Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) IŞİD'in kontrolündeki Cerablus'a yönelik karadan ve havadan düzenlediği 'Fırat Kalkanı' harekâtıyla ilgili olarak "İş buraya gelmeseydi, Suriye şu anda çok daha farklı bir konumda olacaktı. Cerablus operasyonunun başarısı Suriye’deki tüm dengeleri alt üst etti. Türkiye’nin Suriye operasyonlarının hiç unutulmayan bir şekilde hızlı ilerlemesi. Dünya kamuoyunun bölgeye bakışını değiştirdi. Bundan sonra Türkiye’nin rızasının olmadığı hiçbir senaryonun devreye sokulması mümkün değildir" dedi.
Valileri kabul toplantısında konuşan Erdoğan, ''Millet olarak bizim özelliklerimizden biri de gittiğimiz coğrafyalarda karşımıza çıkan iyi, güzel, faydalı ne varsa onları kendi bünyemize katma konusundaki esnekliğimizdir. Bu bizim için tarih ve kültür geçmişimizi gölgeleyen değil, zenginleştiren bir vasıftır. Cumhuryetin ilk döneminde görülen toptancı anlayış bu tarihi kesintiye uğratamadı'' ifadesini kullandı.
Erdoğan, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin planlayıcısı olduğu ileri sürülen Fethullah Gülen hakkında, ''İşte 99, ondan sonra da kaçıp gitmiştir. Bölücü terör örgütünün başı buraya teslim edilirken, o da buradan malum yere gitmiştir. Pensilvanya’ya...'' ifadelerini kullandı. Fethullah Gülen'in Mısır medyasına verdiği söyleşiye değinen Erdoğan, Gülen cemaatinin 170 ülkede yönetimi ele geçirmeye çalıştığını ileri sürdü. Erdoğan, ''Mısır gazetesine verdiği röportajında ne diyor? '170 ülkede eğitim, öğretim çalışmaları yapıyoruz' Bu ne demek? 170 ülkede ülkeyi ele geçirmenin peşindeyiz'' dedi. Yurt dışı gezilerinden Gülen cemaatine ait okulların tabelalarında ''Türk okulları'' yazdığını belirten Erdoğan ''KHK’yla, bizim bilgimiz dışında Türk, Türkiye ismi varsa bizim yasaklamamız lazım'' dedi.
Erdoğan'ın valiler kabul toplantısındaki konuşmasından satır başları şöyle:
'Ülkemizdeki mevcut idari yönetim sistemi bir yönüyle 2 bin 200 yıllık Türk devlet geleneğinin, diğer yönüyle de 1400 yıllık medeniyetimizin birikimini ifade ediyor. Millet olarak bizim özelliklerimizden biri de gittiğimiz coğrafyalarda karşımıza çıkan iyi, güzel, faydalı ne varsa onları kendi bünyemize katma konusundaki esnekliğimizdir. Bu bizim için tarih ve kültür geçmişimizi gölgeleyen değil, zenginleştiren bir vasıftır. Cumhuryetin ilk döneminde görülen toptancı anlayış bu tarihi kesintiye uğratamadı.
'Bakınız Osmanlı devletinin 33 vilayeti vardı ama aynı topraklar üzerinde bugün 64 farklı devlet hüküm sürüyor. Daha geriye gidersek Orhun kitabelerinde şu ifade çok manidardır; üst gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe töreyi kim bozabilir?
'Evet bizim yönetim anlayışımız işte böyle eskidir. 81 ilimizin en üst düzey temsilcilerimiz olarak çok büyük bir sorumluluk üstlenmiş oluyorsunuz.
"Valilerimiz görevlerini yerine getiremezse"
Şayet valilerimiz görevlerini yerine getiremezse uzuvlarını kaybeden insanın engelli duruma düşmesi gibi devletin çarkları da akmaya başlar. Valilik bir icraat makamıdır. Dolayısıyla hiçbir mazeretin bahane olamayacağı yerlerden biridir.
Hayat haftanın yedi günü, 365 gün kesintisiz sürdüğüne göre valiliklerimizin hizmetleri de aynı esasa göre yürütülmesi gerekir. Sizler, devleti temsil ediyorsunuz ama sabah 9, akşam 6 mesaisi yapan o klasik devlet memuru anlayışıyla asla çalışamazsınız. Memurun sorumluluğu size karşıdır. Sizin sorumluluğunuz ise bütünüyle millete karşıdır. Millete hizmetin saati olmaz. Türkiye son 200 yıldır pek çok şeyi kaçıran, geriden takip eden, bu yüzden büyük bedeller ödeyen bir ülkedir. Biz 14 yıldır Türkiye'yi bu kısır döngüden çıkartıp takip eden değil takip edilen olmasının mücadelesini veriyoruz. Bu sabah gerek bakanımızın gerek başbakanımızın konuşmalarını izledim. Orada da birçok şeyler detaylandırılarak ifade edildi, anlatıldı. Ben de bunların tamamlayıcısı mesafesinde olan bazı tespitlerimizi özellikle ifade etmek istiyorum.
