Politika

Erdoğan: Anayasada tüm dini grupların inançları güvence altına alınıyorsa İslam vurgusuna niye ihtiyaç olsun?

AKP'nin yeni anayasada İslam ve Allah inancı vurgusu yapılacağı iddia edilmişti

28 Nisan 2016 06:52

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın, “Yeni anayasada laiklik olmasın” sözlerine ilişkin, “AK Parti’yi kurarken laiklikle ilgili düşüncemizi programa koymuştuk. İsmail Bey de parti mensubu olarak o programı kabul etmiştir. Ancak, anayasa çalışmaları gündemde iken şahsi görüşünü ortaya koymuştur. Laikliği ladinilik, din karşıtlığı gibi sunar ve uygularsanız elbette itirazlarla karşılaşırsınız” dedi. Erdoğan “Yeni anayasada İslami vurgu olmalı” görüşleri için de “Bunların hepsi boş şeyler. Anayasada bu ülkedeki tüm dini grupların inançları güvence altına alınıyorsa, devletin tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması esas alınıyorsa, özellikle İslam’a vurgu yapmaya ne diye ihtiyaç olsun?” yorumunu yaptı. 

Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun "Başkanlık Sisteminin tam anlamıyla benimsiyorum dersem kendimi inkar etmiş olurum" sözlerinin sorulması üzerine, "Benim kendi Meşveret Meclisi'mdeki danışmanlarımla bu konuda çalışmalar yapıyorum. Anayasacı arkadaşlarım tüm dünyayı tarıyorlar, araştırıyorlar. Amacımız alternatifleri de değerlendirebilmek" yanıtını verdi.

Hürriyet gazetesinden Vahap Munyar’ın haberine göre, Hırvatistan ziyaretinde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan özetle şu mesajları verdi:

 

Ağzına kilit vurulamaz

 

 TBMM Başkanı’nın yeni anayasada laikliğe yer verilmemesi yolundaki sözleri tartışma yarattı. Muhalefet ağır ifadeler kullandı. Sizin yorumunuz nedir?

TBMM Başkanı’nın ağzına herhalde kimse kalkıp kilit vuracak değil. Bu insan, hayatı siyasetin içinde geçmiş biri. Ortada bir anayasa çalışması var, o da görüşünü söylemiş. Beğenirsin beğenmezsin, o ayrı mesele. ‘Peki bu konuda, Tayyip Erdoğan olarak siz ne düşünüyorsunuz?’ diye soruyorsanız, benim düşüncem AK Parti’yi kurduğum dönemden itibaren belli. Laiklikle ilgili düşüncemizin ne olduğu, kurucusu olduğum AK Parti’nin programında kayıtlı. Kaldı ki İsmail bey de AK Parti’nin mensubu olarak Parlamento Başkanı seçildi. Bu da onun, AK Parti programında belirtilenleri kabul ederek oraya gelmiş olduğunu gösterir. Ama ne yapmış? Yeni hazırlanmakta olan anayasa ile ilgili bir bilimsel toplantıda kendine göre, dünyadan bazı örnekler vererek bazı şahsi kanaatlerini paylaşmış. Ben bu konudaki görüşümü, Mısır’da Kahire’de o dev opera binasındaki konuşmamda da söyledim. Laikliğin, devletin tüm farklı inanç grupları için bir güvence olduğunu, bütün farklı inanç gruplarına eşit mesafede durması olduğunu anlattım. Hatta o zaman, şimdi hapiste olan Müslüman Kardeşler yetkilisi Muhammed Bedii, ‘Bu dediğiniz nasıl bir şey’ diyerek şaşkınlığını dile getirmişti. Kendisine anlatınca, ‘Böyle olduktan sonra ben de bunu tasvip ediyorum” demişti. Laikliği, ladinilik, din karşıtlığı gibi sunar ya da uygularsanız, elbette itirazlarla karşılaşırsınız. Oysa laiklik, devletin, tüm inançlara, ateistler dahil tüm gruplara eşit mesafede olması; tüm inanç gruplarının devletin güvencesi altında olmasıdır. Türkiye’de TBMM Başkanımızın bazı ifadelerinden hareketle yaygara koparılarak bir yere varılabileceğini düşünmüyorum. Ama muhalefette her olayda sadece hakaret peşinde koşanlar olduğu da malum. Başlarındaki zatın sağda solda benimle ilgili hakaretamiz konuşmaları ortada.

 

“Kalpazan dedi, elini sıkmam”

 

Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümünde Kemal Kılıçdaroğlu ile tokalaşmadınız...

