Ertuğrul Özkök | Zamanın Ruhu
“Journalist at Large” olarak, açık kaynaklardan ulaştığım “Derin istihbarata” devam ediyorum.
Dünkü yazımın başlığı “Ankara’da Tuhaf Şeyler’di…”
Ondan sonra geçen 24 saatte daha da tuhaf şeyler olmaya devam etti.
İşte hikayesi…
Anka-S’in düşürülmesinden 20,5 saat önce Ankara’da söylenen
Kronolojik zamanlamaya bakalım.
(*) 4 Ekim Çarşamba: Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, tarihe bir ilk olarak geçecek açıklamasını yapıyor.
(*) Şimdi saatlere bakalım.
Dışişleri Bakanı Fidan’ın KKTC Dışişleri Bakanı ile birlikte yapacağı basın toplantısı saati 13.45 olarak veriliyor.
Ancak toplantı 15 dakika gecikmeli başlıyor. İlk bölümü Kıbrıs konusuna ayrılıyor ve aşağı yukarı 10’ncu dakikadan itibaren asıl kısmı geliyor.
Herkesin atladığı ayrıntı: Güler’in açıklamasındaki eksik cümle
Hakan Fidan’ın konuşmasının o bölümünü tekrar veriyorum:
“Özellikle Irak ve Suriye’de PKK/YPG’ye ait bütün altyapı, üstyapı tesisleri, enerji tesisleri bundan sonra güvenlik güçlerimizin, silahlı kuvvetlerimizin, istihbarat unsurlarımızın topyekün meşru hedefidir. Üçüncü tarafların PKK/YPG’li tesislerden uzak durmasını tavsiye ediyorum.”
(*) Aynı gün Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler de aynı konuda bir açıklama yapıyor.
Onun açıklamasında da bütün PKK/YPG tesislerinin meşru hedefimiz olduğu belirtiliyor.
Ancak ogün hepimizin gözünden bir şey kaçıyor.
Savunma Bakanı Güler’in açıklamasında “Üçüncü tarafların uzak durması tavsiyesi” yok.
Yani uyarı kısmı devletin silahsız kanadına bırakılmış.
Türkiye ile Suriye arasında saat farkı olmadığına göre
Dışişleri Bakanının basın toplantısına dönelim…
O sözleri söylediğinde saat 14.10 gibi.
Türkiye ile Suriye arasında saat farkı yok. Dolayısıyla en geç saat 15’de Fidan’ın sözleri Washington ve Kuzey Suriye’deki Amerikan Komutanlığına ulaşmış olması gerekiyor.
Hep Bayraktar SİHA’ları görürdük, bu kez TUSAŞ SİHA’sı
(*) 5 Ekim Perşembe…Saat 07.30
Türk ‘Hava unsurları’ PKK/YPG bölgesinde operasyonlarına başlıyor..
Yani Fidan’ın uyarısından 17.5 saat sonra.
Buranın hava sahası Amerikan ordusunun kontrolunda…O nedenle Türk Hava Kuvvetleri F-16’ları o bölgeye girmiyor.
Onun yerine SİHA dediğimiz insansız hava araçları yapıyor operasyonu.
(*) Bugüne kadar hep Bayraktar’ın SİHA’larını görüyorduk bu tür operasyonlarda.
Bu defa TUSAŞ’ın yaptığı “ANKA-S” tipi insansız araçlar bombalıyor.
İlk dalga harekatta “Üçüncü Taraf’tan herhangi bir tepki gelmiyor.
Ancak dün Associated Press’ten gelen önemli bir ayrıntı var.
Amerikan tarafı “Vurmayın burada Amerikalı asker var” diye defalarca uyarıyor.
İkinci harekat saat 11.30’da, 20,5 saat sonra ve 550 yard mesafede
Şimdi dikkat…
(*) 5 Ekim Saat 11.30…Yani, Türk Dışişleri Bakanının uyarısından 20.5 saat sonra..
İlk dalga operasyonda, uyarıdan başka herhangi bir tepki gelmeyince ANKA-S’ler bu defa daha yakına giriyor.
İlk 10 dakika yine bir tepki gelmiyor.
ANKA-S’ler Amerikan askerlerinin de bulunduğu tesise 550 yard, yani 502.92 metre yakına geldiğinde bir Amerikan F-16’sı beliriyor ve Türk SİHA’sını vuruyor.
Tarihi bir an…
Çünkü ilişkiler tarihinde ilk defa bir Amerikan savaş uçağı bir Türk hava unsurunu vurarak düşürüyor.
Ankara’da hesaplanmayan veya ölçülmek istenmeyen sınır bu muydu?
O an anlıyoruz ki, “Üçüncü Taraf” uyarıya kulak vermeyip Türkiye’nin meşru gördüğü hedefte kalmış.
