CHP lideri Deniz Baykal, Ergenekon davasının siyasi siparişle ortaya çıkmış bir dava olduğunu ileri sürdü. Baykal, "Bu dava, tepeden inme gelen bir davadır, aşağıdan yukarı giden bir dava değildir. Savcıların ürettiği bir dava değildir. Başından beri, uzun uzun konuştuk. O konuşmalarımı bir kitap halinde çıkarıp ortaya koyacağız" dedi.
CHP lideri Deniz Baykal, partisinin TBMM grup toplantısında gündemdeki konuları değerlendirdi. Ekonominin artık çok açık bir şekilde alarm verdiğini belirten Baykal, Türkiye'nin içinde bulunduğu sıkıntıların dünyadaki ekonomik krizden bağımsız olduğunu ileri sürdü.
Hükümetin uyguladığı yanlış ekonomi politikaları nedeniyle artık "küçülen bir ekonomik yapının" yaşandığını ifade eden Baykal, ihracat miktarının azaldığını, hayat pahalılığının giderek arttığını söyledi. Ekonominin içinde bulunduğu tablonun sürdürülebilir olmaktan çıktığını savunan Baykal, bir derecelendirme kuruluşunun, Türkiye'nin gidişatının olumsuzluğunu resmen söylemeye başladığını ifade etti.
'IMF'ye teslim olmak zorunda kaldık'
Hükümetin IMF ile yeni bir anlaşma imzalama noktasına geldiğini de belirten Baykal, şöyle konuştu: "Türkiye'de bugünkü iktidar 6,5 yıldır güçlü bir çoğunlukla işbaşındadır, tek başına hükümettir. Dünyanın ekonomik konjonktürü de çok uygun çok elverişli bir ekonomik konjonktürdü. Böyle bir ortamda ülkeyi 6,5 yıl yönetmişlerdir. 6,5 yıl sonra eğer bunlar, geldiğimiz noktada tekrar IMF'nin önüne gidip 'sen bize yardımcı ol, ne yapacağımızı sen bize söyle' deme noktasına gelmişler ise bu gerçekten 6,5 yılın israf edilmiş olduğunun en somut
kanıtıdır.
'Ümüğümü sıkabilirsin diye diz çöktün'
Dünyada 'ekonomik kriz var' deniliyor. Hangi ülke IMF'ye gidiyor ekonomik kriz dolayısıyla 'benim sorunumu çözüver' diyor? Giden ülkeler var; Macaristan, İzlanda, Hırvatistan, Sırbistan... Bunlar gidiyor. AB üyesi ülkeler gidiyor mu?
Hani ekonomik mucizeydi, hani kalkınmıştık, hani sorunları çözmüştük, ne oldu? Dünyadaki bir ekonomik dalgalanma sonucunda IMF'ye teslim olmak zorunda kaldık. Ne diyordu Başbakan 'ümüğümüzü sıkmaya kalkarlarsa kabul etmeyiz', ne oldu? IMF işi, üslubu neyse onu yapacak. IMF'nın işi ümük sıkmak. Sende gittin IMF'nın önünü 'ümüğümü sıkabilirsin' diye diz çöktün, teslim oldun. IMF 'ümük sıkmayayım' mı diyecek? Sen, 'ümük sıkma' dedin diye sıkmayıverecekse 6,5 yıldır aklın neredeydi? 6,5 yıldır niye sıktırdın bu milletin ümüğünü?"
'İşadamlarının zulalarındaki paraları çıkarttırsana'
Türkiye'nin iç ve dış kaynaklı nedenleri olan bir ekonomik sıkıntı ile karşı karşıya kaldığını belirten Baykal, hükümeti gidişatla ilgisi olmamakla ve gerekli tedbirleri almamakla suçladı.
Baykal, "Başbakan bu tablo karşısında 'kriz bize teğet geçti, bize dokunmadı, dokunur gibi yaptı geçti' diyor. Başından beri 'hamdolsun iyiyiz, işadamlarının zulalarında daha 2 yıllık para var' diyor. Çıkar hadi o paraları, ne IMF'ye gidiyorsun. İşadamlarının zulalarındaki paraları çıkarttırsana" diye konuştu.
Resmi rakamların gerçekçi olmadığını savunan Baykal, krizin gerçek etkisinin gelecek günlerde daha fazla kendisini hissettireceğini söyledi. Konuşmasında çeşitli kentlerde kapanan ya da üretimine ara veren firmaları da sayan Baykal, çok ciddi bir sıkıntının yaşandığını belirtti. Baykal, "Böyle bir ortamda Başbakan Amerika'da, İsviçre'de dünya meseleleriyle meşgul... Obama'ya yalan yanlış akıllar veriyor. Obama'ya akıl vereceğine gel de
Türkiye'deki krizin önüne geç, o krizi kontrol altına alacak tedbirleri ortaya koy" dedi.
