Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başbakanlık görevini üstlendiği dönemdeki ilk Başbakanlık Müsteşarı olan Ömer Dinçer, CHP'nin anayasa değişikliği teklifine yönelltiği eleştirilerle ilgili olarak "Belki bazı konulardaki yasamanın yetkisini yürütmeye devretmesi yanında, başkanlık sisteminde Meclis’in denetim gücünün artırılmasına vurgu yapmak daha ikna edici olmaz mıydı? Yetkileri artan yürütmenin hesap verebilirliğini tartışmak gerekmez miydi?" dedi.
Dinçer, "Halkı ikna edecek bir nezaketle gerçekçi katkılardan vazgeçtik, derin bir sükûta dalsa bile daha çok etkili olacağı muhalefet görevinde, alabildi- ğince bağırarak ancak bu kadar rezil olunabilir" görüşünü savundu.
Ömer Dinçer'in "Muhalefetin Anayasa teklifi ile imtihanı" başlığıyla yayımlanan (16 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Anayasa değişikliği teklifiyle ilgili tartışma sürecinde, CHP her zamanki sağduyudan uzak tavrını sürdürüyor. Akılla ve bilgiyle tartışılması gereken en ciddi ve önemli konuları bile kolayca siyasallaştırıyor ve rasyonel olmayan bir zemine kaydırıyor.
CHP, benzer etkilere karşı hep aynı tepkileri veren mekanik sistemler gibi, geleneksel hale getirdiği siyasi ve ideolojik eleştirilerini bu süreçte de tekrarladı. Anayasa teklifiyle ilgili olarak, değişikliğin ne getireceğini veya ne götüreceğini makul bir dille kamuoyuna anlatacağı yerde, “Rejim değişikliği oluyor”, “Parlamento işlevini yitiriyor” ve “Eyalet sistemine geçiliyor” gibi gerçeği yansıtmayan eleştirileri dillendirdi.
Bu eleştirilerin gerçeği yansıtmadığını görmek için konunun uzmanı olmaya hiç gerek yok. Okuduğunu anlayabilen ve konu üzerinde düşünebilen herkes, teklifle ne yapılmak istendiğini veya neyin olamayacağını görebilir. Öyleyse CHP niçin yukarıdaki itirazları her fırsatta tekrarlıyor?
Bunun tek bir açıklaması var: Bugüne kadar her önemli değişiklik çabasında (hatta arzu etmediği partinin iktidara gelmesi durumunda) “Rejim değiştiriliyor”, “Cumhuriyetin kazanımları tehlikede”, “Üniter yapı bozuluyor” diyerek halkı korkuttu ve askerleri yanılttı, vesayet aktörlerini harekete geçirdi.
Ama Türkiye 80-90’lı yıllardaki ülke değil artık. Hatta 2000’li yıllardaki Türkiye bile değil. Ancak, CHP 50-60’lı yıllardaki tecrübesini tekrarlayan kapalı bir sistem.
Rejim değişiyor mu?
Milletin gözü önünde çok sayıda “Başkanlık Sistemi” ile yönetilen ülke varken, bunların en başarılıları “gelişmiş demokrasiler” olarak kabul edilirken, Anayasa teklifiyle “Cumhuriyet rejimi değiştiriliyor” diyerek kimi ikna edebilir? Toplumun çoğunluğu iktidardan ve Cumhurbaşkanı’ndan memnunken, monarşi veya diktatörlük diyerek kafa karıştırmak, toplumun beklediği cevap olabilir mi?
Cumhuriyet veya demokratik rejimlerin de gelişme gösterdiği, katılımcı demokrasilerin ve kamu idaresinde yönetişimin tartışıldığı günümüz dünyasında, bu yönde bir değişim çabası için önalmak varken, özellikle CHP’nin 40’lı yıllarda yaşattığı Cumhuriyetin değişeceğinden kim korkar acaba?
Eyalet sistemine mi geçilecek?
Rejim değişikliği iddiası açıkça gerçeği yansıtmıyor. Aynı şekilde, eyalet sistemi veya federasyon yapılanması eleştirisi de hiç gerçekçi değil. Eyalet sistemi siyasi nitelikte ademimerkeziyet demektir.
Halbuki, daha güçlenen yürütmenin yetkileri merkezde toplama ihtimali daha yüksek. Kamu idaresinde merkeziyetçiliği seçen ve yaklaşık iki yüz yıldır yetkileri merkeze taşıyan kamu idaresinin, yetkilerini kendi eliyle devretmesi sizce mümkün mü?
Hatırlanırsa, AK Parti’nin, 2004 yılında gündeme getirdiği, “Kamu Yönetimi Reformu” projesinde, idari anlamda ademimerkeziyet talebine yürütme gücünü elinde tutanlar engel olmuştu.
Dolayısıyla hangi nitelikte olursa olsun, ademimerkezi bir tercih hiç yok ortada. Ayrıca eyalet sistemine gerek de yok. Kamu idaresinde mahalli ve müşrerek hizmetler için ve bürokrasinin azaltılması için gerçek anlamda bir yetki devri gerçekleşse bile yeter.
Parlamentonun işlevini kaybetmesi meselesi de CHP’nin dilinde çok açık değil. Belki bazı konulardaki yasamanın yetkisini yürütmeye devretmesi yanında, başkanlık sisteminde Meclis’in denetim gücünün artırılmasına vurgu yapmak daha ikna edici olmaz mıydı? Yetkileri artan yürütmenin hesap verebilirliğini tartışmak gerekmez miydi?
Bütün bunlar ise sürece aktif bir şekilde katılmakla mümkündür, sürecin dışında kalarak değil. Ama CHP’nin önyargıları, normatif ve ideolojik tavrı ülke sorunlarına akılcı müdahalesinin önüne geçiyor.
Aslında, Anayasa teklifi üzerine yaptığı eleştirilerin hepsi bu doğrultuda demek istemiyorum. Ancak, çok haklı eleştirilerini dile getirirken kullandığı üslup da duyarsız siyaset kültürüne mahkûm olduğunu gösteriyor. Haklı tespitleri küfür ve hakaret içinde dile getirmek, özgür’ce (!) bağırarak haklı çıkmaya çalışmak, kürsü işgal etmek, gerginlik ve kavgayla süreci geciktirmek CHP’nin kaçıncı kez başarısız kaldığı tecrübeler acaba? Bugüne kadar bu yöntemleri deneyerek çıkmasını önleyebildikleri bir kanun hatırlıyorlar mı?
Halkı ikna edecek bir nezaketle gerçekçi katkılardan vazgeçtik, derin bir sükûta dalsa bile daha çok etkili olacağı muhalefet görevinde, alabildi- ğince bağırarak ancak bu kadar rezil olunabilir.