T24 - Saadet Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Kürt sorunu için "Türk ırkçısı insanlar Kürtlere karşı kin besliyordu, sonuç bu zulümler oldu. Bizim insanlarımızın bir bölümü bu ülkenin kaynaşmış tek bir kütle olduğu hususunda terbiye edilmemiş" dedi.
Radikal gazetesinden Ezgi Başaran'ın "Zekâmı ölçmeye makine dayanmaz" başlığıyla yayımlanan (2 Aralık 2011) yazısı şöyle:
Zekâmı ölçmeye makine dayanmaz
Necmettin Erbakan, Saadet Partisi Genel Başkanı olarak bir kez daha seçimlere hazırlanıyor. Koltuğu niye oğluna bırakmadığını, Kürt sorunu, Balyoz davası ve ‘eski talebeleri’ hakkında neler söylediğini okuyunca hem şaşıracak hem de gülümseyeceksiniz.
Seçim startını Eyüp Sultan’da verdiğinize göre Saadet Partisi’nin temel konularda nasıl politikalar izleyeceğinden başlayalım. BDP’nin demokratik özerklik ve iki dil talepleri hakkındaki görüşleriniz?
-Ben size bir soru sorayım önce… Radikal gazetesi muhalefet yapabiliyor mu?
Gerektiğinde elbette…
-Öyle diyorsanız öyledir. Sorunuza gelince… Dış güçler yıllarca uğraştı, Kürt vatandaşlarımızı böyle talepler ortaya koymak zorunda bıraktılar. Bizim Recai Bey 1960’larda Diyarbakır’ın köylerine su getirmeye gitmişti. Keşif yaparken bir bakıyor ki dağın başında Amerikalılar. Ne arıyorlar orada? Turistlermiş! Hepsi uydurma. Gittiler, oradaki köylülerin aklına girdiler, sizin niye ayrı devletiniz olmasın diye kışkırttılar. Bin yıldır birbirine kaynaşmış olan Kürt ve Türk halklarının arasını açtılar. Demokratik özerklik diye bir şeyi kabul edemem. Müslümanlıkta birlik vardır, nereye gidiyorsun sen?! Biz değil Türkiye’yi bölmeyi, İslam birliğini kurmaktan söz ediyoruz.
Bütün mesele bu yani, dış güçler?
-Hayır yavaş yavaş anlatıyorum. Güneydoğu meselesinin altında iki sebep yatar: Bölgenin geri bırakılmışlığı ve yanlış davranışlar. Türkiye devleti değil, devletin bazı yanlış yetişmiş fertleri Güneydoğu’da halka zulmetmiş, zulmetmekten zevk almışlardır.
Size göre kim?
-İsim zikretmeyeyim. Demirel hükümet oldu ve 24 Ocak kararlarını aldı. Bu kararları tenkit için televizyonda partiler arası toplantılar yapılıyordu. Ben, Demirel’e “Güneydoğu meselesiyle ilgili halkı rahatsız ediyorsunuz” dedim. “Ne yapıyormuşuz” diye sorunca, “Mesela” dedim, “Dün Lice’de halkı üzerinizi arayacağız diye karların üstüne yatırmışsınız! Mardin’in filanca köyünü haksız yere boşalttınız!” Valiyi aradı, “Çığ tehlikesi yüzünden boşaltmışlar” dedi.
Konu böyle kapanmadı tabii?
-Bu programlar haftalıktı, ben bir sonraki hafta Lice’de halkın karların üstüne yatırıldığı fotoğrafı ve boşaltılan köyün fotoğrafını getirdim, Demirel’in önüne koydum. “Bu köyü çığ yüzünden boşaltmadılar, sırf bir nevi hırs ve intikam nedeniyle bu hale getirildi, çocuk mu aldatıyorsun” dedim. Türk ırkçısı insanlar Kürtlere karşı kin besliyordu, sonuç bu zulümler oldu. Bizim insanlarımızın bir bölümü bu ülkenin kaynaşmış tek bir kütle olduğu hususunda terbiye edilmemiş. Süleyman Bey için söylemiyorum, sakın yanlış anlaşılmasın. Ama o yerel yönetimlerin sözlerini tahkik etmeden doğru kabul etmesi hataydı.
Bugün nasıl çözeceğiz?
-Geçmişteki bu davranış hatalarını tedavi etmek devletin görevidir. Fakat Tayyip Bey, Kürt meselesini çözeceğim diye ortaya çıkmasına rağmen yapamıyor. Şimdi bakın burada 1977 tarihli Milli Görüş’ün ağır sanayi haritasını görüyorsunuz. Güneydoğu’ya birçok sanayi tesisi yapmışız. Helikopterle bölgenin üstünden geçerken gözlerimle gördüm ki bu şuursuzlar (AKP’den söz ediyor) bizim yaptığımız sanayi merkezlerini bir bir yok etmiş, özel sermayeye vermiş, binalar diktirmiş, insanlar yine işsiz. Çünkü o meseleye vakıf değil.
Başbakan sizin rahle-i tedrisinizden geçmedi mi?