Birileri hem Cumhurbaşkanı’na kalkıp kalpazan diyecek, her türlü hakareti edecek, hem de gelip elinin sıkılmasını bekleyecek... Böyle bir şey olabilir mi? Ben parlamentoda değilim. Bu ülkenin Cumhurbaşkanıyım. Dolayısıyla bir insan saygı duyarsa, biz de ona saygı duyarız. Bu makamdayız diye, sağ yanağımıza vuranlara hiç ses çıkarmayıp bir de sol yanağımızı çevirecek değiliz. Kusura bakmasınlar Tayyip Erdoğan böyle biri değil.

 

Çift başlılık bitmeli

 

AK Parti içinde, “Nüfusumuzun yüzde 99’u Müslüman, dolayısıyla anayasada laikliğe dokunmadan, İslam’a biraz daha vurgu yapalım” görüşünü savunanlar olduğu söyleniyor.

Bunların hepsi boş şeyler. Anayasada bu ülkedeki tüm dini grupların inançları güvence altına alınıyorsa, devletin tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması esas alınıyorsa, özellikle İslam’a vurgu yapmaya ne diye ihtiyaç olsun? Ben bir Müslüman olarak inancımı istediğim gibi yaşayabiliyorsam mesele bitmiştir. Hıristiyan Hıristiyanlığını yaşayabiliyorsa, Musevi Museviliğini yaşayabiliyorsa, ateist ateistliğini yaşayabiliyorsa onun için de bitmiştir. AK Parti iktidara geldiğinde bana bir televizyon programında, “Siz geldiniz, başörtüyü getirecek misiniz” diye sormuşlardı. Ben de öyle bir gündemimiz olmadığını söylemiştim. Başörtüsü zorunluluğu diye bir gündemimiz de hiç olmadı. Ama başörtüsü yasağı vardı. Milletin teveccühü sayesinde o yasağa son verdiğimizde de, bazıları kalktı, ‘411 el kaosa kalktı’ diye manşet attı. Yeni anayasa konusunda da önemli olan, ülkemize yakışanı yapmaktır. Hatta gerekiyorsa, şu anda ABD’de olduğu gibi, belli ana başlıklardan, içeriği fıkralardan oluşan, kısa bir anayasa yapılmalı. Ki arkadaşların birçoğu, mesela Mustafa Şentop Hoca da bu işe olumlu bakıyor. Bu işi süratlendirir diye düşünüyorum. Bir başkanlık sistemini konuşuyorsun kıyamet kopuyor. İtirazları da biz söyledik diye! Ama önerebildikleri bir alternatif de yok. Patinaja son vermek lazım. Ülkenin, çift başlılık görüntüsünden kurtulması lazım. Halk buna hazır aslında.

 

Anayasa için Meşveret Meclisi’mle çalışıyorum

 

Başbakan, “Tam başkanlığı benimsiyorum dersem, kendimi inkar etmiş olurum” anlamında bir cümle kullandı. Siz de “Eğer tam başkanlık sistemi benimsenmiyorsa, partili cumhurbaşkanlığı da olabilir” demiştiniz.

Onu bana değil, Ahmet Bey’e sormanız lazım. Benim kendi Meşveret Meclisi'mdeki danışmanlarımla bu konuda çalışmalar yapıyorum. Anayasacı arkadaşlarım tüm dünyayı tarıyorlar, araştırıyorlar. Amacımız alternatifleri de değerlendirebilmek.

 

"Kaderim buysa çekerim"

 

İsrail konusunda son gelişmeler neler? Zamanında ‘one minute’le ilişkileri bozmakla eleştirilmiştiniz şimdi de yeniden kurmakla eleştiriliyorsunuz...

Valla demişler ya, “Kaderim buysa çekerim”. Bizim kaderimiz bu herhalde. Önemli olan, İsrail’in Türkiye ile girdiği bu süreçteki hatasını anlamış olması. Biz 3 şarttan söz etmiştik. Bunun ilk adımı özürle atıldı. Diğer iki şart ise tazminat meselesi ve Gazze’ye ambargonun kalkmasıydı. Şu anda tazminatta bir yere gelindi. Gazze konusunda da ciddi mesafe alındı. Gazze’nin en önemli sıkıntısı enerji. Almanlarla birlikte bir santral kurmamızı önerdiler. Temenni ederim ki çözülür. İnşallah bu meseleler hallolduğunda farklı bir noktaya gelinecek.

