Zaman gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın YSK tarafından yasaklanan reklam filminde seslendirdiği "Sürgün ülkeden Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine" şiirinin Yüce Diriliş Partisi Genel Başkanı Sezai Karakoç’a ait olduğuna dikkat çekerek, "Karakoç büyük bir şair. Aynı zamanda siyaset ve dava adamı. Ve son derece hassas. Reklamın görselliğine sözüm yok. Bir partinin lideri, başka partinin genel başkanının yazdığı şiirle seçim kampanyası yapar mı? Birlikte el ele fotoğraf verseler neyse. Karakoç’un günlük politik tartışmaların uzağında durduğunu bilmeyen yok. Bu muhteşem şiir politik mücadeleye alet edilebilir mi?" yorumu yaptı.
İşte Erdoğanın Sezai Karakoç'a ait "Sürgün ülkeden Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine" şiirinden seslendirdiği ilgili kısımlar:
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Mustafa Ünal'ın Zaman gazetesinde "Operasyon arası seçim" başlığıyla yayımlanan (6 Ağustos 2014) yazısı şöyle:
Çankaya için geri sayım başladı. Son dört gün. Ancak hâlâ memlekette ‘tam seçim havası’ yok.
İki ay sonraki HSYK seçimi daha fazla heyecan verici. Erdoğan’ın seçilmesi durumunda ‘başbakan koltuğuna’ kimin oturacağı da. İktidar partisi Erdoğan’ın seçileceğinden çok emin.
O yüzden siyasi kulisler fokur fokur. 2 numara için ‘isim toto’ oynanıyor. Bizzat Erdoğan ‘ara dönem’ formülünü kapattı. Başbakanlık koltuğuna oturacak kişi partisini de 2015 seçilerine götürecek. Yolda kaptan değişmeyecek. Erdoğan’ın sözlerine bakıldığında Abdullah Gül seçeneğini kafasından sildiğini söylemek mümkün.
Çankaya sandığı göründü buna rağmen gündem tümüyle ‘Çankaya yarışına’ kilitlenmiş değil. Öne çıkan başka tartışmalar var. Polislere yönelik operasyonun ikinci dalgası. Meclis’te kanlı kavga. Irak’ın içlerine doğru IŞİD’ın durdurulamayan ilerleyişi. Gözümüz yollarda ve bir türlü gelmeyen Musul rehineleri.
Bu ülkede hiçbir ‘cumhurbaşkanlığı seçimi’ önemsiz değil. Geçmişte ne kavgalara, ne müdahalelere sahne oldu. Çabuk unutuldu, 2007’deki muhtıranın da sebebiydi. Her üç aday ayrı misyona sahip. Farkları isim ve suretleri değil sadece. Pazar günü Türkiye’nin kaderi oylanacak. İktidar partisi ‘sistem değişikliği’ arzusunu gizlemiyor. Başkanlık olmadı, yarı başkanlık o da olmadı, adı konmamış fiilî şeflik rejimi. Halkın seçeceği cumhurbaşkanının daha güçlü olacağı kesin. Seçim sistemi değişmesine rağmen yeni yapının siyasi ve hukuki çerçevesi çizilemedi. Halk doğrudan aktör oldu ancak Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri aynen kaldı. Keşke iktidar partisinin sistem talebi ilkesel olsa. Tek hedef Erdoğan’ın ‘muktedirliğini’ daha da tahkim etmek. Herkes bunun farkında. Sözgelimi muhalefetin ‘ortak adayı’ Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçilme şansı yüksek olsa iktidar sözcüleri ne ‘başkanlık’tan dem vurur ne de ‘yarı başkanlık’tan...
Sistem tartışması yeni değil. Vaktiyle Özal da Demirel de gündeme getirdi. Ancak tartışma istisnasız ‘ilkeler’ yerine ‘şahıslar’ üzerinden yürüdü ve sağlıklı sonuç doğurmadı. Bugün olduğu gibi. İktidar, başkanlık sistemini Türkiye için değil Erdoğan için gündeme getiriyor. Erdoğan’ın rüyası açık: ‘Güçlü cumhurbaşkanlığı’, ‘zayıf başbakanlık’... Bu formülü Özal ve Demirel denedi, yürümedi. Erdoğan başarabilecek mi? Zor. Anayasa’yı değiştiremeyeceğine göre adını koyacağı bir sistem mümkün değil. Bugünlerde örneklerine sık rastlanan türden ‘ben yaptım oldu’ anlayışıyla fiilî durum oluşturabilir.
Anayasa’yı uzun boylu göz ardı etmesi kolay değil. Zaten ülke duvara dayandı. Hukuk bitti. Adalet öldü. Hiçbir savcı iktidar partisi hakkındaki herhangi bir iddiayı soruşturamayacak durumda. İktidar, ucu kendisine dokunan 17 Aralık yolsuzluk operasyonunu ters yüz etmek için memleketin altını üstüne getirdi. Dün orduya, bugün polise kumpas kuran büyük davaların savcısı yine sahne aldı. Operasyonlarda hukuksuzluk dizboyu. Gözaltı süreleri aşıldı. En basit kurallar ihlal edildi.
Erdoğan’lı Çankaya’nın en hafif tabiriyle belirsizliklere gebe olduğunu görmek için kâhin olmaya gerek yok.
Yasal sınırlar içinde iş yapmakta ne kadar zorlandığını reklamlarından bile anlayabilirsiniz. YSK, bayraklı reklamı 30 Mart seçimlerinde yasaklamıştı. Dün de cumhurbaşkanlığı reklamını yasakladı. İlk izlediğim an yadırgadım. Erdoğan’ın reklam boyunca okuduğu şiir bir başka partinin genel başkanına ait.
Yüce Diriliş Partisi Genel Başkanı Sezai Karakoç’a... Karakoç büyük bir şair. Aynı zamanda siyaset ve dava adamı. Ve son derece hassas. Reklamın görselliğine sözüm yok. Bir partinin lideri, başka partinin genel başkanının yazdığı şiirle seçim kampanyası yapar mı? Birlikte el ele fotoğraf verseler neyse. Karakoç’un günlük politik tartışmaların uzağında durduğunu bilmeyen yok. Bu muhteşem şiir politik mücadeleye alet edilebilir mi?