T24 Haber Merkezi
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, iktidarın insanları hasta ederek para kazandığını ve bu şekilde Yenidoğan Çetesine yol açtığını ifade ederek "Senin açtığın yoldan birtakım vicdansızlar, el kadar bebekleri yenidoğan ünitesine yatırarak, orada yoğun bakıma alarak o çocuklar üzerinden para kazanıyor. Bugün el kadar bebeleri katlederek para kazanan namussuzlarının ağababaları deprem zamanında da çadır satıyorlardı” dedi.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, İstanbul’un Sultangazi ilçesinde bugün pazar ve esnaf ziyareti yaptı, ardından da TİP Sultangazi İlçe Örgütü açılışında düzenlenen olan Halk Buluşması’na katıldı. Burada bir araya gelen partililere seslenen Baş, “Bu iktidar döneminde 30 binden fazla işçi, adına iş kazası denilen cinayetlerde hayatını kaybetti. Bunların yüzde 98’i sendikasız. Anayasal bir hak olan sendikanın olmadığı iş yerlerinde işçiler hayatlarını kaybediyorlar. Niye, patronlar daha fazla para kazansın diye. Niye, zenginler daha zengin olsun diye” ifadelerini kullandı.
“Vicdanı olan kimsenin yenidoğan çetesinden başka bir şey konuşmaması lazım”
Baş, “yenidoğan çetesi” ile ilgili de şunları söyledi:
“Ben bugün aslında bu ekonomi programını anlatacaktım. Bu ülkenin ekonomik sorunlarının nasıl çözülebileceğini anlatmak için sizlerle buluşmak istemiştim ama açık söyleyeceğim. Türkiye’de vicdanı olan hiç kimsenin bugün yenidoğan çetesinden başka bir şey konuşmaması lazım. Türkçenin utanç verici bir kelimesi oldu: Yenidoğan çetesi... Daha bir günlük, birkaç saatlik çocuk hastanede doğmuş; annesinin, babasının, eşinin, dostunun en güzel günü, en güzel anı, hayatta en mutlu olduğumuz an birtakım alçaklar, namussuzlar, şerefsizler ondan para kazanmaya çalışıyorlar. Bunlarda aklın yerine hurafeyi, bilimin yerine dini, vicdanı yerine paraya koymuş bir anlayış var. Kendi kendimize bir soralım. 22 yıldır iktidarda, en çok neyle övünüyorlardı? Diyorlardı ki, ‘AKP bir sağlık devrimi yaptı’. Doğru mu? ‘AKP sağlıkta dönüşüm programı diye bir program uyguladı’. Hatırlıyoruz değil mi? Onlar bu sağlıklı dönüşüm programını ilk ortaya attıklarında bu ülkenin devrimcileri, sosyalistleri, biz dedik ki ‘Ey yurttaşlar, bu yalanlara inanmayın’. Bunlar hastaneleri ticarethane, hastaları yani yurttaşları da müşteri haline getiren bir hastane modeli kuruyorlar. Hastanenin, hastalığın parası olur mu ya? Özel hastane diye bir şey olur mu? Yani biz hastalanacağız da birileri bizim sırtımızdan para kazanacak. Bu vicdana, akla, bilime sığar mı? Her yerde bunu anlatmaya çalıştık ama dediler ‘Siz eski kafalısınız, siz dinozorsunuz, geçti o çağlar’ dediler. Artık parası olan istediği özel hastaneye gidecek, tedavisini olacak. Olmayan da ne hâli varsa görsün. Beş parmağın beşi de bir mi? Onun parası var. Senin yok. O niye senin yüzünden çile çeksin? Bunları anlattılar mı bize?