'Ergenekon tepeden inme bir dava'
Ergenekon davasına ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Baykal, Türkiye'nin tarihi bir hukuk sürecini izlediğini, kamuoyu ilgisini kaybetmiş olsa da Ergenekon davasının, "olağanüstü bir konu" olduğunu ve süreci takip edeceklerini söyledi. Baykal,davanın, "Cumhuriyet tarihinin en büyük siyasi itham mekanizması olarak işletilen bir süreç sonunda ortaya çıktığını" iddia etti.
Baykal, "Bu dava, siyasi siparişle ortaya çıkmış bir davadır. Tepeden inme gelen bir davadır, aşağıdan yukarı giden bir dava değildir. Savcıların ürettiği bir dava değildir. Başından beri, uzun uzun konuştuk. O konuşmalarımı bir kitap halinde çıkarıp ortaya koyacağız" diye konuştu.
'Ergenekon iddianamesini ABD hazırladı'
'İddianame sorgudan sonra yazıldı'
Baykal, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, daha önce özel sohbetlerinde "Bu davaya dikkat. Bu, çok büyük dava. Buradan çok önemli sonuçlar çıkacak" dediklerini, "Bu işi takip edecek savcı bulamıyoruz" diye şikayette bulunduklarını savundu. Baykal, sonunda bir savcının meseleye el koyduğunu, 1,5 yıllık gecikmeyle de iddianamenin ortaya çıktığını söyledi.
Somut delillere dayanması gereken iddianamenin "facia" olduğunu ileri süren Baykal, "İnsanlar önce tutulmuştur, sonra sorgulanmıştır. Sorgulandıktan sonra iddianame yazılmıştır. İnsanlar önce sorgulanmış, sonra iddianameye malzeme aranmıştır. Böyle iddianame olur mu?" dedi. Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Herşeyin altında karanlık bir isim var'
"Şimdi geldiğimiz noktada, işler daha iyi ortaya çıkıyor. Bu davada, bütün sistemin altın bir isim var. Karanlık bir isim. Pek çok çevrede dolaşmış bir isim. En son bunu, savcılık, Kanada'da bir haham, bir Musevi cemaatinin dini lideri haline gelmiş bir kişi olarak aktardı. Her şey onun elinden çıkıyor. Onun söyledikleri, bütün bilgiler, belgeler o. İşin gelip düğümlendiği nokta o haham.
Bu olaydan Türkiye'deki Musevi cemaati rahatsız oluyor. 'Bizim böyle bir mensubumuz yok, bizim haberimiz yok. Kimdir bu?' diyor. Kanada'da olabilir diye Kanada'ya birisini gönderiyorlar. Kanada'da bulunduğu söylenen Sinagoga gidiyor Türkiye'deki Musevi cemaatinin temsilcisi. Diyor ki 'Bu isimde birisi, burada hahammış.' 'Hayır, böyle bir insan yok' diyorlar. Peki Musevi cemaati içinde kayıtlı böyle birisi var mı? Hayır, böyle birisi yok. Kim bu, nerede, nedir?
Televizyonlara çıkıyor. Bütün savcılığın iddiaların temelinde bu yatıyor ama adam yok."
'Ayıp oluyor'
Türkiye'nin, ciddi bir ülke olduğunu ifade eden Baykal, "Bizim çok sağlam bir hukuk birikimimiz var. Ayıp oluyor. Yanlış oluyor. Yazık oluyor. Bu manzaralara çok üzülüyorum. Devletin en yüksek noktalarında şaka konusu ama orada yaşayan insanlar için, o insanların aileleri için, çocukları için varlıkları, şerefleri, haysiyetleri, namusları çiğnenmiş vaziyette. Çağın büyük bir faciasını, 70 milyonun gözü önünde yaşatıyorlar. Ben de bundan ıstırap duyuyorum. Olmaz" diye konuştu.
Baykal, "Ergenekon'un mali işlerini yürüttüğü" iddia edilen kişinin cezaevinde hastalandığını ve daha sonra öldüğünü anımsatarak, cenazesinin, ailesinin imkanı olmaması dolayısıyla Edirne Belediyesince kaldırıldığını söyledi. Baykal, eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur'un çok ağır sağlık sorunuyla karşı karşıya olduğuna işaret etti.