-Biz dersimizi anlatırken bazıları arka kapıdan kaçıp bahçede futbol oynamış.
Dini değiştiriyorlar
Milli Görüş ikiye bölündü, bir kolu AKP’yi diğer kolu ise sosyalist talepleri karşılayacağını söyleyen HAS Parti’yi oluşturdu dersem…
-Çok yanılırsınız. Milli Görüş bölünmüyor, aksine büyüyor. Oy oranımız yüzde 2.5’ti, şimdi yüzde 6’ya çıktı.
Sizin yarattığınız siyasi damarın aynı şekilde ve rayda aktığını mı iddia ediyorsunuz?
-Herkesin yan rayları var. Ama bu raylar Milli Görüş’ün içinde önemsenmez. Püf desek hepsi Saadet Partisi’ne döner.
Püf derken?
-Yani o gittikleri, kurdukları partilerle bağları o kadar zayıftır. Hepsi gelip beni ziyaret ediyor, hocam sizin yolunuzdan sapmadık, lakin Siyonizm rüzgârına karşı bu partilerde daha çok oy alacağımızı düşünüyoruz yoksa hâlâ Milli Görüşçüyüz diyorlar.
AKP’liler Milli Görüş gömleğini çıkarttığını söylüyor ama…
-Dışarıda öyle söylerler de benim yanımda gerçekleri anlatırlar. Milli Görüş’ün 2011’deki tarifi de 1011’deki tarifi de aynıdır, değişmez. Milli Görüş, Sultan Fatih’in, Kanuni’nin inancıdır. Onlar ne sağcıydı, ne solcuydu, ne liberaldi.
HAS Parti’nin “Müslüman sol” söylemini nasıl görüyorsunuz?
-Halk Partisi’nin biz Müslümanız dediğini hiç duymadım, “Müslüman sol” da demiş olamaz.
Hayır CHP’den değil, Numan Kurtulmuş’un kurduğu HAS Parti’den söz ediyorum.
-Bırakın şunu Allah aşkına ya…
Niye bırakalım?
-Vaktinize yazık olur da ondan. İsraf haramdır. Boşuna uğraşmayın. O ne derse desin hiçbir kıymeti yok. Siyonizm’in etkisiyle Milli Görüş’ten sapmışlar, hastalanmışlardır bazı üyelerimiz. Şimdi siz bunları da dinleyin: 80 senede gelen hükümetler 80 milyar dolar borç yapmıştı, bu geldi sekiz senede 580 milyar dolar borç yaptı. Görülmemiş bir olay. Ayrıca AKP dini de değiştirmeye çalışıyor.
Nasıl?
-Dinler Bahçesi diye bir yer açmadı mı? O bahçenin içinde kilise var, o bölgede Hıristiyan vatandaş yok. O bahçeyi gidin Paris’e kurun dedik, hayır illa İstanbul’a. Bahçedeki caminin üstünde La ilahe illallah yazıyor, Muhammed-ül Resullallah yazmıyor. Bu ne demek biliyor musun? Bütün İslam dinini ortadan kaldırmak demek. Şimdi biz AKP’nin dini değiştirme çalışmalarını kitap yapıyoruz.
28 Şubat’ı yaşamış biri olarak Balyoz davasında 196 askerin yargılandığını gördüğünüzde ne hissediyorsunuz?
-O subayları hapse koymaktan daha güzel olan onları eğitmek olurdu. Asker ayrı cunta ayrıdır. Milli Görüş bakımından en sağlam kalan müessesemiz ordumuzdur. Vatan için canını verir, gözyaşı akar. Nereden biliyorum ben bunu? 1960’ta Milli Savunma Bakanlığı’nın altındaki salonda askerlere harp sanayi konusunda konferans verdim. Anlattıklarımla ilgili filmleri gösterirken elektrikleri söndürüyordum. Sonunda bir açtım ki generallerin çoğu ağlıyor. Neden? Vatan sevgisinden.
Demirel’e namaz
Siz Balyoz davasının içeriğini yakından takip edebildiniz mi? -Detaylarına vakıf değilim, gazetelerin anlattığı kadarıyla sivil idareyi değiştirmek isteyenler olmuş. Ama bu, ordunun tamamına mal edilemez. 28 Şubat’ı da ABD Dışişleri Bakanlığı’nın emriyle cunta yapmıştır. Aslında 28 Şubat’ta cunta mağlup oldu.
Siz değil, cunta mağlup oldu öyle mi?
-Bu soruyu sorduğunuz için sizi mazur görüyorum. Ben mağlup olmadım. ABD, cuntanın eline 18 maddelik bir şartlar listesi tutuşturmuştu. 5 saat bu maddelerin tatbik edilmesiyle ilgili konuştular.
Evet sonra siz de yaverden anayasayı istemiştiniz…
-Tabii. Dedim ki bak sizin bu listeniz anayasayı yıkmaktır. 4 saat de ben konuştum, hiçbirisi cevap veremedi. Onlar benim korkup istifa edeceğimi sanıyordu, halbuki ben hiç aldırış bile etmedim. Dört ay daha vazifeme devam ettim. Neyse teferruata girmeyeyim, sonuçta bildiğiniz gibi Demirel hükümet görevini Mesut Yılmaz’a verdi. Böylece Türkiye 14 sene kaybetti.