“Vicdan sahibi hiçbir yurttaşın susmaması lazım”
Geçen seçimden önce gittiğim her yerde ben ne anlattım? 'Bir ülke düşünün' dedim. O ülkede Sağlık Bakanı, özel hastane patronu. Yani Sağlık Bakanı, ‘Ben bu ülkedeki insanları nasıl hasta ederim de hastaneden daha çok para kazanırım’ diye düşünen bir adam. Biz bunları tartışmadık mı? Ben şunu sormak istiyorum. Şerefsizliğin azı çoğu olur mu? Alçaklığın azı çoğu olur mu? Namussuzluğun azı çoğu olur mu? Sen insanları hasta ederek bunun üstünden para kazanmaya çalışan bir iktidarsın. Senin açtığın yoldan birtakım vicdansızlar, el kadar bebekleri yenidoğan ünitesine yatırarak, orada yoğun bakıma alarak o çocuklar üzerinden para kazanıyor. Şimdi bunlar da sözde vicdana gelmişler. Onu mahkemelerde yargılayacaklarmış. İnanmıyoruz. Biz bunların mahkemelerine inanmıyoruz. Biz bunların adaletine inanmıyoruz. Bunların adaleti yüzünden bu ülke bu hâle geldi zaten. Buradan bütün yurttaşlara sesleniyorum; biz bu vicdansızlık karşısında sustuğumuz anda her şeyimizi kaybederiz. O çocukların ses çıkartabilecek durumu yok. O çocuklar konuşamıyor. O çocuklar doğdukları anda güvendikleri için, doktora güvendikleri için, aileleri el kadar bebeklerinin başına bir şey gelmesin diye neleri var neleri yoksa teslim ettikleri için birtakım alçaklar tarafından onlar sadece ve sadece para kazanmak için öldürülmüşken bu ülkede vicdan sahibi hiçbir yurttaşın artık susmaması lazım.
“El kadar bebeğe bunu yapan bize neler yapmaz”
Açız, yoksuluz. Açlığa, yoksulluğa bile gerekirse direniriz. Bugünler mutlaka geçer. Bu haramilerin iktidarını mutlaka indiririz ve tekrar hak ettiğimizi kazanırız ama vicdanımızı kaybedersek, ama çocuklarımızı kaybedersek, ama geleceğimizi kaybedersek yapacak hiçbir şeyimiz olmadı. Bugün itibarıyla bizim her şeyi bir kenara bırakmamız ve daha bir günlük, üç günlük bebeden para kazanmak için onların hayatını yok sayan; çocukların, annelerin, babaların hayatını karartan o şerefsizlere karşı hep beraber sesimizi yükseltmemiz lazım. Susmamamız, beklemememiz lazım. Bu sistem, insanı sadece para olarak görüyor, bizi sömürebilecek bir canlı olarak görüyor, bizi insan olarak görmüyor. Biz çalışıp onlar için ürettiğimiz, para kazandırdığımız için nefes alıp vermemize izin veriyorlar. Eğer bizim sırtımızdan para kazanmasalar emin olun, hepimizi öldürecek. El kadar bebeğe bunu yapan bize neler yapmaz? Pazarda gördüğüm şey şuydu. Onu da paylaşmak istiyorum. Büyük bir karamsarlık, büyük bir öfke, büyük bir umutsuzluk var. Sakın, bunların istediği şey zaten bizi yalnız ve çaresiz bırakmak. Bunların istediği şey bizi umutsuz ve çaresiz bırakmak. Bunların istediği şey bizi karamsarlığa kapılıp evimize çekilmemizi sağlamak. Unutmayın. Bugün el kadar bebeleri katlederek para kazanan namussuzlarının ağababaları deprem zamanında da çadır satıyorlardı. İnsanlar soğuktan donarak hayatlarını kaybederken depremde onlara yardım etmesi için çalışması gerekenler, ‘Ben bu insanların sırtından nasıl para kazanırım’ diye çadır satan alçaklardır, namussuzlardır" (ANKA)
Ne olmuştu?İstanbul'da gerek olmadığı halde özel hastanedeki yoğun bakım ünitesine yatırılan 12 bebeğin ihmalden öldüğü iddiasına ilişkin olarak Büyükçekmece Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatılmış, soruşturmayı yürüten savcı Y.E. ise makamında tehdit edilmişti. Olayın ortaya çıkması kamuoyunda infial yaratırken, 22'si tutuklu, 47 şüpheli hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlandı. İddianamede neler var?