'Yakışıyor mu Türkiye'ye'
"Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Yakışıyor mu bu Türkiye'ye?" diyen Baykal, şöyle konuştu:
"Hani bu iddialar ortaya atıldığında, bütün manşetler, bütün ekranlar bunları anlatıyordu. Şimdi savunmalar başladı, niye onları aktarmıyorsunuz? Niye kardeşim, Ergenekon davası canlı yayınla 70 milyona izletilmiyor? Bir cezaevinin içine girmişsiniz... Türkiye'de ilk kez cezaevinde bir yargılama yapılıyor. Hangi yargılama yapılıyor. Fevkalade önemli bir yargılama. Cumhuriyetten hesap sorulan bir yargılama, devletten hesap sorulan bir yargılama bir cezaevinin içine yerleştirilmiş orada götürülüyor. Bunu kabul etmek mümkün değildir."
'Orada bir facia yaşanıyor'
Deniz Baykal, Cumhurbaşkanı ile Başbakan'ın şimdi niye konuşmadıklarını soran Baykal, şöyle dedi: "Niye unutuluşun baskısı altına aldınız bunu? Niye? Orada bir facia yaşanmaya devam ediyor. Ergenekon, yıllarca Türkiye'de vicdanları sızlatacak bir konudur. Büyük gecikmeyle, nihayet konu hakimlerin eline geçmiştir. Umut ediyorum, diliyorum en kısa zamanda Türk toplumunun vicdanını rahatlatacak, bu zulme son verecek, Türkiye'nin bir muz cumhuriyeti olmadığını, iktidardaki bir grubun istediği gibi insanların haysiyetiyle, şerefiyle, insan haklarıyla, hukukuyla oynayamayacağını gösterecektir, kanıtlayacaktır. Bunu bekliyorum. Bu davayı sık sık konuşmuyoruz ama içimiz kan ağlayarak izliyoruz. Bu acıyı çekmekte
olan insanlara, ailelere sevgi ve dayanışma duygularımı gönderiyorum."
Anayasa değişikliği
Baykal, konuşmasında, anayasa değişikliği tartışmalarını da değerlendirdi. Anayasanın ilk 3 maddesinin, devletin temellerini ortaya koyduğunu, devletin özü ve ruhu olduğunu ifade eden Baykal, ancak birilerinin, "bize niye bu maddeleri dayatıyorsunuz, bunları da tartışalım" dediğini söyledi. Baykal, "Türkiye'nin başka sıkıntısı yokmuş gibi, bu değiştirilemez maddeleri değiştirmek, anayasayı kemirmek, çürütmek, altını boşaltmak için
sistemli gayret içindeler. Kim bunlar; Anayasayı sahiplenmesi, savunması gerekenler, en saygı değer kurumları başındakiler, Cumhuriyet üniversitelerinin yöneticileri. Bu tablo çok acı" diye konuştu.
'Bu anayasa İstiklal Savaşı'nda yazıldı'
Anayasanın ilk 3 maddesini okuyan Baykal, ilk maddede, Türkiye Devleti'nin Cumhuriyet olduğunun yer aldığını anımsattı. Baykal, pek çok ülkenin anayasasında değiştirilemez maddeler bulunduğunu belirterek, "Bunlarda bizim değiştirilemezlerimiz. Niye bundan rahatsızsın?" diye sordu.
Baykal, 2. maddedeki düzenlemeye işaret ederek, "Bu maddenin, sağduyulu, aklı başında, Türkiye'yi seven, Türkiye'nin huzur, barış, kardeşliğini isteyen bir insanı rahatsız eden bir yanı var mı?" sorusunu yöneltti. Anayasada, laikliğin, milliliğin, bölünmezliğin güvence altına alındığını dile getiren Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Başkent Ankara'dır deniliyor. Yoksa başkentten mi rahatsızlık duyuluyor? 'Anayasa'yı toptan değiştirelim' dediklerinde, bunların meramlarının bu olduğunu anladık. 'Toptan değişiklik yok' dedik. Yeniden yazıverelim derken; bunu bırakalım, yenisini yazalıma getirmek istiyorlar. Bunu çöpe atacağız, yeni anayasayı bu beyler yazacak. Bu anayasa, İstiklal Savaşı'nda, Milli Mücadele'de yazıldı. Bütün anayasalarda, Türkiye'nin tarihi, şerefi, onuru bu maddeler.
Kenarından köşesinden, acaba bunları çürütebilir miyiz diye, devletin en saygın, en yüksek değer taşıması gereken, görevi buna sahip çıkmak, savunmak olan kurumların içinde yer alan insanlar, ne kadar acı ki, bu maddelere karşı açılan kampanyaya ürkek ürkek olsa da kanat germeye çalışıyorlar, hiç yakışmıyor."
'CHP'de herkese yer var'
CHP lideri Baykal, partisine son günlerdeki katılımlarda türbanlı, çarşaflı kadınların da yer almasına ilişkin eleştirileri de yanıtladı.