Demirel’e kızgın mısınız?
-Hayır. O ‘7 İnşaat’ mezunudur. Yani 6 sene olan Teknik Üniversite’yi Fransız bir hocanın verdiği İnşaat Makineleri dersini boykot etmek suretiyle bir sene uzatmıştı. Ben ise okulu bitirip ertesi gün işe başlamıştım. Bu ‘7 İnşaat’çılar bir seneyi boş geçirdiklerinden yurdun yemekhanesinin önünde zamanın yeni danslarını talim ediyorlardı. Çünkü işleri güçleri yok, buldukları meşgale de bu! Demirel de o grup içinde ama bir Anadolu çocuğu olarak tam iştirak edemiyor, uzaktan izliyor. Biz de bari bu ‘7 İnşaatçı’ların müsait olanlarına Müslümanlık öğretelim, namaz nasıl kılınır gösterelim dedik. Demirel de onlardan biriydi. Yani Demirel benim bu kadar yakın münasebetim olan bir dostumdur.
Muhsin Batur’a üç seans ders verdim
Siz hiç kimseye öfke duymuyor musunuz?
-Öfke yerine şefkat duymayı tercih ediyorum. O yüzden de mesela 28 Şubat’ı yapanların da mahkemeye çıkmasını değil, eğitilmelerini isterim. Örneğin Muhsin Batur üç seans benden ders almış, benim dünyamı değiştirdiniz demişti.
28 Şubat’la ilgili hiç özeleştiri yaptınız mı?
-Filmi geriye sarın, her noktada aldığımız kararı yine alırız. Bir senede çığır açan hizmetler yaptık.
Önümüzdeki seçimlerde en büyük rakibiniz kim?
-AKP’yi görüyorum. CHP mazisi dolayısıyla mühürlenmiştir, yüzde 25’i geçemez. Siz bu halk ne kadar zekidir biliyor musunuz? Kemal Kılıçdaroğlu isterse gecekondularda gezsin, isterse Hacıbayram’dan çıkmasın, isterse çarşaf giysin… Bu halk yutmaz. Bakın Baykal ne demişti: “Siz benim işimi kolay mı zannediyorsunuz. Anadolu’da 80 yaşında bir kadın abdest almış, sonra abdest suyunu döken çocuğun Halk Partisi’ne oy verdiğini duyunca, Oyyy abdestim bozuldu demiş. Ben böyle bir partiyi iktidara getirmek için uğraşıyorum.” Bunlar iktidara gelemezler.
Baykal’ın CHP’nin genel başkanlığından istifa etmesine yol açan hadiseyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Bir tertiptir kanaatindeyim, günümüzde bu tür fotomontajlar modadır.
Siz AKP’ye şuursuz, vizyonsuz diyorsunuz. Peki Başbakan sizi kandillerde, bayramlarda aradığında hiç sitem etmiyor mu?
-Etmiyorlar çünkü şahsen onları sevdiğimi, ayrıca haklı olduğumu biliyorlar. Dikkat ederseniz, çıkıp biz Siyonizm’e alet olmuyoruz diye cevap da vermiyorlar çünkü o zaman aleyhlerine olur. Bunu yapmayacak kadar akılları var.
Alınmayın n’olur ama yaş itibariyle sizin yeniden genel başkan olmayı tercih etmeyeceğinizi düşünmüştüm…
-Şimdi bir hikâye anlatayım…
Eyüp Sultan’ın 96 yaşında cepheye gitmesi hikâyesi değil mi?
-Hayır, başka! II. Murat, Avrupalılar kapıya dayandığında oğlu Sultan Fatih’e dedi ki “Oğlum çekil kenara bu senin başaracağın iş değil, ver anahtarları.” Çünkü koskocaman Osmanlı’nın korunması gerekiyordu. Türkiye’nin ayağının altından toprak kayarken ben de vazifemi yapıyorum.
Bazı sözlerinizden oğlunuz Fatih Erbakan’a şans tanıyacağınız sanılmıştı… -Şimdi biz talebelerimize şans tanıdık, baktık 8 yıldır yapamadılar. O zaman tekrar idareyi ele almak mecburiyetindeyim. Sizin dediğiniz gibi olsa… İdareyi bir çocuktan alıp diğer çocuğa verecek değilim.
Hocam müthiş zeki olduğunuzu bu röportajda bir kez daha görmüş oldum… -Bunu ilk kez sizden duymuyorum. Ortaokuldayken matematik hocam Cemal Dönmezer iki kenarı ve arasındaki açı eşit olan iki üçgenin neden eşit olduğunu ispat etmemi istemişti. İspat ettim ve hoca bana “Yahu sen nasıl böyle konuşuyorsun, bacak kadar boyunla bunları nasıl biliyorsun” demişti. Bak sorduğu suali bile hatırımda tutuyorum.
Hiç IQ’nuzu ölçtürdünüz mü?
-Hayır çünkü benim zekâmı ölçmeye makine dayanmaz.