Milliyet gazetesi yazarı Semih İdiz, Erdoğan-Peres tartışması ekseninde, Erdoğan - Sudan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Taha görüşmesini eleştirdi.
Milliyet gazetesi yazarı Semih İdiz, Davos’ta Peres’e sert bir çıkış yapan Erdoğan’ın Darfur’da soykırım yapmakla suçlanan Sudan’ın cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Osman Muhammed Taha ile yaptığı görüşmeyi eleştirdi.
İşe o yazı…
“İnsaniyet” adına davrandığını söyleyerek Gazze konusunda dünyayı, Türk dış politikasını altüst etme pahasına, ayağa kaldıran Başbakan Erdoğan ve yandaşları konu Sudan ve Darfur’a gelince suspus kesiliyorlar.
Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi savcılarından Luis Moreno-Ocampo’nun “soykırımcı” olarak suçladığı, ayrıca hakkında tutuklama emrinin çıkartılmasını istediği Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’in Türkiye’de iki kez ağırlanması zaten buradaki “çifte standardı” açıkça ortaya koyuyor.
Bu çifte standarda, El Beşir’in “Kıdemli Yardımcısı” Ali Osman Muhammed Taha’nın önceki gün ülkemize yaptığı ve Başbakan Erdoğan tarafından sıcak bir şekilde karşılandığı ziyaretle tekrar tanık olduk.
Bu ziyaret Davos’taki kavganın hemen arkasından gerçekleşmemiş olsaydı, belki dikkat bile çekmeyecekti. Fakat bu durumda dikkat çekmesi kaçınılmaz oldu. Başbakanlığın Taha’yı basından kaçırma girişimleri de bundan olsa gerek.
Kimse ‘bilmiyordum’ diyemez
Burada, AKP’nin iktidara gelmesinden kısa bir süre sonra, 2003 yılında patlak veren Darfur krizi ile ilgili ayrıntılara girecek yerimiz yok. Ancak internette bu konuda o kadar çok malzeme var ki, hiç kimsenin “bilmiyordum” deme hakkı yok. Fakat şu kadarını söyleyebiliriz.
Darfur’da Müslüman Arap milislerin, yaşlı, kadın, çocuk demeden öldürdükleri ve bir bölümü Hırıstiyan, geri kalanı da özgün yerli dinlere mensup Afrikalıların sayısı, BM rakamlarına göre, 180 bin. Bazı bağımsız yardım kuruluşları ise bu rakamı 400 bine kadar çıkarıyorlar.
2.5 milyon insanın topraklarından sürülmüş olması ise, işin diğer trajik boyutunu oluşturuyor.
Sudan yönetiminin bu zulmü yaparken kullandığı başlıca bahane ise Sudan Halk Kurtuluş Cephesi (SPLA) ve Adalet ve Eşitlik Hareketi (JEM) gibi örgütlerin, Sudanlı güçlere karşı düzenledikleri saldırılar.
Tahmin edileceği gibi, Sudan bunların üzerine “terörist” diye gidiyor. Kendileri ise Müslüman milislere karşı halklarını korumaktan başka bir çareleri olmadığını söylüyorlar. Yani bir yerde Hamas’ın terör uygularken kullandığı argümanı kullanıyorlar.
Nahoş bazı düşünceler
Fakat her nedense, Erdoğan’ın “insaniyet” adına sergilediği infialin, yüze birini dahi bu durumda göremiyoruz. Belli ki orada ölen 10 binlerce çoluk çocuk, kendisi üzerinde Filistinliler kadar etki yaratmıyor. Peki neden?
İşte bu çok büyük bir soru. Akla nahoş bazı düşünceleri de getiriyor. Bu durumda sorulması gereken ilk soru, Erdoğan’ın Darfur konusundaki duyarsızlığı, Sudan’daki zalimin yalnız Müslüman değil, aynı zamanda köktendinci bir Müslüman olmasından mı kaynaklanıyor?
Erdoğan’ın ve yandaşlarının Darfur konusundaki duyarsızlıkları sürdükçe, bu soru ortada kalacaktır. Zira görülen bariz çelişkiyi başka türlü izah etmek mümkün değil. Akla ikinci gelen husus ise şudur.
Erdoğan’ın Gazze ve Darfur konusunda sergilediği çelişkili tavır bir “mücahit dayanışmasını” yansıtıyorsa, o zaman Türkiye’nin dış politikasında eksen kayması olduğunu reddedenler bu durumu nasıl açıklayacaklar.
Konu insaniyet ise...
Darfur’daki vahşeti “emperyalist güçlerin oyunu”na bağlayan ve bu argümanla Sudan’ı temize çıkarmak isteyenlerin olduğunu biliyoruz. Fakat bu daha çok Batı’nın bir Müslüman ülkesine yüklenmesinden duyulan tepkiyi yansıtan bir argüman.
Sonuçta konumuz “insaniyet” ise, arka plandaki argümanlar ne olursa olsun, ilk etapta üzerinde durulması gereken şey, çoluk çocuk demeden masum insanların kitle halinde evlerinden ve barklarından sürülüp öldürülmesi olmalıdır.
Erdoğan, Sudan rejimine destek vererek bu gerçeği örtmeye çalışıyor. Bu durumda Sudan sokaklarındaki Erdoğan posterleri acaba gerçekten Filistin için mi, yoksa soykırımcı olmakla suçlanan bir zalim Müslüman’a arka çıktığı için mi, bunu düşünmekte yarar var bizce.