"İyi terörist, kötü terörist yoktur"
''Değerli arkadaşlar, Türkiye her dönemde olduğu gibi bugün de pek çok sorunla baş etmek zorunda. Karşı karşıya bulunduğumuz meseleler arasında iki husus öne çıkıyor. Bunlardan biri terörle mücadele, diğeri Suriye-Irak mücadelesinin bir parçası olarak ortaya çıkan sınır güvenliğini sağlama hususu. Bilindiği gibi Türkiye 1984 yılından beri PKK ile mücadele ediyor. Aynı şekilde 1980 öncesi dönemin kötü bir mirası olarak DHKP-C gibi çeşitli örgütler ciddi bir tehdit olarak varlıklarını sürdürüyor. Suriye krizi ile birlikte dinimizi istismar ederek kendine alan açmaya çalışan DAİŞ belası ile karşı karşıya kaldık. Son olarak da 15 Temmuz'da eskiden beri ülkemize karşı tehdit oluşturduğunu bildiğimiz FETÖ 'nün kanlı yüzüyle muhatap olduk. Bu terör örgütlerinin tamamında da arka planda ittifak halindedir. Bakıyorsunuz bir hücre evinde PKK'lılar ile birlikte FETÖ'cüler yakalanıyor. Gaziantep saldırısı başta olmak üzere birçok eylemde DAİŞ ile PKK'nın ortak saldırısını, FETÖ'nün örtülü desteğini görüyorsunuz. Bu durum devlet olarak tüm terör örgütleriyle aynı dikkatle mücadele etmemizi zorunlu kalıyor. Diğer devletler "iyi terörist kötü terörist" yoktur diye ikaz ediyoruz ya, ülkemizde de aynı anlayışla hareket etmemiz gerekiyor. Hepsi ülkemizin, milletimizin, bayrağımızın, devletimizin düşmanıdır. Bunları 15 Temmuz'dan sonra çok daha açık ve net gördük, yaşadık.
"Tek fert kalıncaya kadar bu mücadeleyi sürdüreceğim"
Tek fert kalıncaya kadar, şahsım için söylüyorum, bu mücadeleyi sürdüreceğim. Çünkü ta belediye başkanlığımdan bu yana tanıdığım bu örgüt, ne yazık ki bizlere ihanet etmiştir. Vatana ihanet etmiştir. İşte 99, ondan sonra da kaçıp gitmiştir. Bölücü terör örgütünün başı buraya teslim edilirken, o da buradan malum yere gitmiştir. Pensilvanya’ya... 15 Temmuz darbesi, 1960 darbesinden, 1980 darbesinden çok daha büyük dönüm noktasıdır. Bu darbe diğerlerinden farklı olarak inanç, hayırseverlik gibi duyguları istismar eden bir çetenin ürünüdür. Diğer darbelerde milletimiz karşısındaki gücün kim olduğunu bildiği için gardını alma imkanına sahipti. FETÖ ile 40 yıl boyunca yavaş yavaş milletin kanına girerek, kanını emerek büyümüş, inancını istismar ederek sinsice her tarafa yayılmıştır. İnanç değerlerimiz etrafında toplanmış insanların yürüttüğü pek çok faaliyet var.
"Bunlar sıradan bir projenin ürünü değildi"
Bu yapılar genel olarak hesabi değil, hasbi çalışmalarına rağmen şimdi böyle bir kara dalga, kara bir bulut bunların üzerine gelmiştir. Sadece FETÖ en başından itibaren tüm gücünü, imkanını ve zamanını devleti ele geçirme stratejisi üzerine kurmuştur. 15 Temmuz darbe girişimine karışan subayların kıdemlilerine baktığımızda, 80’li, 90’lı yıllarda sızdıklarını görüyoruz. 30 yıl boyunca çift kişilikli, daha da ileri gidiyorum, çok kişilikli davranan, takkiye yapan, münafıkça davranan bu insanların haleti ruhiyelerinin sağlıklı olabilmesi zaten mümkün değildir. Askeri kılıktaki bu teröristlerle harekete geçti ve o geceyi bu millete yaşattı. Açık konuşmak gerekirse 17-25 Aralık’ta biz bu yapının karanlık yüzünü tamamen gördük ama anlaşılan o ki kimseye meramımızı anlatamadık. Şahsen bunlar terör örgütü dedikçe, karşıdakiler “Terör örgütü dediğiniz silahlı olur, can alır, kan döker” diyorlardı. Milletimiz bizim mesajımızı aldığını gerek mahalli seçimlerde, gerek cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gösterdi aslında. 15 Temmuz’da ise bu ihanet şebekesi silahlarıyla ortaya çıktı, kan döktü, can aldı. Bunlar sıradan bir projenin ürünü değildi.