Ankara’da hesaplanmayan nokta belki de buydu…
Veya “Ölçülmek istenen sınır…”
İşte o andan itibaren operasyonun kontroldan çıkıp hiç beklenmedik bir noktaya kadar tırmanması ihtimali oraya çıkıyor.
Yine o an, “Duygusal ve tepkici retoriğin” bitip, aklın ve sağduyunun devreye girmemesi gereken an oluyor.
Araya sıkışan çok önemli iki soru
(*) BİR: Fidan’ın uyarısı ile ilk saldırı arasında 17.5 saat var.
Bu 17.5 saat içinde iki tarafın sivil ve askerler kendi aralarında bu konuyu hiç konuşmadılar mı?
Hepimizin bildiği bir konu var.
Fırat’ın Doğu’sunda hava sahası Amerikan ordusunun kontrolunda. Bunun için uluslararası planda onları haklı çıkaracak bir argümanları da var.
“İŞİD’e karşı mücadele sürüyor.”
O nedenle Türk ve Amerikan askeri yetkilileri arasında çatışmayı önleyici “Çatışmasızlık kuralları da belirlenmiş durumda.
İyi de aradan geçen 17.5 saatte bu kurallarla ilgili hiçbir direk temas yapılmadı mı?
Veya yapıldı da , “Üçüncü Taraf” olarak ABD, bu uyarıyı dikkate almadı veya onlar da Türk tarafının nereye kadar gideceğini mi ölçmek istedi.
Amerikan F-16’sı neden 10 dakika geç geldi?
Bana en ilginç gelen ise, Amerikan uçağının, Türk SİHA’sını 10 dakika sonra gelerek vurması oldu.
İlk taaruz 3 saat önce yapıldığına göre, bölgede devriye gezen hiçbir ABD uçağı yok muydu? Böyle bir çatışmada 10 dakika çok uzun bir zaman.
Haberi geç almışlar da diyemezsiniz…
Çünkü o tesisteki Amerikan askerleri SİHA taaruzundan önce sığınaklara girmiş.
O nedenle hiç can kaybı yok…
Bilek güreşi: Karşı taraf nereye kadar gidebilir?
O noktadan itibaren Ankara ve Washington’daki merkezlerin kafasında iki sorunun cevabı aranıyor:
Washington: Türkiye, “Üçüncü tarafları” vurma konusunda nereye kadar gidebilir?
Ankara: Üçüncü taraf olarak ABD PKK/YPG’ye ait tesislerde kalmakta ne kadar kararlı?
Tehlikeli bir bilek güreşi ve kimsenin yararına olmayacak bir inatlaşma…
Ancak iki merkezde de akil insanlar var.
Yumuşatıcı ilk açıklama Pentagon’dan geliyor
Önce Pentagon’dan bir açıklama:
Özeti şu:
Türkiye müttefikimizdir, istemediğimiz bir hadise oldu. Üzgünüz. Ama bunu meşru müdafaa çerçevesinde yaptık.
Onun arkasından ikinci bir açıklama:
“Türkiye’nin kasıtlı olarak ABD güçlerini hedef aldığına dair hiçbir göstergemiz yok.”
Anlamı ne?
Demek ki Türk Ordusu “Üçüncü taraf” olarak ABD’yi hedef alan bir operasyon yapmamış.
İyi de o zaman “Meşru müdafaa” ne anlama geliyor?
Ankara’nın asıl merak ettiği cümle sonda geliyor
Ankara’nın en merak ettiği sorunun cevabı açıklamanın sonunda geliyor:
Biz burada İŞİD’le mücadele için varız. Kalıp o mücadeleye devam edeceğiz.
Peki bu mücadele 800 Amerikan askeri ile mi yapılacak?
Tabii ki YPG’nin silahlı unsurları ile…
ABD tarafı kararlılığını gösteriyor ama olayın kontroldan çıkmaması için bir yumuşatma adımı da atılıyor.
Savunma Bakanlığı’nın mavi işaretli X’inden verilen cevap
Bekledikleri cevap T.C. Milli Savunma Bakanlığı’nın mavi işaretli resmi “X” hesabından geliyor:
“Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve ABD Savunma Bakanı Lloyd James Austin 5 Ekim 2023 tarihinde bir telefon görüşmesi gerçekleştirmiştir.”
İşte bu cümlenin hemen altında o günkü meseleyle hiç ilgisi olmayan bir cümle dikkati çekiyor:
“Bakan Yaşar Gülen tarafından DEAŞ’a karşı ABD ile ortak mücadeleye hazır olduğu ifade edilmiştir.”
Bunun anlamı açık:
Türkiye “Merak etmeyin biz İŞİD’e karşı mücadeleyi sizinle birlikte biz yaparız…”
Tuhaf günden geriye kalan son tuhaf soru
Türkiye bugüne kadar çatışmasızlık kurallarını hiç çiğnemedi.