İddianamede şüpheliler için "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 589 yıl 9 aya kadar hapis cezası istendi. İddianamede, ölen 10 bebeğin "maktul", 5 kişinin "müşteki", Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İstanbul İl Müdürlüğünün "suçtan zarar gören", 19 hastane ve sağlık şirketi "malen sorumlu", 47 kişi de "şüpheli" olarak yer aldı. TIKLAYIN - 'Yeni doğan çetesi' soruşturmasında iddianame: Doktorun 266 yıl hapsi istendi Doktor Fırat Sarı'nın lideri olduğu iddia edilen suç örgütünün sevk ve idaresini Doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in yaptığı belirtilen iddianamede, suç örgütünün esas amacının işletmesini devir aldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf ederek doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yaparak SGK'den üst sınırdan ödeme almak olduğu aktarıldı. Sağlık Bakanlığı Müfettişliğince hazırlanan uzman görüşü raporunda, yenidoğan ünitelerindeki 10 bebeğin hayatını kaybetmesine neden olan tıbbı eksikliklere yer verildi. Buna göre, fezlekede maktul olarak yer alan bebek A.K'nin ölümüne ilişkin değerlendirmede, solunum sıkıntısı artan bebeğe devre olmadığı için entübasyonun gecikerek yapıldığı belirtildi. Tekrarlayan resusitasyonlar (solunumu veya kan dolaşımı durmuş bir kişiye dışarıdan yapılan destekleyici müdahale) ile hastanın ertesi güne kadar yaşatıldığı belirtilen raporda, o sırada hastanede bulunması gereken Dr. D.E'nin görevinin başında olmadığı ifade edildi. 6 aylık bebek, doktoru olmayan yenidoğan yoğun bakıma sevk edildiRaporda, ayrıca hasta yönetiminin hemşireye bırakıldığı da kaydedilerek, bebeğin ölümünden Dr. D.E, ile Dr. İ.G. ve hastane yönetiminin sorumlu olduğu belirtildi. Bebek M.N.O'nun ölümüne ilişkin değerlendirmede de 6 aylık bebeğin çocuk yoğun bakımı yerine, doktoru olmayan yenidoğan yoğun bakımına sevk edildiği, burada da doktorun haberi olmadan hemşirenin müdahalede bulunduğu anlatıldı. Bebek H.K. ile ilgili tespitte ise, hastaya kalp masajı yapıldığı esnada Dr. D.E'nin orada olmaması nedeniyle Dr. İ.G. tarafından olayın örtbas edilmesi için ölüm saati değiştirilerek, epikriz yazdırıldığı aktarıldı. Sevk edilmeyen bebek hayatını kaybettiRaporda, bebek Ö.H'ye kalp masajını hemşirelerin yaptığı belirtilerek, bu esnada kullanılan en önemli ilacın adrenalin olduğu, ancak Dr. İ.G'nin hemşirelere "adrenalini kapat" talimatını vererek, yanlış yönlendirme yaptığı vurgulandı. Raporda ayrıca, bebek M.S'nin, yenidoğan temel bakımının gereklerinin yerine getirilmemesi, ameliyat edilebileceği bir merkeze sevk edilmemesi ve hastayı hayatta tutan "prostavazin" isimli ilaç tedavisinin kesilmesiyle ihmallere bağlı olarak hayatını kaybettiği kaydedildi. Fezlekede maktul olarak yer alan diğer bebeklere ilişkin değerlendirmede de ihmallere yer verildi. Dehşete düşüren telefon kayıtlarıİddianamede, şüpheliler arasında geçen telefon konuşmalarına da yer verildi. Şüpheli doktor Fırat Sarı ve özel hastanede çalışan acil tıp teknisyeni şüpheli Hakan Doğukan Taşçı arasında hasta sevkleri ve denetim hakkında yapılan görüşmede, Taşçı'nın Sarı'ya "Erişkin yoğun bakıma denetime gelinmesi halinde, ruhsatın ve kuvözlerin değişmesi gerektiğini, panelin fazla olduğunu, monitörün bulunmadığını, yoğun bakım içerisinde bir çok eksiklik ve usulsüz işlemin olduğunu" söylediği iddianamede yer aldı. Yenidoğan çetesinde yer alan doktor ve hemşirelerin ismi ortaya çıktı Reyap Hastanesindeki bebek hastaların takibini yürüten şüpheli hemşire Mehtap Sayar'ın şüpheli Hasan Basri Gök'le yaptığı telefon konuşmasında bebek hastanın tedavisinin uygun olmayan koşullarda gerçekleştirildiği anlatılan iddianamede, konuşma içeriğinde şüpheli Gök'ün "Mehtap çocuğu öldür elli satürasyonlu çocuk mu olur" dediği, Sayar'ın ise "Öldüreceğim de öldürsem de bir dert biliyorsun yani" dediği aktarıldı. İddianamede, tedavi yöntemlerinin usulüne uygun değil örgüt faaliyetine hizmet edecek şekilde yapıldığı değerlendirildi. Şüpheli doktor Şeyhmus Çelik'in hastanede olması gerekirken gitmediği, denetim olması ihtimaline karşı özellikle sabah hastanede bulunması gerektiğinin söylendiği anlatılan