"Bizim bilgimiz dışında Türk, Türkiye ismi varsa bizim yasaklamamız lazım"
Bunlar milletin vergileriyle silahlandırdığı adeta bir terör örgütü olarak temayüz etti. Bizim yıllardır söylediğimiz bir gerçeği kendi elleriyle gösterdiler. Milletimiz devletten çok daha hızlı ve etkili bir şekilde bu kanlı ihanet şebekesinin karşısına dikildi. Bakınız, teşkilat şeması şöyle önümüze geldiğinde bu kişi sadece Türkiye’yi ele geçirme hesabı içinde olan bir meczup değil veya bir terörist başı değil. En tepe noktaya geliyor, orada kainatın imamı olarak geçiyor. Mısır gazetesine verdiği röportajında ne diyor? “170 ülkede eğitim, öğretim çalışmaları yapıyoruz.” Bu ne demek? 170 ülkede ülkeyi ele geçirmenin peşindeyiz. Kimler okuyor biliyor musunuz o okullarda? O ülkelerin devlet başkanlarının, ileri gelenlerin çocuklarını. Yarın öbür gün o çocuklar ülkelerin başına geçecek, önemli görevlere gelecek. Türk cumhuriyetlerinde bu tür aktif görevleri var. Gittiğim her yerde, devlet başkanlarına, hükümet başkanlarına belgelerle bunları anlatıyorum. Hala anlamakta zorlanıyor. Ama biz bunları buraya sokmak istemediğimiz zaman şöyle dediniz, böyle dediniz. Haklılar. Tabelalarında Türk okulları yazıyordu. KHK’yla, bizim bilgimiz dışında Türk, Türkiye ismi varsa bizim yasaklamamız lazım.
"39 şehit verdik"
Ülkelerin imamları var, her meslek grubunun imamları var. Silahlı Kuvvetler’in imamı var, polisin imamı var, yargının imamı var. Bunların hepsini görüyoruz değil mi? Hepsini takip ediyoruz. Bakıyorsunuz, sanayide, ticarette, birçok şeyde. Hepsinde örgütlenmeye gitmenin adımını atmışlar. Öyle veya böyle, ben milletin ferasetine inanıyorum ve o feraset 15 Temmuz gecesi kendini ortaya çok açık ve net koydu.
'Bu millet büyük bir millet. Bu millet, Allah onlardan razı olsun. Rabbim inşallah mekanlarını cennet etsin. Ki onlar biliyorum, peygamberlere yakın ve peygamberimizin en yakın komşuları ve o makamda taltif edilecekler. O tankların üzerine gidişler, F-16’dan kaçmayışları... Şu Külliye’nin etrafında 29 şehidimiz var. Burada fidanlar gitti. Aslan gibi delikanlılarımız gitti. Ama bunun yanında yaşlı amcalarımız, hanım teyzelerimiz de gitti. Ama onlar Allah’a yürüdüler. İşte İstanbul’da 15 Temmuz’da Şehitler Köprüsü’nde 39 şehit verdik.
"Niye cepheyi genişletiyorsunuz?'