Türk Hava Kuvvetlerine ait hiçbir askeri uçak Amerikan kontrolundaki sahaya geçmedi.
Operasyon yaptığında bunu Türkiye sınırındaki kalarak roketlerini 100 km öteden fırlattılar.
Öyleyse bu defa Türk hava unsurları neden o bölgeye girdi…
Dışişleri Bakanlığı’nın 246 nolu açıklaması: SİHA neden kaybedildi?
Bu sorunun cevabı da “Üçüncü taraflara” uyarıyı yapan Hakan Fidan’ın bakanlığının dünkü “246 No’lu” açıklaması ile geliyor.
Açıklamada Türkiye’nin de “Meşru haklarını” koruma çerçevesi içinde bu harekatı yaptığının altı çizilerek ifade ediliyor.
Ama açıklamanın en önemli cümlesi biraz aşağıda;
SİHA uçağının neden düşürüldüğü şu cümleyle açıklıyor:
“Operasyon esnasında üçüncü taraflarla işletilen ‘Çatışmasızlık’ mekanizmasındaki farklı teknik değerlendirmeler nedeniyle bir SİHA kaybedilmiştir.”
Dikkat…
Açıklamada “Düşürülmüştür” yerine “Kaybedilmiştir” fiili kullanılmış.
Teknik anlaşmazlık neymiş, cevabı yabancı uzmandan geliyor
Peki neymiş o “Teknik değerlendirme farkı?”
Onun cevabı Dışişleri’den değil, bölgeyle ilgili yabancı bir uzmandan geliyor.
Charles Lister’den…
Lister, Middle East Institute’un Suriye çatışmaları ve özellikle de Kuzey Suriye ve El Kaide konusunda uzmanlaşmış bir üyesi…
Dün bir tweet atarak şöyle yazıyor:
“Öğrendiğime göre Amerikan F-16’sı tarafından düşürülen ANKA-S silahlı insansız araç, Türk Silahlı Kuvvetleri değil, MİT tarafından kullanılıyormuş…”
Böylece düşürülen SİHA’nın askeri değil, sivil otoriteye bağlı bir kuruluş olan MİT’e ait olduğu ilk defa böylesine açık biçimde ifade edilmiş oldu.
O SİHA, silahlı kuvvetlerin değil MİT’in kullandığı bir araçtı
Acaba Dışişleri’nin “Teknik değerlendirme farkı” dediği de bu muydu?
Çünkü “Çatışmasızlık” kuralları siviller değil, askerler açısından geçerli bir anlaşma.
Türkiye MİT’e ait aracın “Çatışmasızlık” kurallarına girmediğini mi iddia etti?
Mantıki olmasa da sorun çözücü bir gerekçe
Bir bakıma da iyi…
Çünkü bu olayı “Teknik anlaşmazlığa” bağlayıp, düşürme eyleminden, anlaşmazlık kazasına indirmek iki taraf için de akıl yolunu açan bir gerekçe olabilir.
Neticede Türkiye’nin uyarı hedefi de bence gerçekleşti…
Bütün bu olaylar olurken Hazine Bakanı nerede?
Bütün bu olaylar olup biterken Hazine ve Maliyle Bakanı Mehmet Şimşek, Londra’da toplam varlığı 75 trilyon doları bulan yatırım şirketlerinin en üst düzey temsilcileriyle görüşüyordu.
Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan önümüzdeki Salı günü Fas’ın başkenti Marakeş’e gidiyor.
Orada Dünya Bankası ve IMF’in yıllık toplantısına katılacak en üst düzey yatırımcılarla görüşecek.
Kabul edelim ki, bu yatırımcıları, ABD ile savaşa girmiş bir ülkede yatırıma ikna etmek kolay olmayacaktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan nasıl bir tavır alacak?
Cumhurbaşkanı Erdoğan şu ana kadar bu konuda bir şey demedi. Ama hepimiz biliyoruz ki böyle bir konuda sessiz kalmaz.
Keşke sessiz kalsa diye düşünüyorum. Yumuşatacak veya en azından çatışmayı yükseltmeyecek bir pozisyon alsa…
Neticede Türkiye en etkili bakanının ağzından en sert uyarıyı yaptı.
Operasyon Amerikan askerinin 500 metre yakınına kadar götürüldü.
Sonunda. “Üçüncü Tarafla” belli bir mutabakat sağlandı.
Bu hedefe ulaşıldıktan sonra Cumhurbaşkanının sessiz tarafta kalması belki de daha sağlam bir görüşmenin yolunu açabilir.
Tabii bizimki sadece temenni…
Ertuğrul Özkök’ün "Zamanın Ruhu" başlığıyla "Newsletter" formatında paylaştığı yazısı aynen yayımlanmıştır.