Kültür-Sanat

En iyi yönetmenler despot mu olur?

'Bazı sinema yönetmenlerinin 'mükemmellik' uğruna ekiplerine 'despotça' davranması, acaba iyi filmler çekmek için gerekli mi?'

03 Ekim 2014 18:43

Nicholas Barber / BBC

David Fincher, kendi bakış açısını filmlerine yansıtan ve mükemmelliği yakalayıncaya kadar her sahnenin çekimini onlarca kez tekrarlayan yönetmenlerden biri. Fincher’in yeni filmi Kayıp Kız (Gone Girl), karanlık bir zulüm, manipülasyon ve cinnet öyküsüdür. Ve Fincher nam saldığı gibiyse eğer, bu nitelemeler film için olduğu kadar onun çekim süreci için de kullanılabilir.

Fincher talepkârlığıyla tanınan bir yönetmen; her sahneyi defalarca çeker ve set ekibinin canını çıkarır. Dövüş Kulübü’nün (Fight Club) çekimi sırasında Fincher’in bir sabun kalıbını tekrar tekrar görüntülemek için ekibi gece yarılarına kadar çalıştırdığı söylenir. Zodiac filminde ise bir sahnenin 90 kez çekilmesinde ısrar etmiştir. Robert Downey Junior, Fincher’in “disiplinli” olduğunu ifade ederken Jake Gyllenhaal ise sette gözyaşı dökmüş bir aktördür.

Fincher, direktörlük ile diktatörlük arasındaki çizgide yürüyen tek yönetmen değil. Charlie Chaplin de film çekimleri sırasında aylarca sette kalmış, Yumurcak (The Kid) filminin bazı sahnelerini 53 kez çekmiştir. Chaplin kendi yöntemini, “çılgınlık düzeyinde bir ısrar” olarak tanımlamıştır.

James Cameron ise ekibine, “Beni korkutamazsınız. James Cameron’a çalışıyorum” sloganlı tişörtler giydirecek kadar sıkı bir yönetmendir. Ama etrafındaki insanları kontrol altında tutma düşkünlüğü konusunda kimse Stanley Kubrick’in eline su dökemez. Gözleri Tamamen Kapalı (Eyes Wide Shut) filminin çekimleri 400 gün sürerek bir rekor kırdı. Bunun iki günü Sydney Pollack’ın ofise yürüdüğü kısa bir anın defalarca çekimi için harcandı.

Birçoğumuz açısından buna en iyi tabirle savurganlık, en kötüsüyle sadistlik denebilir. Ama bu yönetmenler haklarında iddia edildiği gibi gerçekten ekiplerine köle gibi davranan manyaklar mıdır? Yoksa en ufak bir ayrıntıyı bile en kaliteli bir şekilde sunmakta kararlı insanlar mı?

 

'Tutku göstergesi'

 

Doctor Who’nun yönetmeni Saul Metzstein, bir sahneyi onlarca kez çekmekte mantık dışı bir durum görmüyor. “Filmde sorun varsa bunlar genellikle ufak sorunlardır, ama birike birike sorun haline gelirler ve film bittiğinde yapabileceğiniz bir şey kalmaz. Oysa Fincher gibi bu sorunları ortaya çıktıkça giderirseniz filmi kurtarırsınız. Bir sahneyi 50 kez çekecek paranız ve enerjiniz varsa, çekmelisiniz,” diyor Metzstein.

Francis Ford Coppola ise Baba (The Godfather) filmini çekerken bu yöntemi kullandı. Al Pacino onun için, “Yapımcılar sahneyi yeniden çekmek istemediğinde bağırıp çağırıyordu. Bunun iyi bir tutum olduğunu düşünüyordum,” diyor bir röportajında.

Al Pacino bunu onaylıyor olabilir, ama ya yönetmenin sahneyi tekrar tekrar çekme istekleri film ekibini isyan ettirirse? Doctor Who’nun yönetmeni buna gülerek cevap veriyor: “Bazı yönetmenler korkunç oluyor. Bu durumlar da az değil tabi. Ama nihayetinde kimse size bir sahneyi eksik bıraktığınız için teşekkür etmiyor. Ekrana bir altyazı geçip, 'Kusura bakmayın, elimizden gelen buydu, yönetmen devam etmek istemedi’ diyemezsiniz.”

Fakat birçok yönetmen de iyi filmler yapmak için her sahnede günler harcamıyor. O halde titiz yönetmenler için ne demeli? İyi yönetmen iseler sahnelerin dört-beş kez çekimi neden yeterli olmasın? Şeytan (The Exorcist) filminin çekimleri hakkında belgesel yapan Andrew Abbott, sette kendisi de bazı olaylara tanık olmakla birlikte sahnelerin çok kez yinelenmesinin büyük bir tutku göstergesi olduğu görüşünde. “Bu dünyada Kubrick’ler ve Fincher’lere büyük sempatiyle bakıyorum. Bu insanlar izlenebilir, vasat bir film yapmak istemiyor. Büyük bir eser çıkarmak istiyorlar. Mükemmelliyetçiler. Bir romancı ya da ressam olarak mükemmelliyetçi olduğunuzda kimse şikayet etmiyor. İşbirliği gerektiren film gibi bir araçla çalıştığınızda bu sorun oluyor.”

 

Sağlıklı saplantı

 

Kısacası amaç, aracı meşru kılıyor. Metzstein “Kubrick uğraştığı konuyu uzatır da uzatır, didik didik eder. Ama filmleri muhteşemdir. Onları o şekilde yapabilmek için bir tür saplantınız olması lazım,” diyor.

Britanya Film Enstitüsü’nden Peter Kramer de Kubrick’i savunuyor ve filmlerini ince eleyip sık dokumasının onu zorba kılmayacağını belirtiyor. “İnsanlar Kubrick’in filmlerinde görmek istediği şeyleri insanlara yaptırmak için uğraştığını sanıyor. Ama bu hepten yanlış. Charlie Chaplin gibi o da keşifçi bir yaklaşıma sahipti ve çekimler sırasında her türlü olasılığın nasıl bir sonuç vereceğini görmek istiyordu,” diyor.

Kubrick/Fincher stratejisi günümüzde yükseliş halinde. Selüloidden dijitale geçiş, sahne çekimlerinin birçok kez yinelenmesini kolaylaştırdı. Abbott’a göre, giderek daha çok yönetmen bu tür bir çalışma tarzının standart uygulama olduğu bir geçmişten geliyor.

Bıçak Sırtı (Blade Runner) ile ilgili bir belgesel yaptık. Amerikalı set ekibi, Ridley Scott’un ‘benim dediğimi yapacaksınız’ yaklaşımına şoke olmuştu. Ama Ridley, reklam piyasasından gelen yönetmenlerden ilkler arasında. 15-20 saniyelik bir reklamda her şey kusursuz olmak zorunda. Ridley bu hassasiyeti filmlere taşıdı. İşte David Fincher’in yaptığı da bu,” diyor Abbott.