 

Vizesiz AB: 4 ay öne çekmek kazanım değil

 

AB’nin Türkiye’ye vizeyi kaldırma konusunda samimi olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu konu benim Başbakanlığım dönemimde Ankara Palas’ta açıklanmıştı zaten. 2016 Ekim’de vizenin kalkacağı o gün açıklanmıştı. Koşul moşul diye de bir şey yok. Ankara’da imzalar atılmıştı. Bu yılın ekim ayında da yürürlüğe girecekti. Şimdi bunu hazirana yani 4 ay önceye çekmenin bir kazanımmış gibi sunulmasını anlayamıyorum. Bu tür küçük şeylerin büyük kazanımmış gibi sunulmasına üzülüyorum. Resmi iyi okumak lazım. Biz kalkmışız onca harcama yapmışız. Akdeniz’de, Ege’de onca insan hayatını kaybetmiş. Sadece bizim sahil güvenlik botlarımız 100 bin insan kurtarmış. Tüm bunlar karşısında halen, filanca buraya geliyor onunla neyi hallederiz derdinde olunmasına anlam verebilmek zor. Türkiye’ye adeta lütufta bulunuyor ya da iane yapıyor gibi davranmaya hiç kimsenin hakkı yok. Bunları G-20’de yani Sayın Donald Tusk’a da Junker’a da açık açık söyledim. İkisi de benim çok iyi ahbabım, dostumdur. Ama konuşma orada öyle bir noktaya geldi ki biraz sertleşmek durumunda kaldım. “Ya siz Türkiye’ye lütufta mı bulunuyorsunuz? İane mi yapıyorsunuz? Proje diye tutturmuşsunuz. Katkıda bulunacaksınız bulunun, ne projesinden bahsediyorsunuz. Bu nasıl mantık?” dedim. Bakalım, sözünü ettikleri katkının yıl sonuna kadar ne kadarını ulaştırdıklarını hep birlikte göreceğiz.

 

AP Başkanı’na yanıt: Seviyesiz ve kalitesiz

 

Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz’un “Biz Erdoğan’la anlaşmadık. Bizim muhatabımız Davutoğlu’dur, hükümettir, onlar da gayet ciddi muhataplar” şeklinde açıklaması oldu. Schulz’un otoriterleşme, basın özgürlüğü gibi konularda eleştirileri de sürüyor halen. Yorumunuz nedir?

Seviyesizliğe ve kalitesizliğe, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak bir cevap vermek çok uygun düşmez. Benimle ne zaman görüşse, benim liderliğimin ne kadar saygın olduğumdan, ne kadar güçlü olduğundan söz eder. Yüzüme karşı böyle konuşan bir insanın şimdi o türden farklı tavırlara girmesine ne demeli? Ben bu tür davranışları, adeta Alman ekolünün Türkiye’ye bir operasyonu gibi görüyorum. Yapılan iş bu. İşte şu 3 milyar Euro meselesinde en büyük yükü Almanya alıyor falan deniliyor. Halbuki cüzi bir miktar hariç, henüz Türkiye’ye gelen bir şey yok. Sözünü ettikleri katkı için Türkiye’den proje isteme eğilimlerine de anlam veremiyorum. Mesela Merkel, Nizip’i gezip gördü aslında. Türkiye olarak bizim yaptıklarımız ortada. Bizden neyin projesini istiyorsunuz? Sizin proje dediklerinizi biz çoktan hayata geçirmişiz. Proje vesaire diyerek hiç kimse bizi aldatmaya kalkmasın. Birileriyle fotoğraf verebilmek için böyle şeylerin içine girmeye gerek yok.

 

Ergenekon kararı: ‘Ortada hiç bir şey yoktu’ fikrine katılmıyorum

 

Yargıtay’ın kararı sonrasında Ergenekon yokmuş gibi bir algı gündeme geldi. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?

Tabii ki bu yargıyla alakalı bir konu. Bu tür konuların sulandırılması elbette doğru olmaz. Ama mesela ben bu konuda Sayın Başbuğ konusundaki itirazımda, kendisinin mesai arkadaşım olduğunu ifade etmiş; yargılanacaksa Yüce Divan’da yargılanması gerektiğini daha o zaman söylemiştim. Ergenekon’da da Balyoz’da da, kimileri haklı olarak yargılandıysa da, elbette haksızlığa uğrayanlar da oldu.

“Ergenekon veya Balyoz gibi örgütler yoktur denemez” mi demek istiyorsunuz?

Adı tam öyle mi değil mi ayrı konu. Ama ortada hiçbir şey yoktu fikrine de katılmıyorum. Zaten ortada bir şeyler de olduğu için yaşandı tüm bu sıkıntılar.

Yeni bir süreç başlaması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Bu yargıyla alakalı bir konu. Aslolan ve de önemli olan, hakkın er ya da geç tecelli etmesidir.


Meşveret Meclisi: Osmanlı Devleti'nde önemli ve olağanüstü konuların görüşüldüğü danışma meclisi.