T24 - Taraf gazetesi yazarı Alper Görmüş, Darbe Günlükleri soruşturmasının Ergenekon davasından ayrılarak Ankara’ya gönderilmesinin Ergenekon davasını önemseyenlerde hayal kırıklığı, davayı küçümsemeye çalışanlarda ise sevinç yarattığını hatırlatıp; her iki tepkinin “abartılı” olduğunu anlattı.
Savcı'nın yaptığı büyük hata neydi?
Alper Görmüş'ün Taraf gazetesinde "Darbe Günlükleri ve Ergenekon (2)" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Darbe Günlükleri ve Ergenekon (2)
Salı günü, Darbe Günlükleri soruşturmasının Ergenekon davasından ayrılarak Ankara’ya gönderilmesinin Ergenekon davasını önemseyenlerde hayal kırıklığı, davayı küçümsemeye çalışanlarda ise sevinç yarattığını hatırlatmış; her iki tepkinin “abartılı” olduğunu öne sürmüş; neden böyle düşündüğümü bugünkü yazıda ele alacağımı söylemiştim.
Aslında, birbirine taban tabana zıt gibi duran iki tepkiye biraz daha yakından bakılırsa, her ikisinin de aynı sonuca vardıkları görülecektir: Böylece Ergenekon davası zayıflamış, hatta temelsiz kalmıştır. (Zaten birinci grubun hayal kırıklığının da, ikinci grubun sevincinin de nedeni, varılan bu ortak sonuçtur.)
Salı günü, kamuoyunda oluşan bu yanlış izlenimin başlıca iki kaynağının olduğunu yazmıştım:
“a) Savcılar, İkinci Ergenekon iddianamesinde Darbe Günlükleri’yle Ergenekon davası arasında her yana çekilebilecek muğlâk bir ilişki kurmuştu.
“b) Bu muğlâklık nedeniyle, gazeteciler Darbe Günlükleri-Ergenekon ilişkisine aşırı anlamlar yüklediler.
“Savcıların muğlâk ifadeleri gazetecilerin ‘aşırı’ yorumlarıyla birleşince, kamuoyunda, Örnek, Fırtına ve Yalman’ın (da) Ergenekon örgütünün liderleri olarak yargılanması gerektiği gibi bir kanaat oluştu. Oysa iddianamenin hiçbir yerinde bu kanaati haklı çıkartacak bir suçlama yoktu.”
Bu yazıda tam bu noktadan devam edecek, İkinci Ergenekon iddianamesinde Darbe Günlükleri’nin ve üç emekli komutanın nasıl yer aldığına bakarak, ortaya çıkan (yaratılan?) izlenimin neden gerçeği yansıtmadığını göstermeye çalışacağım.
Eruygur ve üç komutan arasındaki fark?
Bu izlenim, 2009’un 5 Aralık’ında savcı Zekeriya Öz’e “şüpheli” sıfatıyla 10 saat boyunca ifade veren Özden Örnek, Aytaç Yalman ve İbrahim Fırtına tutuklanmayıp serbest bırakıldığında da yaratılmaya çalışılmış, başarılı da olunmuştu. O kadar ki, Hürriyet yazarı Cüneyt Ülsever, aynı günün akşamı televizyon kanallarında “E, peki Şener Eruygur neden tutuklandı? Şener Paşa darbeyi tek başına mı yapmaya çalışmış ki, onu tutuklayıp öbürlerini salıverdiler” bile diyebilmişti.
Cüneyt Ülsever ve onunkine benzer iddiaları öne sürenler belli ki İkinci Ergenekon iddianamesini dikkatlice okumamışlardı, kulaktan dolma bilgilerle konuşuyorlardı. Evet, iddianamede, “Şener Paşa”nın tam da Ülsever’in alaylı bir dille söylediği gibi “tek başına” yapmaya çalıştığı darbeden dolayı yargılandığı yazıyordu. İlaveten, bu darbeyi “Ergenekon örgütünün amaçları doğrultusunda ve örgütle birlikte” yapmaya çalıştığı için de Ergenekon davasına dâhil edilmişti.
Peki, öbür komutanlar? İddianamede (yani bundan neredeyse iki yıl önce) üç kuvvet komutanıyla Eruygur’un pozisyonu arasında net bir ayrım yapılmış, şöyle denmişti:
“Şüpheliler Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’un, yöneticisi oldukları Ergenekon terör örgütünün amaç ve stratejisi doğrultusunda gerçekleştirmeyi planladıkları darbeyi, TSK bünyesinde emir ve komuta zinciri altında yapabilmek için, öncelikle dönemin HKK İbrahim Fırtına, KKK Aytaç Yalman ve DKK Özden Örnek ile temasa geçtikleri, bu kişilerin hükümete muhtıra verilmesi ve darbe yapılması yönündeki kendilerine yakın düşüncelerini değerlendirerek...”
Görüldüğü gibi, iddianamede, Şener Eruygur Ergenekon örgütünün yöneticisi olarak sayılırken –Darbe Günlükleri’nde Sarıkız darbe planını birlikte hazırladıkları anlatılan- öteki üç komutan, iradeleri dışında Ergenekon tarafından kullanılan figürler olarak anılıyor.
Savcılar, ikinci iddianamede, açıkça, Sarıkız darbe girişimini hazırlayan dört komutandan üçünün (Yalman, Örnek ve Fırtına), “Şener Eruygur’un emekli olmasına müteakip, bu yönde herhangi bir çalışma ve eylemlerinin tespit edilemediği” (s. 644), keza “Ergenekon terör örgütü ile irtibatlarının tespit edilemediği” (s. 651) sonucuna varıyorlar ve bu nedenle dosyalarını “tefrik ediyorlar”.
