Eski Kültür ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, “Kuruluşundan bu yana, Adalet ve Kalkınma Partisi'nde ne değişmedi?” sorusuna ilişkin “Önceleri bu soruya sadece adı değişmedi, diyordum. Şimdi bunun bile yeterince doğru olmadığını düşünüyorum. 'Adalet' ve 'Kalkınma' sözcükleri, ülkenin temel ihtiyaçlarına dönük, acil ve yakıcı karşılıkları olan çok doğru seçilmiş sözcüklerdi. Ama uzun süredir Parti'nin adı olarak artık bu sözcükler kullanılmıyor, 'AK Parti' diye kısaltma yeni bir ad oluşturuldu, herkes bunu kullanmaya zorlanıyor. Toplantılara katılanlara sorunuz, çoğu kişi bu kısaltmanın açılımını bilmiyor. Bu sadece bir kısaltma gayreti değil, kuruluştaki temel hedeflerden zihin altında bilinçli bir uzaklaşma” dedi.
AKP, 16. kuruluş yıl dönümü kutlamaları bugün Ankara’da çeşitli etkinliklere kutlanacak. 5 yıl boyunca partide görev alan isimlerin de katılması beklenen kutlamalarda “AK Parti'nin 16 yılı” adlı belgesel ile "Türkiye'nin Lideri" filminin gösterileceği belirtiliyor.
AKP'nin 16. Kuruluş Yıldönümünde, 60 ve 61. Hükümetlerde Kültür ve Turizm Bakanlığı yapan Ertuğrul Günay, partinin dünü ve bugünü T24’e değerlendirdi. Günay, “2011 Sonrasında ise, uzun süren her yönetimin yaşayabileceği yıpranma ve yozlaşmaları yaşayan iktidarın hala yerinde kalması karşısında, bence artık AKP'nin başarısından değil, muhalefetin başarısızlığından söz etmek gerekir” dedi.
Günay, T24’ün, 15 yılı iktidarda geçen AKP’nin 16. Kuruluş yıldönümüne ilişkin sorusunu yanıtladı ve şu değerlendirmeleri yaptı:
“Muhalefetin bu saatten sonra etkili bir şey yapabilmesi gerçekten zor”
Adalet ve Kalkınma Partisi, 90'lı yılların sonunda yaşanan ekonomik kriz ortamının ardından 2001'de kuruldu. Bu dönem, iktidarı ve muhalefetiyle Meclis'teki tüm partilerin kamuoyunda güven ve destek yitirdiği, aynı zamanda bir siyasal kriz dönemiydi.
2002 sonunda yapılan ilk genel -ve erken- seçimde, Meclis'teki bütün partiler, -iktidarı muhalefetiyle- barajın altında kaldılar. Yeni bir parti olarak AKP ve -önceki 1999 seçiminde barajın altında kaldığı için- Meclis dışında olan CHP, Meclis'e girdiler. Bu ilk dönemde Ak Parti iktidarı daha çoğulcu, AB yanlısı, demokrat bir tutum sergilerken, CHP muhalefeti daha tutucu, devletçi, elitist karşı tavır izledi. Muhalefetin bu tavrı ve önceki iktidarların eksik bıraktığı birçok alanda iktidarın aldığı popülist önlemler, AKP'nin 2007 ve 2011 seçimlerinde de tartışmasız başarılı olmasına yol açtı.
2011 Sonrasında ise, uzun süren her yönetimin yaşayabileceği yıpranma ve yozlaşmaları yaşayan iktidarın hala yerinde kalması karşısında, bence artık AKP'nin başarısından değil, muhalefetin başarısızlığından söz etmek gerekir.
-Ana muhalefet neredeyse bir ay süren bir uzun yürüyüşle etkili bir eylem yaptı; iktidarın uygulamalarını protesto etti. Daha ne yapabilir?
Muhalefetin bu saatten sonra etkili bir şey yapabilmesi gerçekten zor. Ancak yürüyebilir, tatil bölgelerinde uzun toplantılar düzenleyebilir; böylelikle yönetiminin kalıcılığını sağlayabilir, kendi kitlesini ayakta tutabilir. Çünkü muhalefet etkili ve sonuç alıcı eylemler yapabileceği eşiklerde gerekeni yapmadı, yapamadı.
- Neler yapmadı, yapamadı?
