Politika

Ergenekon, gazetecilere Yassıada’yı hatırlattı

Ergenekon Davası gazetecilere 48 yıl öncesinin Yassıada duruşmalarını hatırlattı. Gazeteciler her iki mahkeme arasında karşılaştırma yaptı.

24 Ekim 2008 03:00
Ergenekon Davası’nın görüldüğü mahkeme salonunun darlığı gerekçe gösterilerek sadece 6 haber ajansının davayı izlemesine izin verilmesi, gazetecilere Adnan Menderes ve arkadaşlarının yargılandığı 48 yıl öncesinin Yassıada duruşmalarını hatırlattı.

Basın meslek kuruluşları temsilcileri ve gazetecilerin değerlendirmeleri şöyle:

Orhan Erinç (Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı): Yassıada sınırlamalarını hatırlattı
Biraz geriye dönerek, Yassıada davalarını hatırlıyorum. Yassıada davalarına yaka kartı ile girilirdi. Yassıada’ya gitmek için, davalarını izlemek için Dolmabahçe’den kalkan vapura yaka kartı olmadan binemezdiniz. Vapurda ve salonda da oturacağımız yerler belliydi. Yaka kartında yazardı. Demek ki, aradan 48 yıl geçmiş, bu uygulamayla yeniden oraya dönmüş olduk.

Kamuoyunun bilgilenme hakkına önemli bir engel

Çok seslilikten söz edeceksek, her yayın organının orada görev yapma hakkı var. Bu sınırlandığı zaman, belirli tercihlere göre haberler yayılacak anlamını taşıyor.
Duruşmada, savcının dedikleri var, tanıkların, sanıkların, avukatların dedikleri var ve hakimin onlara yönelttiği sorular var. Şimdi her yayın organı için bunun önemli yanı değişiktir. O zaman, ya tutanağını aynen yayınlayacaksınız. Ki tutanakta da her söylenen yer almaz. Kamuoyunun bilgilenme hakkının önüne önemli bir engel konulmuş oldu.

Hiçbir gazetecinin bu yöntemden mutlu olmadığını görüyoruz

Meslektaşımızın izlenimlerine baktığımızda hiçbir gazetecinin bu yöntemden mutlu olmadığını görüyoruz. Bu fiziki ortamı yaratan Adalet Bakanlığı. Çünkü çok önemli olduğu söylenen ama bu önemin nereden kaynaklandığı tartışmalı olan bir dava bu. Adalet Bakanlığı, halkın bilgilenme hakkını ve gazetecilerin çalışma hakkını düşünerek bir ortam yaratması gerekiyordu. Ama ne yazık ki bu başarılamadı.

Ahmet Abakay (Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı)

Büyük bir beceriksizliğin kamuflajı yapılıyor


Basının kısıtlanması, belli ajansların izlemesinin sağlanması... Bu bir defa Adalet Bakanlığı mı, hükümet mi her kimse, büyük bir beceriksizliğin kamuflajı. Kendi beceriksizliklerini, halkın haber alma hakkını kısıtlayarak kapatıyorlar. Burada medya çok ciddi rekabet içindedir. Haberde rekabet, röportajda rekabet; bu basının özünü oluşturur. Ben haberi ajanslardan alacaksam, kendim niye muhabir çalıştırıyorum ki?

Sıkıyönetim mahkemelerinde bile böyle kısıtlama görmedim

Gazetelerin bir kısmını yok sayamazsınız. Çünkü her gazetenin bir kitle tabanı vardır. Yani duvardaki bir sineğin uçuşunu ajans görmez ama bir başka gazeteci sadece ona odaklanabilir. Oradan farklı bir yorum çıkartabilir. O nedenle ben sadece yanımdaki bir gazeteciyle omuz omuza haber izlediğimde, onunla benim bakışım farklı olabilir. Bu nedenle bu hakikaten beceriksizlik ve çok büyük ilkellik. Ben 35 yıldır gazetecilik yapan biriyim, 12 Eylül’de gazeteci olarak DİSK davasını, DEV-YOL, MHP davalarını izledim, sıkıyönetim mahkemelerinde bile böyle bir kısıtlama görmedim. Her isteyen gazeteci gider, rahat rahat izlerdi.