Bazı vatandaşların, CHP'ye katılmak için başvurduğunu dile getiren Baykal, bunların mizansen olmadığını söyledi. Baykal, bunun, mesaj vermek için yapay gayrete ve arayışa girmelerinin sonucu ortaya çıkmadığını vurguladı. Baykal, vatandaşların özgür iradeleri ve kararlarıyla CHP'ye katıldıklarını ifade ederek, "Türkiye'de yasalara uygun yaşayan her kişinin, kılık, kıyafet, kültür, inancı, yaşam biçimi ne olursa olsun, başımızla beraber CHP'de yeri vardır" dedi.
'CHP dincilik yapıyor'
'AKP tarafından aldatılanlar bize geliyor'
Vatandaşların, bu kararı almasından memnuniyet duyduğunu belirten Baykal, katılım kararının arkasında ne yattığını, samimi olup olmadığını öğrenmeye çalıştığını anlattı. Baykal, samimi, kıvanç verici, güzel bir manzara gördüğünü dile getirerek, şunları kaydetti:
"İnsanlar, AKP'ye tepki gösterme ihtiyacı hissediyorlar. AKP tarafından aldatıldıklarını düşünüyorlar, AKP'ye dur deme ihtiyacındalar. Bunun için de çareyi CHP'de bulmuşlar. 'CHP'ye katılacağız ama bir kısmımızın başı örtülü, bu size sorun yaratır mı?' dediler. Yaratmayacağını söyledik. Gelenler, kimseye kılık kıyafet dayatması peşinde koşmuyor, kimseyi belli bir yaşama yönlendirme çabasında değiller. Kendi gerçeklerini yaşıyorlar. İçlerinde bir yürek, beyin,
memleket sevgisi, dürüstlüğe saygı var. 'Din iman diye yıllarca oyumuzu aldılar, ne alakası var din ile imanla. Dürüstlük, memleket sevgisi desen işte burada, bunlara destek olacağız' demişler. Bize bu kadar samimiyetle başvuranlara, başka türlü davranmak söz konusu olabilir mi? "
'AKP'ye oy verirken oluyor da...'
Baykal, kimseyi, içinde doğdukları kültür ortamı, gelenek, değerlerin sonucunda ortaya çıkan davranış ve yaşayış biçimiyle tasnif edip, damgalamadıklarını, kimsenin de buna hakkı olmadığını kaydetti. CHP Genel Başkanı Baykal, "70 milyon insanız, nasıl giyiniyorsa öyle giyiniyor. Hepsinin, Türkiye siyasetinde söyleyecek sözü var. AKP'ye oy verirken oluyor da CHP'ye oy verirken niye olmuyor?" diye sordu.
'Kimseyi kıyafetiyle yargılamayalım'
Partiye katılanlara, "Üzerinize çok baskı gelecek, göze alıyor musunuz?" dediğini, "Hiç önemli değil" yanıtını aldığını belirten Baykal, bunun, AKP çevrelerinde büyük telaş yarattığını savundu.
Partiye katılan ve "Artık oyum CHP'ye" diyen bir kadını, ilçenin belediye başkanının, CHP'den istifa etmesini istediğini öne süren Baykal, "Bu baskılara direnenlere sevgi ve saygı duymaz mısınız, bu anlayışına değer vermez misiniz? Bütün güçlerini kullanarak, bir panik, telaşla önlemeye çalıştılar ama başaramadılar" dedi.
"Lütfen siyaseti artık yukarı çekelim, siyaseti kılık kıyafetin bir parçası, uzantısı gibi görmeyelim. Kimseyi, kılığı, kıyafeti, sakalıyla, bıyığıyla yargılamayalım" diyen Baykal, herkesin özgür şekilde, kendi siyasetini ortaya koyma hakkı bulunduğunu belirtti.
'Mutaassıpsa mutaassıp sana ne?'
CHP'nin değerleri, ilkelerinin ortada olduğunu, bunu gelenlerin de bildiğini dile getiren Baykal, sözlerini şöyle tamamladı: "Mutaassıpsa mutaassıp sana ne? Ahlakını, örfünü, geleneğini mutaassıp olarak sürdürüyor, sürdürecek tabii, sana ne? Senin gibi liberal olacağına,
memleketini, vatanını, dürüstlüğü seven onun gibi mutaassıp olsun, başımla beraber. Bu işleri aşacağız. Kültür muhafazakarlığı ile siyasi tercihi ayıracağız. Kimseye, 'falan geleneği bırak, örfünden vazgeç' deme hakkımız yok, buna saygı gösteriyoruz. Toplumsal yaşamın içinde bir siyasi partide herkes istediği gibi yerini alacak. Ağırlığını, etkisini hissettirecek. Oyunu bozdular, şimdi korku yüreklerine düşmeye başladı. Ezberler, şartlanmışlıklar bozuluyor. İnşallah, bundan sonra toplumun her kesimiyle daha sıcak bir ilişki içinde olmaya devam edeceğiz."