Burada herkesin bildiği örnekleri uzun uzun yinelemeyi gereksiz buluyorum. 2013'ten 16 Nisan 2017'ye kadar çok örnek sayabilirim. Şu kadarını söylemek isterim: Dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde, son üç-beş yılda yaşadığımız olayların biri bile yaşansaydı, iktidar değişirdi.
Bugün, bütün bu yaşananlara karşın, iktidar ayakta duruyorsa, bu iktidarın başarısı değil, muhalefetin başarısızlığıdır.
- AKP, 15 yıldır iktidarda. Siz iktidarın 2007-2012 döneminde Hükümet Üyesi olarak bulundunuz. Şimdi bu iktidarı, "uzun süren her iktidarın yaşayabileceği yıpranma ve yozlaşmalar" yaşadığı gerekçesiyle eleştiriyorsunuz. Kuruluşundan ya da en azından sizin görev yaptığınız dönemden bu yana AKP'de ne değişti?
Belki şöyle sormak daha doğru olabilir. Kuruluşundan bu yana, Adalet ve Kalkınma Partisi'nde ne değişmedi?
“Parti, kuruluşunda bir lider partisi değil, bir program ve kadro partisi görünümündeydi”
- Öyle soralım. Ne değişmedi?
Önceleri bu soruya sadece adı değişmedi, diyordum. Şimdi bunun bile yeterince doğru olmadığını düşünüyorum. 'Adalet' ve 'Kalkınma' sözcükleri, ülkenin temel ihtiyaçlarına dönük, acil ve yakıcı karşılıkları olan çok doğru seçilmiş sözcüklerdi. Ama uzun süredir Parti'nin adı olarak artık bu sözcükler kullanılmıyor, 'AK Parti' diye kısaltma yeni bir ad oluşturuldu, herkes bunu kullanmaya zorlanıyor. Toplantılara katılanlara sorunuz, çoğu kişi bu kısaltmanın açılımını bilmiyor. Bu sadece bir kısaltma gayreti değil, kuruluştaki temel hedeflerden zihin altında bilinçli bir uzaklaşma.
Parti, kuruluşunda bir lider partisi değil, bir program ve kadro partisi görünümündeydi. Genel Başkan bir 'hakim-i mutlak' değil, eşitler arasında birinci (primus inter pares), umut veren, yetenekli ama o ölçüde de mütevazı bir siyaset adamıydı. Şimdi 'tek adam'. Program tümüyle değişti, kadronun da yerinde yeller esiyor.
- Bu durumda sadece Genel Başkan, liderlik değişmedi, denilebilir mi?
Bence asıl kritik soru bu: Evet, isim olarak Genel Başkan, Lider değişmedi. Dışardan bakınca en kalıcı, istikrarlı, sabit olan bu. Ancak onun da söylemleri, siyaset tarzı, çevresi, ittifak ve yol arkadaşları değişti. Bu durumda lider değişmedi demek, yeterince gerçekçi, doğru bir saptama satılamaz.
Elimde bir kitapçık var: "Partinin 2007 Seçim Bildirgesi, Genel Başkan Erdoğan'ın Konuşması". Haziran 2007'de yayınlanmış. Kuruluş yıldönümü vesilesiyle yeniden okudum. Bu değişim konusunda çok önemli bilgiler içeriyor.
- Ne söylüyor bu kitapçıktaki konuşmasında Erdoğan?
Hemen 4. ve 5. sayfalarda şöyle söylüyor: "Anayasa, Cumhuriyetimizin değişmez nitelikleri olan demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkelerini daha da pekiştirmeli, bireylerin haklarını en etkin şekilde korumalı, temel hak ve özgürlükleri 'İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin ve 'Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin getirdiği ilke ve standartlarda güvence altına almalıdır.
"Yeni Anayasa kısa, öz ve açık olmalı; yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ilişkiler parlamenter sistemin kuvvetler ayrılığı esasına göre açık ve net olarak anlatılmalı, bu çerçevede Cumhurbaşkanının konumu ve yetkileri yeniden tanımlanmalı, temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçiş sağlanmalıdır."
Bu konuşmanın altını ben bugün de imzalıyorum, bu ilkelerin uygulamaya konması gerektiğine yürekten inanıyorum.
Sayın Erdoğan da bu konuşmasını kabul ve tekrar ediyorsa, sorun yok, Adalet ve Kalkınma Partisi kurucu değerlerine bağlı ve bunları takip ediyor, denilebilir.
Kabul etmiyorsa, AK Partinin kurucu değerlerinden asıl kimin ve neden savrulduğunu sormak herhalde hakkımızdır.