O zaman zabıt katibi bu işi yapsın

Ben daha da kolay bir öneride bulunuyorum; sadece Adalet Bakanlığı’nın veya mahkemenin zabıt katibi bir polis bülteni gibi bize de dağıtsın. O zaman ajanslara da gerek yok. Ben ajanstaki arkadaşları küçümsemek için söylemiyorum. Tam tersine onların da rahatsız olduğunu tahmin ederek söylüyorum. Çünkü gazeteler bir polis bültenini yeterli sayacaklarsa zaten muhabir çalıştırmazlar. O zaman dediğim gibi, bir zabıt katibi, bir memur bu işi yapsın, Hükümet de rahatlasın, eğer bu rahatlamaksa...

Dava sulandırıldı

Olayın özü şu: Bir, başlangıçta bu dava çok ciddi bir dava olmasına rağmen sulandırıldı. İki, duruşma başlayınca yeni bir beceriksizlik ve ilkel bir çapsızlık işi buraya kadar vardırdı. Adalet Bakanı, “Ben ne yapabilirim?” diyor. Siz şunu yapabilirsiniz: Düşünce-ifade özgürlüğünü ve basın özgürlüğünü sağlayabilirsiniz. “Daha ne yapabilirim?” diyorsa şu var: Ayrılırsınız oradan, yapabilen birisi gelir.

Örgütsüzlük en önemli sorunumuz

Güçlü bir sendikal hareket yoksa, Başbakan çıkar gazeteleri protesto eder, o cesareti kendisinde bulur. Adalet Bakanı bu tür olaylar karşısında ikinci sınıfa ayırır. Bir kısmına izleme olanağı verir. Örgütsüzlük, bizim en önemli sorunumuz. Muhalefetsiz köyde, değneksiz dolaşabiliyorlar.

Umur Talu (Sabah Gazetesi Yazarı): Mekan dar denildi ama…

Sınırlandırma şu demektir: Bazıları tercih edilecek, bazıları tercih edilmeyecek. O zaman subjektif bir tercihle aynı zamanda -tabii ki herkesin değerlendirmesi subjektiftir ama- az sayıda subjektif değerlendirmenin önü tam açılacak. Diğer subjektif değerlendirme ihtimallerinin yahut daha nesnel olma çabalarının önü kesilecek. Sonuçta, demokrasi ve basın özgürlüğü çoklukla ilgili bir şey. Çokluğun, hakkaniyet ilkesi içinde erişilmesi ve erişilebilir olmasıyla ilgili bir şey. Burada böyle bir sorun var. Bu, mekanla falan açıklandı, başka bir gerekçe söylenmedi ama mekan ve zaman kısıtlamaları sonuçta demokrasiyi de kısıtlayan bir şey. Bildiğim kadarıyla Yassıada sınırlamaları bile bu kadar değildi.

Dava üstünde gölge bırakıcı uygulamalar

Ülkeniz bazı siyasi, görüşleri düşüncelerini, bazı bakış açılarını zaten dışarda bırakmaya teşne, buna alışkın bir ülke ise bunun hukuku da ona göre oluşuyor. Hukukun uygulaması da buna göre oluyor. Savunma hakkının hatta belki iddia makamının belli sınırlamalarla topluma yansıtılması gibi bir sorun yaşanacak.

Bir ilkeniz olur, teknik sorunu ona göre çözmeye çalışırsınız. Bizde teknik denilen sorunlar, -ki çoğu zaman teknik de olmayabiliyor- ilkeleri belirliyor. Daha doğrusu ilkeleri çiğniyor. Yarın bu kadar avukat demeyeceğiniz ne malum? Dolayısıyla sonuçta bütün bunlar haksızlık ve dava üstünde gölge bırakıcı uygulamalar.

