ve duygusal temelde bir arayış. Ama parti ile yaşanan ‘organik’ hal güç, yaptırım ve kariyer üçgenine sıkıştırılmış sahici bir bütünleşme dinamiğini ifade ediyor.
Ne var ki Erdoğan’ın hayallerinin gerçek olabilmesi yine de pek kolay gözükmüyor. Çünkü hızla değişen, normları yükselen, vasata razı olmakta giderek zorlanan bir muhafazakar taban üzerinde siyaset yapıyorsunuz ve bu değişimin sizin hayallerinize uygun düşme ihtimali çok fazla değil. Apaçık yanlışlarla mücadele ettiğinizde sorun yaşamazsınız, çünkü herkes arkanızda durur. Ancak yeniyi üretmek üzere yola çıktığınızda sizin fikriniz olası fikirlerden sadece biridir ve eğer toplum nezdinde yeterli derinliğe ve gerçekçiliğe sahip değilse kaçınılmaz olarak yalnızlaşırsınız.
Nitekim Erdoğan da bunun farkında… Kapasitesinin müstakbel siyasete uygun düşmeyeceğini hissettiği noktada, siyaseti kendi kapasitesine uygun hale getirmeyi bildi ve bunu AK Parti’ye kabul ettirdi.