Politika

Erdoğan: Paris cinayetlerinde devleti ve hükümeti suçlayan mahçup olacak

Başbakan Erdoğan parti grubunda yaptığı konuşmada, geleceğin acılar üzerine değil umutlar üzerine inşa edilebileceğini söyledi.

22 Ocak 2013 15:03

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geleceğin acılar üzerine değil, umutlar üzerine inşa edilebileceğini  belirterek, “Diyarbakırlı kardeşim, Çankırılı kardeşim yüreğindeki yarayı gel beraber tedavi edelim. Silahı aradan çekelim, sıkılı yumrukları aradan çekelim” dedi. Erdoğan, BDP’nin politikasını eleştirirken de “Bu yeni süreçte de kendi fanatik kitlesine şirin görünmek amacıyla teröristin öldürme hakkını savunuyor. Şu anda polisimiz dağlarda onların peşinde çatışma halinde, girerken öğrendim. Ne yapacağız, çatışmayacak mıyız? Onların izlerini sürmeyecek miyiz? O polisimizin kanını yerde mi bırakacağız? O bir buçuk yaşındaki Musab’ın gözyaşlarını ne yapacağız?” diye konuştu.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmanın satırbaşları şöyle

Biz  Cumhuriyet döneminde yapılan hataları sorguladık. Müzeye ahıra çevrilen camiler, belli bir kesimin camileri değil, topyekûn bu milletin camileriydi. Aslından çevrilerek Türkçe okunan ezan, bütün bu milletin ezanıydı. Sağda solda birçok kitap yasaklandı, sadece belli bir dilde yazılmış kitaplar kasetler plaklar değil, her dilden yasaklandı. Nazım Hikmet de Necip Fazıl da Mehmet Akif de devletin hışmına uğradı. Ötelendi, horlandı. Statükocular, devlet karşısında öz evlat muamelesi görürken, halka üvey evlat muamelesi yapıldı.

Biz insan devlet için vardır demiyoruz. Tam aksine devlet insan için vardır diyoruz. Dini ne olursa olsun, mezhebi, fikri, geliri ne olursa olsun, bizim için insan insandır. Bizim için herkes ama herkes devlet karşısında birinci sınıf vatandaşıdır. Biz nasıl, imam hatiplerin, yasaklanan başörtünün hakkını savunduysak Dersim’in Sivas’ın da hukukunu savunuyoruz. Bu hadiselerle de cesaretle yüzleşiyoruz. 

Silahı aradan çekelim, sıkılı yumrukları aradan çekelim, nefretin dilini aradan çekelim. Geçmişin acılarıyla hep birlikte yüzleşelim. Varsın birileri kardeşliğe inanmasın, rant sağlamaya çalışsın. Bu sabah yavru muhalefet verip veriştiriyor. Hakaret aman yarabbi diz boyu. Kim buna kılavuzluk yapıyor bilemiyorum. Cevap vermeyeceğim için onları hukuka havale edeceğim. Çünkü bu ülkede ne ana muhalefet ne yavrular muhalefet olarak, ürettikleri bir şey yok. Bunların dili maalesef sövmeyle eş değer. Bizi ne yazık ki yanlış kılavuz seçtikleri için, o kılavuzlarının öğrettikleri yolda değerlendirmeye gidiyorlar. Onun için cevap yok, cevapları hukukta.

 

‘Asabiyet şeytandandır’

 

Şeytan secde etmedi. Beni ateşten, onu çamurdan yarattın dedi.  İşte ırkçılık budur. Irkçılık asabiyet, asabiyetse  şeytandandır. Diğerlerini aşağılamak şeytandandır. Biz başka yerden kaynak aramayacağız. Bize şeytanın başlattığı ırkçılık duygusunu aşılamaya çalışanlardan, “Recmedilmiş şeytandan Allah’a sığınırım” diyerek uzak duracağız.

Onun için istikbalimiz, ortak tarihimiz değerlerimiz üzerine inşa edeceğiz. Şeytanın izinden gidenler kaybedecek.  Kardeş olarak kazanan biz olacağız.

Bu ülkede AK Parti varken, AK Parti her iki kişiden birinin oyunu alırken hiç kimse çıkıp da şu bölgenin, şu ırkın partisi biziz diyemez. Benim aziz milletim ırkçılığın şeytani bir duygu olduğunu çok iyi biliyor. Aynı şekilde bu millet, 75 milyonu bir ve beraber olarak kucaklayan kardeş gören AK Parti’ye her seçimde artan oy oranıyla teveccüh gösteriyor.

Bugün çıkıp da şu ırkın temsilcisi biziz diyenler, Türkiye’yi 2002 öncesine götürmek özlemi içinde olanlardır. Vesayet sistemi AK Parti’yle birlikte çökerken, bazı siyasi partilerin yasakla tehditle yeni bir vesayet üretme çabasına girmesi beyhudedir.

Bakın biz BDP’ye özellikle yeni süreçte, sağduyulu olması, cesur davranması yönünde tavsiyelerimizi ilettik, iletiyoruz. Siyaset, baskılara karşı cesur bir duruş sergilemektir.

Siz aklınızı kiraya mı verdiniz yahu? İradenizi kiraya mı verdiniz?  Yok şuradan talimat gelecek, yok buradan gelecek. O talimatı beklememiz lazım, e sen nesin o zaman, sen nesin? U parlamentonun altında ne işin var?

Biz BDP’nin en başından itibaren öldürmenin değil yaşatmanın yanında durmasını bekledik. Terörü, teröristi, teröristin öldürme hakkını savunmasını değil yaşama ve yaşatma hakkını savunmasını bekledik. Bu yeni süreçte de kendi fanatik kitlesine şirin görünmek amacıyla teröristin öldürme hakkını savunuyor. Bir polisimizi alçakça şehit ederken, operasyonları eleştirmek samimi bir duruş değildir.

Şu anda polisimiz dağlarda onların peşinde çatışma halinde, girerken öğrendim. Ne yapacağız, çatışmayacak mıyız? Onların izlerini sürmeyecek miyiz? O polisimizin kanını yerde mi bırakacağız? O bir buçuk yaşındaki Musab’ın gözyaşlarını ne yapacağız? Sonuna kadar onların izini sürmeye mecburuz. Bu bizim sorumluluğumuzdur.

Paris’teki suikast olur olmaz, devleti itham etmek de ilkeli bir siyaset değildir. Paris’teki olayın aydınlanmasına ilişkin umudun çoğaldığına inanıyorum. Olay aydınlatıldığında, hükümeti ve devleti itham edenler mahcup olacak. Biz samimiyeti arıyoruz. Samimi olanlarla bu işler konuşulur. Samimi olmayanlarla neyi konuşacağız.

Samimi olanlarla konuşuyoruz, kendilerini adaya gönderiyoruz. Açık açık söylüyorum. Sen döndükten sonra zehir zemberek açıklama yaparsan bu olmaz. Sen çıkıp Kürt kardeşlerime “bu başbakan bomba yağdırıyor” dersen bu olmaz. Biz Kürt kardeşlerimize kucak açtık, biz teröristlere bomba yağdırdık.