diyenler oldu"
Sabahlara kadar bu millet meydanlardan çekilmedi. Onlar nöbete devam ettiler. Artık sıra devlet olarak bize geldi.Bazı arkadaşlar, dostlar şunu söyledi. Niye cepheyi genişletiyoruz diyenler oldu. Bu işleri çok iyi bilenler şunu söylemeye başladılar. Bu kadar cephe genişletilmez, şu yapılmaz, bu yapılmaz diye. Bir defa şuna inanmamız lazım. Cephelerin genişlemesi veya daralması, hepsi bir iman meselesidir. Bu ülkede biz askeriyle, polisiyle bir milyon insan besliyoruz. Bütün bunların yanında evelallah bu milletin kendisi “Ben varım” dedi 15 Temmuz’da. Bu cephelerin hepsi bizim için çok çok küçüktür. Geniş cephe değildir. Mücadelemizi orada da sürdüreceğiz. Sabır sabır sabır, sabrettik. Gaziantep’te beş yaşında, 6 yaşında, sadece genç olarak 29 kişinin şehit olduğu o Gaziantep’te bütün bu olayları yaşadıktan sonra hala birilerinden müsaade mi alacaktık? Dedik, önce Cerablus operasyonu başlayacak. Burası bu kadar rahatsız edilemez. Kilis sürekli havan toplarıyla rahatsız edildi. Bir yere kadar. Şu anda Cerablus’ta DEAŞ diye bir şey kalmadı. Onlar kaçacak, biz kovalayacağız. Devam edeceğiz, nereye kadar? Onu açıklamayacağız, bizim de kendimize göre bir planımız var. Bu plan, Türkiye’nin sınırlarını güvenceye alma planıdır. Terör koridorunun oluşturulma gayretlerine evet diyemeyiz. Biz bu sınırlarımızı terör koridoru çıkartıp bir barış koridoru haline getireceğiz. Suriye'nin topraklarında zere kadar gözümüz yok. Biz tokluğu gördük.
"Hiçbir senaryo devreye giremez"
Gelin diyen o insanları yalnız bırakamayız. Uluslararası hukukta sizi çağırmazsa oraya giremezsiniz. Kusura bakmasınlar. Biz asıl o ülkenin sahipleri olan halkın davetine icabet ediyoruz. Zaten ülkenin yönetimi zalim. 600 bin insanı öldüren bir katilden mi izin alacağız?
İş buraya gelmeseydi, Suriye şu anda çok daha farklı bir konumda olacaktı. Cerablus operasyonunun başarısı Suriye’deki tüm dengeleri alt üst etti. Türkiye’nin Suriye operasyonlarının hiç unutulmayan bir şekilde hızlı ilerlemesi. Dünya kamuoyunun bölgeye bakışını değiştirdi. Bundan sonra Türkiye’nin rızasının olmadığı hiçbir senaryonun devreye sokulması mümkün değildir.
Darbe girişimi gecesi bölgedeki pek çok şehrimizde vatandaşlarımızın Türk bayraklarıyla sokaklara dökülmesi bu durumu gösteriyor. Bakınız, benim milletim F16’larla bomba yağdırılırken, helikopterlerle taranırken, tanklar üzerine gelirken onlar elinde silahla yürümediler. Tek silahları vardı, o da bayrağıydı. Bir diğer silahı da imanıydı. Onlar da onunla yürüdüler ve neticeye de böyle ulaştık. İnşallah PKK ve iltisaklı kuruluşlarının devrinin kapanmaya gittiği bir dönemdeyiz.
"Değerlerimizde zulüm yok"
Gerek FETÖ, gerekse PKK terör örgütüyle mücadelenin önemli bir boyutunu da bunların kamudaki uzantılarının tasfiyesi oluşturuyor. Süratli bir takım adımlar attık, atmaya devam ediyoruz. Aynı süreci PKK terör örgütünün kamudaki temsilcileriyle ilgili başladı. Sizden ricam bu konuyla ilgili dikkatli araştırmalar yapmanızdır. Memurları açığa almada yarışa girmenizi istemiyorum. Sadece adil davranmanızı istiyorum. Değerlerimizde zulüm yoktur.
Ne tek bir terör örgütünün devlet içinde kalmasına, ne de tek bir mazlumun zarar görmemesini sağlayacak hassasiyetle hareket etmelisiniz. Devletin devlet gibi davranmadığı yerde meydan terör örgütü mensuplarına kalır. Onun için meydanı boş bırakmayacağız.
"Hiçbir valimiz 'Bu saatte aranır mı?' dememeli"
Şu milletvekilleri, şu bakanlar şöyle diyor. Katiyen, bu tür sıkıştırmalar varsa, içişleri bakanımız burada, başbakanımız, ben 24 saat telefonlarım açıktır, görüşürsünüz veya atlar gelirsiniz. Benim telefonumun saati yoktur. 24 saat telefonum açıktır. Aynı şeyi de sizden istiyorum. Ben bir valiyi aradığım zaman gece 1’de, 2’de, 3’te ararım. Bu saatte de aranır mı? Bunu hiçbir valimin dememesi gerekir. Valinin görevi sabah 9 akşam 6 değil, 24 saat. Aksi takdirde biz bir kabile olarak yaşamaya devam ederiz. Biz bir kabile devletinden buralara geldik diyenler var ama inanmıyorum. Biz devlet olarak doğduk ve bugünlere böyle geldik. Birilerinin aklına devlet deyince bazılarının aklına o eski görüntüler geliyor olabilir.