Medya

Erdoğan'ın ilk müsteşarı: Anayasa değişikliği teklifi sorunlu, 'tek adam'a gidecek yolları kapatmak gerek

"Cumhurbaşkanı’nın partisi çoğunluğa sahipse, yargı bağımsızlığı tartışmalı hale gelmez mi?"

26 Aralık 2016 13:13

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başbakanlık görevini üstlendiği dönemdeki ilk Başbakanlık Müsteşarı olan Ömer Dinçer, AKP'nin anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "Beklenen amacın ve beklenmeyen sorunların dışında açıkça tahmin edilebilecek sorunları da barındırıyor" dedi. "Demokrasiyi korumak için, kuvvetler arasında “denge ve denetim” mekanizmasını güçlendirmek ve 'tek adam'a gidecek yolları kapatmak gerekir" diyen Dinçer, "Katılımcı bir demokrasi için mücadele vermiş ve kamu idaresinde yönetişim için çabalamış AK Parti’nin bunu başaracağını umuyorum" ifadesini kullandı.

Ömer Dinçer'in "Anayasa teklifinde kuvvetler ayrımı nerede?" başlığıyla yayımlanan (26 Aralık 2016) yazısı şöyle:

Geçen haftaki yazımda PISA ve TIMSS puanlarının analizini yapmış, PIAAC sonuçlarını tartışacağımı ima etmiştim. Ancak ülkemizin gündemi öylesine çabuk değişiyor ki, birkaç hafta üst üste benzer konularda yazmak mümkün olamıyor.

AK Parti grubunun verdiği Anayasa değişikliği teklifi Anayasa Komisyonu’nda görüşülmeye başlandığı için PIAAC sonuçlarını incelemeyi tehir ederek, bu hafta Anayasa değişikliği teklifini ele alacağım.

Teklif, özünde sadece başbakanlığı kaldırarak partiyle ilişkisi devam eden Cumhurbaşkanı’nı yürütmenin başı olarak tanımlıyor ve Cumhurbaşkanı yardımcıları (sayı sınırı konulmamış) ile diğer bakanları TBMM üyesi olmayanlardan atıyor.

Hiç şüphesiz, ister parlamenter olsun isterse baş- kanlık, sistemler kendi içinde birbiriyle bağıntılı ve uyumlu birçok ögeden oluşur. Hiçbir dengeleyici tedbir almaksızın, bir sistem içindeki bir ögeyi kaldırarak veya başka sisteme ait unsurları ekleyerek yeni ve sağlıklı bir sistem kurulamaz. Böyle olması halinde birçok sorun ve çatışmanın ortaya çıkması kaçınılmazdır.

Her hukuki düzenlemenin bir beklenen amacı vardır. Ancak bazen çıkarılan yasalar umulan amacın dışında, beklenmeyen sonuçlar doğurabilir. Beklenmeyen sorunları çözmek için yeni yasalar çıkarılır. Bu kısırdöngü bürokrasinin doğması ve hukuki katılıkla sonuçlanır.

Meclis’e sunulan teklif ise beklenen amacın ve beklenmeyen sorunların dışında açıkça tahmin edilebilecek sorunları da barındırıyor.

Teklifte, mevcut fiili duruma hukuki bir çer- çeve kazandırma çabası öne çıkmış. Bu yaklaşım, bugün yaşanan sorunların müzminleşeceği, üstelik yeni sorunların çıkacağı anlamına geliyor. Mevcut yapı ve süreçleri aynen koruyarak Başbakanlığı kaldırmak ve Bakanlar Kurulunu Meclis dışından oluşturmak, anayasal erkler arasındaki ayrımı daha da belirsizleştiriyor.

Var olan yapıda bile anayasal güçler arasında “kuvvetler ayrılığı” tam sağlanamıyor. Bugün sayısal çoğunluğa sahip parti hem yürütmeye hem yasamaya hükmedebiliyor. Ancak yine de söz konusu erkler arasındaki ayrımı sağlayan denetim mekanizmaları var. HSYK, Yargıtay ve Danıştay gibi yargı, Sayıştay gibi denetim kurumlarına, diğer özerk idareler ile YÖK gibi anayasal kurumlara atamalar, ilgili kurum ve bakanlık, Başbakan, Cumhurbaşkanı ile TBMM tarafından gerçekleştirilerek bir çeşitlilik sağlanmaya çalışılır. Farklı siyasi düşünce ve inançta olan makam sahipleri kendi tercihlerini yaparak az da olsa denge kurarlar. Bu denge cumhurbaşkanı ve başbakan aynı partiden olsa bile bakan ve diğer atama makamları arasında müzakere süreciyle gerçekleşir.

Yeni düzenlemede Başbakanlık aradan çıktığı için ona ve bakanlıklara ait seçme hakları da Cumhurbaşkanı’nda olacak. Böylece denge bütünüyle başkanın lehine sapma gösterecektir. Nitekim, teklifte HSYK üyeleri Başkan ve Meclis arasında paylaştırılmış. Cumhurbaşkanı’nın partisi Meclis’te çoğunluğa sahipse, yargı bağımsızlığı tartışmalı hale gelmez mi? Üstelik yargı mensuplarının kendi temsilcilerini seçme yeteneği de bulunmuyor.

Diğer taraftan, Cumhurbaşkanı yardımcılarının konumu da benzer bir sorunu doğuracağa benziyor. Başkan yardımcıları Meclis onayı olmaksızın Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Cumhurbaşkanı yurtdışına çıktığı veya herhangi bir sebeple görevinden ayrıldığı zaman, seçilmiş Cumhurbaşkanı yerine atanmış, Meclis onayından geçmemiş, ne halka ne de Meclis’e sorumlu olan bir yöneticiye görev verilmiş olacak. Bu durum hukuken ciddi bir meşruiyet sorunu doğurmaz mı? En azından başkan yardımcılarından birinin başkanla beraber seçilmesi ve vekaletin sadece ona devri daha doğru olabilir.

Ayrıca Cumhurbaş- kanı ile Meclis seçimlerini aynı sandıkta yapmak çoğunluğu sağlayan başkana Meclis’in üstünde bir güç kazandırır. Sanıyorum iki seçimi aynı zamanda yapma fikri siyasi istikrar amacı güdüyor. Ancak bu hesap Bağdat’tan dönebilir. Çünkü, bir seçimde milletvekilleri her halükârda seçilir, ama başkan seçilemeyebilir. Bu durumda ikinci tur Cumhurbaşkanı seçiminde muhalifler ortak hareket ederek Meclis’te çoğunluğu sağlayamayan partinin adayını seçebilir. Bu sebeple, bu iki seçimin ayrı yapılması daha doğru olur. Böylece yasama ile yürütme arasında erk ayrımı kısmen korunabilir.

Demokrasiyi korumak için, kuvvetler arasında “denge ve denetim” mekanizmasını güçlendirmek ve “tek adam”a gidecek yolları kapatmak gerekir. Katılımcı bir demokrasi için mücadele vermiş ve kamu idaresinde yönetişim için çabalamış AK Parti’nin bunu başaracağını umuyorum.

Üstelik tahmin edilebilecek sorunlar bundan ibaret değil...