15 Temmuz Darbe Girişimi

Eski MİT'çi Cevat Öneş: 15 Temmuz'un siyasi ayağını ortaya çıkarmada gerçeklerle yüzleşmekten korkuyorlar

"Askeri kanadında dahi tereddütler var"

15 Eylül 2016 17:06

 

Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, 15 Temmuz'da düzenlenen darbe girişiminin planlayıcısı olduğu ilerisi sürülen Fethullah Gülen'in liderliğini yaptığını "Gülen cemaatinin 2002’den 2010’a kadarki dönemde iktidar partisiyle ve çevresiyle içli dışlı olduğu" belirterek "Burada tabii ki siyaseten riskler görüyorlar demek ki" dedi. Öneş, "Siyaset ayağı üzerinde büyük korkular var. Sorumluluğu alma, gerçeklerle yüzleşme; bütün mesele bu" diye konuştu. 

Tunca Bengin'in Milliyet'in bugünkü (15 Eylül 2016) nüshasında yayımlanan 'Darbe girişiminin siyasi ayağı eksik' başlıklı yazısı şöyle:

15 Temmuz’un üstünden iki ay geçti. Bu süre içinde KHK’lar ile başlayan FETÖ’cü temizliğinde 10 bini polis, 5 bini asker olmak üzere 70 bin civarında kamu çalışanı ihraç edildi. Yüzlerce kurum kapatıldı, FETÖ’nün finansörlüğü gerekçesiyle çok sayıda işadamının mal varlığına da el konuldu. Bunlar şimdilik kayda geçenler çünkü temizlik tam gaz devam ediyor, hatta devletin tepesinden “Açığa alma yarışına girmeyin” diye uyarı da geldi. Yani temizlik operasyonunda hızlı yol alma gibi bir durum söz konusu. Peki, aynısı 15 Temmuz gecesi yaşananların netliğe kavuşması noktasında geçerli mi? Ya da darbe girişimi tam olarak aydınlığa kavuştu mu? Bayramda konuştuğum MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’in bu soruya yanıtı şuydu:

“Hayır, hayır, nerede... Bir defa bir darbe yapılıyorsa ki eşiğine gelinmiş. Yani kıl payı kurtarılmış denilen bir tabir vardır ya, böylesine bir ortamda yakalananlar öyle eften püften insanlar değiller, askeri kanatta rütbeli insanlar ama bunun siyasi ayağı boşlukta. Askeri kanadında dahi tereddütler var. O bakımdan henüz açıklığa kavuşmuş bir mesele değil.”

Öneş’in ‘neden’ sorusuna verdiği karşılık da şöyleydi:

“Siyaset ayağı üzerinde büyük korkular var. Sorumluluğu alma, gerçeklerle yüzleşme; bütün mesele bu. Bunun tabii ki geçmişlere giden boyutu var ama 2002’den başlayan 2010’a gelen dönem bu hareketin çok iktidar partisiyle çevresiyle içli dışlı olduğu bir zaman. Burada tabii ki siyaseten riskler görüyorlar demek ki.Amerika’dır, üst akıldır bunların hepsi var ama böylesine saldırılara hazır hale gelmiş, çürümüş bir devlet yapısı da var. Önce devlet yapısının, kurumsal yapının güçlü olması, böylesine tehditler karşısında savunma gücünün üst seviyede olması gerekir. Burada çok ciddi bir yönetim boşluğu var. Zaten onun için de hep, üst akıl diye, bu sorumluluğu kaçırma olayı karşımıza çıkıyor.”

Rakka, Cerablus değil

FETÖ’ye müdahalede geç kalındığını, aynı gecikmenin Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlayan Cerablus harekâtı için de geçerli olduğunu belirten Öneş’in, Türkiye’nin Rakka’ya dönük olası bir müdahalesine ilişkin öngörüleri ise şu yöndeydi:

“Rakka çok problemli, hassas bir konu. Biz hallederiz değil de desteklerlerse halledilebilecek bir konu yoksa biz kendi başımıza Rakka’ya indiğimiz takdirde büyük risklerle karşı karşıya kalırız. Çünkü derinlikli bir alan, oraya TSK’nın inmesi bir kolordu gerektiren olay. Ayrıca, IŞİD’in çok tahkim ettiği, hazırlıklı olduğu bir alan ve sivillerin bulunduğu bir yerleşim yeri, yani bir Cerablus değil. Orada ancak ABD, Rusya anlaştığı ve koalisyon güçlerinin desteği olduğu, Suriye rejimiyle de anlaşıldığı takdirde birlikte hareket edilecek, planlanacak bir olay, yoksa onun dışında söylenenler hep siyasi, hamasi şeyler. Tabii ki bir de PYD meselesi var. Anlaşılıyor ki ABD, PYD güçlerine desteğini vermeye devam ediyor çünkü onları Rakka’da kullanmak istiyor, hatta Musul harekâtında da kullanmak istiyor gibi bir görüntü var. O nedenle, Türkiye’nin ABD ile PYD konusundaki pazarlığından nasıl bir sonuç çıkar, bunlar hep soru işaretleri...”

Ceza dediğin caydırıcı olur

Kurban Bayramı’nda bu yılda bildik manzara yinelendi. Sokaklar, parklar, boş araziler kurban kesenlerle doldu. Caddelerdeki elektrik direkleri hayvanları asıp yüzmek için kullanıldı. Kesilen hayvanların yanında ateş yakıp et yiyenler bile vardı. Yani vatandaş yasağı ve uyarıları takmadı. Neden diye sorulduğunda da kesim alanlarının kalabalık ve pahalı olması gibi gerekçeler öne sürdüler. Buna karşı belediyeler de izinsiz kesim yapanlara Kabahatler Kanunu kapsamında 105 lira para cezası kesti. Aslında buna her Kurban Bayramı’nda sahnelenen bir oyun da denilebilir. Çünkü bu işin 100 liralık bir cezayla önlenemeyeceği, her yıl kesilen binlerce (adet olarak) ceza nedeniyle ortada. Açıkçası, vatandaş kendisi için “eziyet” olarak gördüğü kesim yerine gitmek yerine, cezayı ödeyip hayvana “eziyet” etmeyi yeğ tutuyor. O nedenle demem şu ki; eğer belediyeler bu görüntüleri ortadan kaldırmaya gerçekten niyetli ve kararlılarsa yapacakları tek şey var: İzinsiz kesim cezalarını bin iki bin liraya çıkarmak, denetimleri sulandırmamak...