Öncelikle yapılması gereken şey tavır almak

Ortak protesto ve tavır gösterilebilir. En kötü ihtimal tabii kabullenildiği zaman bile, bu sefer bu sakıncaları ortadan kaldıracak, mesleki kolektifi hareketi devreye sokmaktır. Her duruşmaya başkalarının girmesini sağlamaya çalışmaktır. Veya bilgilerin daha adil, daha kolektif dağılması için çaba göstermektir. Ama öncelikle yapılması gereken şey tavır almaktır.

Nail Güreli (Milliyet Gazetesi Yazarı): Ne Yassıada duruşmalarında, ne barış davasında

Metin Göktepe davasını izlemek için Afyon’a da Aydın’a da gittik. Duruşmaları kamuoyunun gözünden kaçırmak için önce İstanbul’dan Aydın’a naklettiler. Hiçbir kısıtlama yoktu, girebilen giriyordu, salon hınca hınç doluyordu. Ayakta ve omuz omuza girdik duruşmalara ama hiçbir zaman, ajans girsin, bu girmesin diye ayrım olmadı. Oradaki mekan da, Ergenekon duruşmasının yapıldığı mekandan daha dardı.

Ne Yassıada duruşmalarında, ne Barış Davası’nda böyle bir uygulama yapıldı. Böyle bir uygulamaya daha önce tanık olmadık. Bilgi edinme hakkına aykırı bir uygulama.

Resmi Gazete gibi bir şey olur

Gazetecilerin duruşmayı izlemesine getirilen sınır hoş değil. Çeşitliliği önler bir kere, Resmi Gazete gibi bir şey olur. Ajansların da bakış açıları farklı. Deneyimli gazeteci arkadaşlarım belki kızar ama, bir başka gazeteci izlese, başka noktalara dikkat edecektir. İsteyen basın mensubunun malzemenin tamamına özgürce sahip olması lâzım. Belki zorunluluktan doğuyor ama öbür taraftan da mutlaka gazetelerin bağımsız olarak, kendi görüşleri doğrultusunda duruşmaları gözlemlemeleri, izlemeleri olanağı ortadan kalkıyor. Her gazetecinin vereceği kayıtlar, konuşmalar, gözlemler farklı olabilir. Bu, demokrasi, basın özgürlüğü, iletişim özgürlüğü ile bağdaşır bir uygulama değil.

Adalet Bakanı’na bir çift lafım var

Ne yapıp edip bütün basının özgürce bu duruşmayı izlemesi sağlanmalıdır. Sadece monitörden izlemenin de yeterli olacağını sanmıyorum. Adalet Bakanı’na da bir çift lafım var. Bakan, dün televizyonda, “İstifa et diyorlar, istifa etsem ne olur” diyor. Bundan iki-üç ay önce istifa etseydin belki doğru dürüst mahkeme salonu yapılırdı.

Mahkemenin kapısına darağacı kurmuşsunuz

Cezaevinde mahkemenin görülmesi de çok ters. Cezaevinde mahkeme olur mu? Düşünün ki, Türkiye’de idam cezası var; siz mahkemenin kapısına darağacı kurmuşsunuz, içeride de adamı yargılıyorsunuz. Bu olur mu? Olmaz.

Ömer Önderoğlu (Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Muhabiri):

Bağımsız medya kuruluşları davayı nasıl izleyecek?


Ergenekon yargılamasının ikinci duruşmada sadece altı haber ajansına açılması, uluslararası düzeyde yankı yapmış bu kadar önemli bir davadaki gelişmelerin, tüm çeşitliliğiyle topluma yansıtılması için yeterli ve adil bir düzenleme olarak görülemez. Türkiye’de faaliyet gösteren bağımsız medya kuruluşları davayı nasıl izleyecekler? Herkesin mahkemelerde dava izleme hakkı ne olacak? Hiç kuşku yok ki, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün yayımladığı ve Türkiye’yi 102. sırada gösterdiği sıralamada basın özgürlüğü kadar halkın haber alma hakkına yönelik uygulamalar da önemli rol oynadı. Türkiye, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik yoğun ve çeşitli ihlallerin yaşandığı bir ülke görünümünden kurtulmalı.