iddianamede, şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir'in şehir hastanesinden kabulünü yaptığı bebeği, maddi menfaat karşılığında anlaşmış olduğu Fırat Sarı'nın hastanelerine yönlendirdiği kaydedildi. Aileler anlattıHazırlanan iddianamede bebeklerini kaybeden ailelerin ifadeleri de yer aldı. H.H., eşinin hamilelik sürecinde başka bir hastaneye gittiğini ancak doğum aniden başladığında doktorlarının bel fıtığı sorunu yaşadığı için başka bir hastaneye gittiklerini söyledi. Gittikleri hastanede yenidoğan yoğun bakımı servisinde yer olmadığı cevabını alan Hakan H., “112’ye bildireceklerini ve müsait hastane bakacaklarını söylediler. Yaklaşık yarım saat sonra Bağcılar’daki özel bir hastaneden bizi kabul ettiklerini söylediler” dedi. Soruşturmaya konu olan hastanenin özel ambulansının gelerek kendilerini aldığını söyleyen H.H., “Hastaneye vardığımızda bizimle ilgilenen bir doktor yoktu. Sadece ebe vardı. Sabaha B.Y. İsimli doktor eşimi muayene etti ve sezaryen doğum gerektiğini söyledi. Hamileliğin henüz 25. haftası olduğu için bebeğin daha gelişimini tamamlamadığı bu yüzden anne karnından bir iğne yapacaklarını söylediler” ifadelerini kullandı. "Bebeğimizi kaybettik"Doktorun iğneyi yaptıktan sonra da 1 gün beklemek gerektiğini söyleyen H.H., “Ertesi gün eşimi doğuma aldılar. Ameliyat sonrası eşimin de çocuğumun da şu anlık durumlarının iyi olduğunu, bebeği yenidoğan yoğun bakım ünitesine alacaklarını söylediler. İki gün sonra eşimi eve bıraktığım sırada hastaneden aradılar. Doktor beyin benimle görüşmek istediğini söylediler. Yoldayken hastaneden bir daha aradılar. Doktor olduğunu söyleyen biri bebeğimin ölüm haberini verdi. Hastaneye vardığımızda da bebeğimin morgda olduğunu söylediler” dedi. "Yenidoğan çetesi" nasıl deşifre edildi?İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünün özel hastanelerin denetiminden sorumlu bir doktorun (T.E.) Ocak 2023'te Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne (CİMER) yaptığı başvuru ile olay fark edildi. Doktor T.E., bazı özel hastanelerde doldurulması gereken yenidoğan yoğun bakım üniteleri defterlerinin boş bırakılması üzerine olayın üzerine gitti. İddianamede yer aldığı şekliyle doktor, "Ayrıca bebeklerin dosya üzerinde gösterilen sağlık durumları ile fiili sağlık durumlarının uyuşmadığını örneğin entübe olarak kayıtlı gösterilen bebeğin gayet sağlıklı ve nefes alabilir durumda olduğunu gördük. Durumu hastane yetkililerine sorduğumuzda az önce düzeldi gibi cevaplar aldık" dedi. Ne kadar ceza isteniyor?İddianamede, şüpheliler Fırat Sarı ve İlker Gönen'in 10 kez "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve 11 kez uygulanmak üzere "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi. Şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir hakkında ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis istendi. Diğer şüpheliler hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülen iddianamede, ayrıca, malen sorumlu olarak belirtilen hastaneler ve hastanelerin bağlı olduğu şirketler lehine "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edildiğinden, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, hastanelerin ve şirketlerin kapatılıp mal varlıklarına el konulmasına karar verilmesi talep edildi. İddianame, gönderildiği Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince değerlendiriliyor. Savcı tehdit edilmiştiBüyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E'nin, bu soruşturmayı yürüttüğü sırada, bazı şüphelilerin tahliyelerini gerçekleştirmezse suikast yapılacağı ve ailesine zarar verileceği yönünde tehdit edilmesine ilişkin yürütülen ayrı soruşturmada da 12 kişi jandarma ekiplerince gözaltına alınmıştı. 4 kişi serbest bırakılırken, adliyeye sevk edilen 8 şüpheliden 5'i tutuklanmış, 3'ü hakkında da adli kontrol kararı verilmişti.
|