Şener Eruygur ise muvazzaflığında tek başına planlamaya başladığı Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven girişimlerini emekliliğinden sonra da, üstelik “Ergenekon terör örgütünün amaç ve stratejisi doğrultusunda devam ettirdiği” için (s. 645) dosyası Ergenekon davası içinde mütalaa ediliyor.
Görmek isteyen herkesin görebileceği gibi, son “yetkisizlik” kararına gerekçe olarak gösterilen bütün unsurlar, zaten iki yıl önceki iddianamede de vardı. Yani, Ergenekon savcıları iki yıl önce bu üç şüpheliyi Ergenekon örgütüyle organik bağları olmakla suçlamışlar da bugün başka bir savcı çıkmış ve “bağları yokmuş” deyip yetkisizlik kararı vermiş değildir.
Yani ortada şaşıracak bir şey yoktur. Ergenekon davasının bu “yetkisizlik” kararıyla temelsiz kaldığı iddiaları da bütünüyle temelsizdir.
İddianamedeki muğlâk ifadeler
Öte yandan şu da var: Savcılar her ne kadar daha iki yıl önceki iddianamede, “Ergenekon terör örgütüyle irtibatları saptanamamıştır” deseler de, kullandıkları bazı ibareler son derece muğlâktı ve kafa karışıklığına yol açıyordu. Mesela:
“Dönemin Kuvvet Komutanları Aytaç Yalman, Özden Örnek ve İbrahim Fırtına’nın yukarıda açıkça izah edildiği üzere, görev yaptıkları dönemde ‘askeri müdahaleye zemin hazırlama’ yönünde diğer şüpheliler ile birlikte hazırlanan plan ve eylemlere iştirak ettikleri, ancak, 2004 yılı Ağustos ayında Mehmet Şener Eruygur’un emekli olmasını müteakip, bu yönde herhangi bir çalışma ve eylemleri tespit edilemediğinden, adı geçenlerin bu döneme ilişkin eylemleri ile ilgili soruşturma evrakı tefrik edilmiştir.”
Şimdi bu nasıl oluyor? 2004’ten sonra “bu yönde herhangi bir çalışma ve eylemleri”nin tesbit edilememiş olması, onların dosyalarının ayrılmasını neden gerektirsin? Basitçe, bir suç organizasyonunun parçası olarak çalışan birileri daha sonra bu işten vazgeçmişse, o organizasyon hakkında dava açıldığında neden onların dosyaları bu davadan ayrılsın?
Bilmiyorum, belki burada, savcıların, üç komutanın “Ergenekon terör örgütü yöneticileri Şener Eruygur ve Hurşit Tolon” tarafından Ergenekon’un faaliyetleri doğrultusunda kullanıldıklarını, fakat onların bunu bilmedikleri şeklindeki yaklaşımlarını da hesaba katmalıyız. (Çünkü “organik bağ” çok başka bir şey.)
Fakat böyle bile olsa, kamuoyu izleniminin bu türden hukuki ayrıntılar ve yorumlarla değil ilk anda görülenlerle oluştuğunu hesaba katmamız gerekiyor; hele ki Ergenekon karşısındaki pozisyonları ne olursa olsun, gazetecilerin, üç eski kuvvet komutanını “Ergenekon’la bağlantılı” görmek istediğini düşündüğümüzde...
Neticede, bu muğlâk ifadeler gazetecilerin “görmek istedikleriyle” birleşti ve ortaya bugünkü kamuoyu algısı çıktı.
Ben, birkaç yazıyla bu algıyı değiştiremeyeceğimi biliyorum, fakat yine de kafamızdakileri değil de Darbe Günlükleri’nde ve iddianamede yazılanları, yani “olgu”yu esas aldığımızda nasıl bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu birkaç madde halinde sıralamak isterim...
Birincisi: Darbe Günlükleri’nin Ergenekon davasından ayrılmasındaki tuhaflıklar mutlaka deşilmelidir. Fakat Günlükler’in ille de Ergenekon davası içinde mütalaa edilmesi yönündeki ısrarın güçlü bir temelinin bulunmadığı kanaatindeyim. Bu ısrarın sahipleri, böylece amaçladıklarının tam tersine yol açmakta, Ergenekon davasını zayıflatmaktadırlar.
İkincisi: Mustafa Balbay’ın, sembolik bir önem kazanan “Ben buradayım Özden Örnek nerede” sorusu... Bu soru “madem ikimiz de Ergenekoncuyuz, o neden dışarıda da ben içerdeyim” diye sorulduysa, yanlış bir sorudur. (Çünkü iddianamede Özden Örnek Ergenekon üyesi olmakla suçlanmıyor.) Fakat, “madem ikimiz de darbeciyiz, o neden dışarıda da ben içerdeyim” diye sorulduysa doğru bir sorudur.
Üçüncüsü: Dosyayı Ankara’ya gönderen savcının da belirttiği gibi üç komutanla ilgili suç isnatları ortadan kalkmamıştır. Zaten şimdi onların nerede (Anayasa Mahkemesi mi özel yetkili mahkemeler mi) yargılanacakları tartışılıyor.
Son cümlelerimi “ne yapmalı”ya ayıracağım...
Bence, Ergenekon davasını önemseyenler, a) iddianameyi bir daha titizlikle okumalı ve “yetkisizlik kararıyla dava temelsiz kaldı” tezini bir an önce Ergenekon’u “fasa fiso” olarak görenlere terk etmelidirler, b) bütün enerjilerini, üç kuvvet komutanının “hükümeti zorla devirmeye çalışmak” suçundan yargılanmasını engellemek isteyenlere karşı kullanmalı, bu çerçevede siyasi iktidarın muhtemel yalpalamalarına karşı uyanık olmalı ve bu komutanların mutlaka yargılanmasını sağlamalıdırlar.